2010 Dünya Kupası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2010 Dünya Kupası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Bir Proje Olarak İspanya 2010 Kadrosu


Bir dünya kupasını daha acısıyla tatlısıyla, ahtapot Paul'üyle vuvuzelasıyla geride bıraktık. Turnuva boyunca izlemenin keyfinden kupayı yazmaya fırsat bulamadık, tabii yazacaklarımızın pek çoğunu turnuva öncesi değerlendirmelerde yazmış olmamız da bizi daha az yazmaya iten sebeplerden biriydi. Örneğin bu yazının esas konusu olan turnuva şampiyonu İspanya için daha önce yazdıklarımızdan iki alıntı yapalım:

"Topa sahip olup, çok pas yaparak rakipleri bunaltan İspanya'nın ilk Dünya Kupası şampiyonluğu için doğru yer Afrika, doğru zaman 2010 gibi görünüyor."

"Herhalde turnuvaya giderken kaderlerini en çok değiştirecek olan ise Torres'in sağlık durumu. Eğer turnuvaya kadar hazır hale gelmez ise İspanya iyi pas yapan; ancak sonuca gidemeyen bir takım olarak kalabilir."

Turnuva öncesinde bunları yazdıktan sonra her maçta tekrar bunları yenilemeye gerek duymadık açıkçası. Buradan biz her şeyi biliyorduk zaten anlamı da çıkmasın. Örneğin aynı yazıda İspanya'da patlama yapacak isim olarak Juan Mata'yı göstermiştim; ancak Mata kupada oynama şansı bulamadı, yalnızca antrenman sahasında Albiol'e patladı.


Şampiyonluğun ardından methiylerle dolu yazılar yazmak da adettendir, futbolun geleceğine dair yorumlar yapmak da. Bu yazıların bir kısmı abartılarla dolu olup içerikten yoksundur; ama daha yararlı bir iş olarak futbolda kazanılabilecek en büyük başarıyı kazanan takımların, bu başarıyı nasıl kazandıklarına dair araştırmalar yapmak gereklidir. Ben de kendi futbol bilgime dayanarak bu konuda bir iki kelam etmek istedim. E dünya şampiyonunu da yazmayacaksan bu blogu niye açtın diye sormazlar mı adama?

Söze blogla başladım, öyle devam edeyim. Futbol içerikli olarak bloga koyduğum ilk yazı 2007 yılında yapılan u-20 dünya kupası ile ilgiliydi. Bu kupada forma giyen kaç oyuncunun 2010 Dünya Kupası'nda da oynayacağı üzerine kafa yormuştum. Bunu yaparken amacım genç turnuvalarının hedef turnuvalara olan etkisini incelemekti. U-20 2007 ve DK 2010'a katılan 12 ülkeye baktığımızda, A takımda oynayacak seviyede iki veya üç oyuncu çıkarıp bu isimlere güvenen takımlar beklentilerin üstüne çıkmayı başardılar. Pique ve Mata'lı İspanya şampiyon olurken, Suarez ve Cavani'li Uruguay yarı final oynamayı başardı. En az iki oyuncu getirmeyi başaran ABD, Şili, G.Kore ve Meksika gruplarını geçmeyi başardılar, bir oyuncu getiren Nijerya ve Portekiz ile hiç oyuncu getirmeyen Brezilya ise Dünya Kupası'nı beklentilerin altında bitirdiler.


U-17 ve U-19 dünya kupalarına katılan takımlarından A takımlarına en az iki oyuncu vermek elbette başarının tek kıstası sayılamaz; ancak İspanya örneğini biraz daha yakından incelersek, genç takımlardan oyuncu yetiştirmenin ne kadar önemli bir başarı kriteri olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Bu kriteri anlamak için, 23-31 yaş arası isimlerin milli takımın çekirdeğini oluşturduğunu düşünerek, 1997-2005 yılları arasındaki beş U-17 turnuvasıyla 1999-2007 yılları arasında oynanan 5 U-20 turnuvasını incelemeye karar verdim. İspanya, saydığım 10 turnuvanın 9'una katılarak büyük bir başarıya imza atmış. Burada genç yaş turnuvalarında Avrupa'nın yalnızca 5-6 kontenjanı olduğunu hatrılatalım. Yani İspanya, Avrupa'da düzenlenen her turnuvada en azından yarı finale kalmış veya yarı finalin eşiğinden dönmüş. Bu genç yaş Dünya Kupaları'nda İspanya'nın bir şampiyonluğu, iki ikinciliği ve bir üçüncülüğü var.

