20 Mayıs 2012 Pazar

Jules et Jim, Cinémathèque Française, Bir Röportaj ve Bir Türkü


Cinémathèque Française'in bir sinemasever için ibadethane kabul edilebileceğini yazmıştım. Ziyaretimin üzerinden bir yıldan fazla bir süre geçmesine karşın, oranın büyüsünü bana hala hissettiren bir poster duvarımda asılı duruyor. Bugün de duvarıma asılı kalabilmesi için taşınırken yaşadıklarımı, kaybettim derken yeniden bulmamın sevincini bir ben bilirim. Ne de olsa, koca şehirdeki tek sırdaşınıza kavuşmak özel bir duygudur.

Geçtiğimiz hafta mubi.com'da Jules et Jim posterini dizayn eden Christian Broutin'in kısa bir röportajı yayınlandı. Cinémathèque'in bu poster için de özel bir anlamı olduğunu görmek beni ayrıca mutlu etti. Bu nedenle de röportajın bu kısmını, Adrian Curry'nin posterin ruhunu tarif eden girizgahıyla birlikte çevirip blogda saklamaya karar verdim.

1954'ten 1966'ya, on iki yılı aşan bir sürede Broutin 100'den fazla filmin afişini üretti. Bunların en bilineni, hatta başyapıtı sayılabilecek olanı ise, Jules ve Jim için 50 yıl önce yarattığı posterdi. (Film, 23 Ocak 1962'de gösterime girdi.) Truffaut'ya yaraşır bir şekilde klasisizm ile modernliği birleştirmesi, canlı renkleri ve Jeanne Moreau'nun Catherine karakterinin mest eden yaşama sevinci (joie de vivre) ile muhteşem film afişlerinden birisidir.
Adrian Curry: Bana biraz Jules et Jim posterinden ve Truffaut ile beraber çalışma imkanı bulup bulamadığından bahset.
Christian Broutin: François Truffaut ile Love at Twenty filminin kaba kurgusunun gösteriminden sonra kısaca görüşüp ona modellerimi gösterdim. Onlara baktı, "Ah, buna bayıldım" dedi ve işine döndü. Jeanne Moreau'yla ise, yakın döneme, yani Cinémathèque Française'de sinemadaki 60. yılının kutlandığı güne kadar hiç karşılaşmadım. Posteri yapmamın üzerinden 50 yıl geçmişti!


Yukarıda görünen ikinci poster, Broutin'in kendi el yazısını içeren bir taslak. Bu postere dair başka fotoğraflara ulaşmak ve hikayenin tamamını okumak için mubi'ye buradan ulaşabilirsiniz.

Gönül isterdi ki Cinémathèque'de Jeanne Moreau ile karşılaşmak bana da nasip olsun. Yine de, Jules et Jim'in posterini dizayn eden kişi bile o büyülü an için 50 yıl beklemek zorunda kalmışsa, posteri bulmak benim için yeterli bir teselli olmalı. Ama eğer Jules et Jim posterine bakarken Jeanne Moreau'yu da görebilseydim, onun kulağına, Catherine'in gülüşüne baktıkça aklıma gelen -ve aslında filmin detaylarını da ele veren- bir türküyü fısıldamak isterdim:

"Sen bana yar olmazsın
Yüzüme gülme bari"

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Bunlar Adam Olmaz


Olimpiyat kafilesi kalabalıklaşıyor.

*Başlık Bandista'nın Sokak Meydan Gece albümündeki İsyan şarkısından araklanmıştır.

3 Mayıs 2012 Perşembe

Eurochallenge Kupası Ne Anlama Geliyor?


Beşiktaş’ın tarihindeki ilk Avrupa Kupası olan Eurochallenge kupasını kazanmanın keyfini yaşarken, bir yandan da başarısının boyutunu kavramaya çalışıyor. Kazanılan başarıların kendi geçmişine değil de rakip takımlara (hatta sadece üç büyüklerin durumuna) bağlı olarak değerlendirildiği ‘bir acayip’ ortamda, başarıya anlam yüklemek daha da zorlaşıyor. Aşağıda sıraladığım bazı soruları irdeleyerek, Beşiktaş’ın başarısının daha iyi tanımlanabileceğine inanıyorum. Böylelikle Eurochallenge başarısının “büyüklüğü” krizi de bir nebze olsun aşılabilir.

Basketbolda bir Avrupa Kupası kazanmak ne anlama geliyor?

Bir kupa kazanmanın en önemli getirilerinden birisi, takımın artık “kazanan” kimliğine sahip olmasıdır. Majör turnuvalar, yani basketbol özelinde Euroleague ve Ulusal Lig kulübün büyüklüğünü kavramak adına bakılan ilk istatistiklerdir. Ulusal Kupa, Süper Kupa (Cumhurbaşkanlığı), Eurocup ve Eurochallenge gibi minör turnuvalar ise, kulüplerin şeref tablolarını zenginleştirir ve kazanan kimliğinin vurgusunu güçlendirirler. Turnuva başında koyduğunuz hedefe, hiçbir yoruma yer bırakmayacak şekilde ulaştığınız anlamına gelir. Yerel turnuvalarda çok da parlak bir geçmişi olmamasına karşın, medya ve taraftar ilgisi nedeniyle tanınma konusunda sıkıntı çekmeyen Beşiktaş’ın, yurtdışında tanınırlık açısından elde ettiği ilk somut başarı Eurochallenge kupası oldu.