Genç yaş turnuvalarında derecelerden çok daha önemli olan ise elbette A milli takıma yetiştirilen oyuncu sayısı. İki yıl arayla düzenlenen bu turnuvalarda, mesela 2003 U-17 ile 2005 U-20 Dünya Kupası'na aynı jenerasyon katıldığı için elimizde incelenecek 5 jenerasyon bulunuyor. Bu genç turnuvalarında forma giyen toplam 11 isim, 11 Temmuz'da Dünya Şampiyonluğu madalyasını boynunlarına taktılar. Beş jenerasyonu tek tek incelediğimizde, 1999'da şampiyon olan U-20 kadrosundan bu takıma Casillas ve Xavi gibi iki kilit ismin ve Marchena'nın eklendiğini görüyoruz. U-20 2003, turnuvanın en iyi oyuncusu seçilen Iniesta'yı İspanya'ya kazandırdı, 2001 U-17'deki takım arkadaşı Torres ise çoktan süperyıldız potansiyeliyle A takıma çıktığı için 2003 finalini oynayan kadroda yoktu. Messi'nin yıldızlaştığı 2005 U-20 turnuvasında İspanyollar Fabregas, D.Silva ve Albiol'u dünya sahnesine sundu. Pique ve Mata'nın da U-20 2007 turnuvasında forma giydiğini belirtmiştik, 1999 U-17'den de Reina dünya şampiyonu kadroya dahil oldu. Özetlersek, İspanya beş jenerasyondan da dengeli bir şekilde alınan iki-üç oyuncu ile 11 rakamına ulaştı.


Inaki Saez'in başrolde olduğu bütün bu gelişim sürecini incelediğimizde, İspanya'nın bugün öve öve bitiremediğimiz pasa dayalı futbolunu yaratan oyuncuların nasıl titizlikle yatiştirildiğini daha iyi anlıyoruz. Bu gelişimin diğer ayağı olan Barcelona altyapı okulu La Masia'yı da es geçmemek gerekiyor kuşkusuz. İspanya 2010 projesi, bütün bu altyapı hamlelerinin ardından Luis Aragones tarafından üstyapıya taşındı. Inaki Saez'in Euro 2004'deki başarısızlığının ardından göreve gelen Aragones; önce Canizares, Helguera, Baraja, Valeron, Morientes gibi kilit isimlerin yerine genç takımlardan gelen Casillas, Ramos, Torres, Villa, Fabregas, Iniesta isimlerini takıma ekledi. 2008 öncesinde Madrid'in yıldızı Raul'ü de takımdan keserek takımı tamamen yeni jenerasyondan oluşturdu. Bu projenin karşılığı da Euro 2008 ve DK 2010'da fazlasıyla alınmış oldu.Peki, hikayenin sonrasında neler olacak. İspanya, daha önce kimsenin başaramadığını başarıp Euro 2012'de üst üste Avrupa Şampiyonu olan ilk takım olabilecek mi? 2014'te bu takım yeniden dünyanın zirvesine çıkacak mı?

Bu soruların cevaplarını bugünden vermemiz olanaksız; ancak ipuçlarına bakarak bazı öngörülerde bulunabiliriz. Öncelikle 2012 için A takıma baktığımızda, yaş haddinden dolayı takımı bırakacak iki isim Capdevilla ve Puyol olabilir gibi görünüyor. Puyol'un o hırsla 34 yaşında rahatlıkla oynayacağını, Capdevilla'nın ise zaten yerini Arbeloa'ya bırakacağını düşündüğümüzde, kadronun aynı gücüyle 2012'de de yer alacağını söyleyebiliriz. Bu da onları eylül ayında başlayacak olan Euro 2012'nin de bir numaralı favorisi konumuna getiriyor. 2014 Brezilya'da ise Pique - Ramos - Albiol - Arbeloa'lı defansı, Busquets - Fabregas - Iniesta orta sahası ve Pedro - Torres - Bojan'lı forvetiyle şimdiden hazır bir İspanya var. Kalede de St. Iker'in kalacağını varsayıyorum.