Kupayı daha önce kazanan takımlara baktığımız vakit; Virtus Bologna, Joventut Badalona ve UNICS Kazan gibi basketbolda saygın bir ismi olan takımları görmek mümkün. Ancak, Almanya’da gerçekten bir köy takımı olduğunu iddia edebileceğimiz Göttingen BC’nin de, bu yıl Beşiktaş’ın karşısına bir Eurochallenge şampiyonu olarak çıktığını hatırlatalım. O maçta Deron Williams’dan 50 sayı yemeleri dünya gündeminde, muhtemelen şampiyonluklarından daha çok yer kaplamıştır. Buradan, yerel ligin gücünün bazı Avrupa kupalarından daha önemli olabileceği sonucu çıkıyor.

Eurochallenge futboldaki Intertoto kupasının karşılığı mıdır?

Intertoto kupası, futbolsuz geçen yaz dönemini doldurmak için icat edilen, sonrasında da UEFA’nın yaklaşık 15 yıllık bir dönem boyunca UEFA kupasına katılım sağlamak için, yine yaz döneminde oynanan bir kupaydı. Avrupa Ligi’ne geçişin ardından UEFA’ya katılan takım sayısı artırıldı ve bu uygulama son buldu. Hem bir sezon turnuvası olmayan, hem de sonunda tek bir kazananın olmadığı bu kupa (2008’de kupayı kazanan takım sayısı 10’dur), kupa sayılarının yer aldığı şeref listelerine dahil edilmez ve Kupa 3 olarak görülmez. UEFA kupası, Kupa Galipleri Kupası’nın oynandığı yıllarda Kupa 3 olarak görülüyordu; ancak hem katılımcıların liglerdeki dereceleri, hem de bütün ülkelerin katılımcı göndermeleri nedeniyle Eurochallenge’dan daha değerli bir konuma sahipti.

Çeşitli spor dallarındaki başarıları birbirleriyle karşılaştırmak oldukça zor; ama bir benzetme yapmak illa ki gerekliyse, bu başarıyı erkeklerde Arkasspor’un 2008-09 sezonunda, kadınlarda da Vakıfbank Güneş Sigorta’nın 2007-08 sezonunda kazandıkları Challenge Kupası (ki isim de aynı) ile karşılaştırmak daha doğru olur.


“Eurochallenge Koraç Kupası’nın muadili midir?” yahut “Beşiktaş Türkiye’nin Avrupa’da kazandığı en büyük kupa başarısına ortak mı oldu?”

Bu soruya tam bir yanıt vermekte, hem yaşım hem de kupaların niteliğinin değişmesi nedeniyle zorlanıyorum. Kağıt üstünde iki kupa da Avrupa basketbolunun Kupa 3’ü olarak görünse de, katılımcı profilinin yıllar içinde değişiklik göstermesi durumu bulanıklaştırıyor. Koraç Kupası denince akıllara gelen Efes Pilsen – Olimpia Milano finalinde, rakibin Bodiroga ve Fucka gibi büyük efsaneleri de barındıran Euroleague kadrosu ile kıyaslama yapmak Koraç Kupası’nı değerinin biraz üstünde görmemize neden olabilir. Örneğin, 2000’lerin başında Kombassan Konya’nın katıldığı sezonlardaki Koraç Kupası, Eurochallenge seviyesini andıran cinsten.

Bu kupanın Beşiktaş açısından değeri nedir?

Eurochallenge kupası, tekerlekli sandalye basketbol takımımızın kazandığı 2 Avrupa Kupası’nı bir kenara bırakırsak (ki o bıraktığımız kenarın Beşiktaş müzesinin en nadide köşelerinden birisi olduğunu umuyorum), Beşiktaş’ın tarihinde kazandığı ilk Avrupa Kupası. Bu kupanın, kulübün sportif imajını güçlendirmek adına önemli başarı olduğu ve Beşiktaş’ın çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde kazanıldığı da kesin. İşe basketbol cephesinden baktığımızda ise, Deron Williams’ı getirerek gündem yaratan takımın, sezon sonunda başarıyı yakalamasının Katar kulübü imajını kırmak adına faydalı olduğunu söylemek gerekiyor. Evet, belki Deron Williams yalnızca ilk grup maçlarında forma giydi; ancak isminin yarattığı medya ilgisi Beşiktaş’ın kupa boyunca favori gösterilmesinde önemli bir rol oynadı.


Eurochallenge kazanmanın geleceğe dair katkısı nedir? 

Eski Eurochallenge şampiyonlarından Joventut Badalona ve UNICS Kazan’ın, ilerleyen yıllarda bu seviyedeki başarılarının üstüne koyarak Eurocup’ı kazandıklarını hatırlatmak gerekir. UNICS Kazan yıllara yayılan bu mücadelesinin sonunda, kendisini bir Euroleague takımı olarak da ispatlamayı başardı. Yani bu kupa, doğru çizilmiş bir gelecek planıyla Avrupa bazında büyümenin önünü açabilir.