Yazı boyunca yaptığım U-17 ve U-20 değerlendirmeleri üzerinden konuya eğilirsek de İspanya'nın 2007 ve 2009 Dünya Kupaları'nı da boş geçmediğini ve bu turnuvalarda forma giyen De Gea, Azpilicueta, Ignacio Camacho, Bojan, Fran Merida, Muniesa ve Iker Muniain gibi isimlerin milli takımın kapısında beklediklerini eklemekte fayda var. Bütün bu gelişmelere bakarak İspanya'nın tarihi başarısından konuşmak için erken olduğunu; çünkü İspanya'nın henüz son noktayı koymadığını söylemek istiyorum. Tarihin en dominant milli takımının oluşumunun önünde duran engeller ise, bu taktik anlayışı bozmakla yükümlü olan Mourinho ve bir diğer genç turnuva canavarı ülke olan Arjantin gibi görünüyor.

DK fotoğrafları: guardian.co.uk
Bojan fotoğrafı: footballpictures.net

12 Temmuz 2010 Pazartesi

DK 2010 Akılda Kalanlar #14: Iker Casillas ve...


Galatasaray'a karşı forma giydiğinde potansiyelinin ne kadar yüksek olduğundan bahsedilirdi hep 19 yaşındaki Real Madrid'li Casillas'ın. Zaman nasıl da hızlı geçmiş... Adam gelmiş 29 yaşına. İspanya ve Real Madrid'in kaledeki vazgeçilmezi olmuş. Sıkılmasın diye kalenin arkasına bir de Sara'yı dikmiş ki, tamamdır! Ondan kralı yok!

Seneler önceki genç Casillas beklentileri karşılayarak gittikçe büyüdü ve sonunda efsane oldu. Neredeyse turnuvadaki tüm maçlarda yüzde yüzlük bir golü çıkarmışlığı var. Sara gibi hatun Casillas'ın arkasında durmasın da Leo Franco'yla mı takılsın şimdi?

DK 2010 Akılda Kalanlar #13: Paul

Anti Galactico Başardı!


Altın jenerasyonun altın çocuğu kupayı İspanya'ya getiren golü atmayı başararak İspanya'nın yıllardan beri süregelen Dünya Kupası hasretini sonlandırdı. Yıllardan beri kulüp rekabetini milli takım seviyesinin önüne koyduğu için başarıyı elde edemeyen İspanya'da, Iniesta'nın golü kalp krizi geçiren Espanyol oyuncusu Dani Jarque'ye hediye etmesi de ayrıca anlamlıydı.

8 Temmuz 2010 Perşembe

DK 2010 Akılda Kalanlar #12: Giovanni van Bronckhorst



Ömer Üründül'e katılmaktan nefret etsem de, şimdiden turnuvanın en güzel golü. Canlı izleyen herkesten bir "ohaaaa" nidası kopardığı kesin.

DK 2010 Akılda Kalanlar #11: Luis Suarez & Asamoah Gyan




Tüm zamanların en büyük trajedilerinden birini yaşamak Gana'ya nasip oldu. Penaltıdan önce kahrından yerin dibine girecekmiş gibi gözüken Suarez'in penaltıdan sonra milli kahraman oluşu "futbol güzel oyun be..." dedirten cinsten.

DK 2010 Akılda Kalanlar #10: Carlos Tevez



Herkes topa sövedursun, her türlü eleştiriyi haklı çıkaracak bir biçimde uzaktan atılan gollerin kupası oluyor bu Dünya Kupası. Beni "ooooo" diyerek sandalyemden kaldıran bir gol de 2006'da da hayranı olduğum Carlos Tevez'den geldi.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Yarın neden Ganalıyım?


Dünya Kupası'ndaki çeyrek final eşleşmelerinin medya açısından en gösterişsizi Gana - Uruguay mücadelesi olacak. Zira şimdiden beklentileri aşan bu iki takımdan birinin yarı final bileti almasını şans olarak görenler çoğunlukta ve buradan Dünya şampiyonu çıkması ihtimalinin sıfıra yakın olması ilgiyi azaltıyor. Bana göre bu maç Dünya Kupası tarihinin en büyük hikayelerinden birinin yazıldığı maç olabilir ve bir futbolsever olarak bu hikayeyi görmek adına Gana'yı destekleyeceğim. Neden diye soracak olursanız aşağıdaki cevaplara göz atmanızı öneririm.

- Öncelikle Gana bir Afrika takımı olduğu için. Ancak hangi Afrika'nın takımı?Ganalıların başarıyı İtalya Ligi'nin en çok kazanan oyuncusu olmaktan çok, takımın elde ettiği galibiyetler olarak tanımladıklarını gördük bu turnuvada. Yani Avrupalıların kendileri için çizdikleri "kefeni yırtan Afrikalı topçular" imajını kırıp, takım olarak başarıyı hedeflediler.

- Gana, turnuva öncesinde oluşturulan Afrika vitrinini fotojenik pozlarla süsleyen Drogba, Eto'o gibi yıldızların bulunmadığı bir takım. Essien'in de sakatlanmasının ardından yıldızlardan uzaklaşan bu takım aynı zamanda egolardan da uzak bir kimliğe büründü. Ve sonuç: Gana, bütün Afrika takımlarını geride bırakarak çeyrek finale yükselmeyi başardı.


- Gana, Abedi Pele gibi bir efsanesi (ki Abedi Pele'nin iki oğlu da DK 2010'da Gana forması giyiyor) ve 4 Afrika Kupası şampiyonluğuyla, Afrika'daki kupaya mekan olarak ev sahipliği yapmıyor belki; ancak Rugbysever Güney Afrikalılarla karşılaştırıldığında Gana'nın, Afrika'nın futbol ruhunun ev sahiplerinden birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

- Geçtiğimiz yıl 20 yaş altı Dünya Şampiyonası'nı kazanan genç takımlarından tam 6 oyuncuyu kadrolarına alıp bu genç oyunculara güvenmeleri de Gana'yı bir adım öne çıkarıyor. Gana böylelikle, başarı için eski yıldızlara umut bağlamak yerine (bkz. Essien, Appiah, Muntari) yeni bir jenerasyon yetiştirmenin daha önemli olduğunu gösteren güzel bir örnek oluşturuyor.

- Kendilerinden sürekli tektip, özellikle de Essien tarzı oyuncular yetiştirmelerini bekleyen Avrupalı yetenek avcılarına inat, her pozisyonda yetenekli oyuncular yetiştirip kendilerini ucuz iş gücü olarak gören Fransız, İngiliz ve İtalyan'ları geride bırakmayı başarmaları da azımsanmayacak bir başarı.


- Avrupa ve Amerika merkezli kapitalistlerin pompaladığı "Kupa sonrasında ekonomik büyüme ve kalkınma Afrika'yı güçlendirecek" ifadesinin yalan olduğunu gayet iyi biliyoruz. Hastalık ve savaşlarla kırılan, kupa sonrasında da yoksulluk ve sefalete geri dönüş yapacak olan Afrikalıların Dünya Kupası'ndan hafızalarında kayda değer anıların kalması ve "Biz buradayız" demeleri için, tek sözcüleri olan Gana'nın turnuvanın sonuna kadar ilerlemesini umut ediyorum.

- Uruguay'a karşı olmamda Uruguaylıların bir suçu yok tabii ki, özellikle Whisky filmini izlediğimden bu yana bu Güney Ameirka ülkesine ayrı bir sempatim vardır; ancak tüm bu şartlar altında kalbim yarın Siyah Yıldızların (Black Stars) yanında olacak.

Fotoğraflar: guardian.co.uk

30 Haziran 2010 Çarşamba

DK 2010 Akılda Kalanlar #9: Juan Mata



Akılda kalanlar listemizde bu kez ne yazık ki maçta yapılmış bir hareket yok. Ne yazık ki diyorum; çünkü bu hareket maçta yapılmış olsaydı jeneriklere geçerek Dünya Kupası'na yöneltilen bütün eleştirileri sonlandırabilirdi. Mata'nın antrenman sahasında takım arkadaşı Raul Albiol'e bariz şekilde ayıp ettiğini ve bu hareketi sahada görme ihtimali için İspanya maçlarında Mata'nın oyuna girmesini beklediğimi de ekleyeyim.

29 Haziran 2010 Salı

DK 2010 Akılda Kalanlar #8: Frank Lampard



Akılda kalanlar serisi hazırlarken bu pozisyonu koymamak olmazdı. 1966 ruhunu çağırmak için formalarını dahi o dönemde giyilen formaların aynı şeklinde dizayn eden İngilizler, o ruhun geri dönüp adalet teslim etmeye niyetli olduğunu nereden bilebilirlerdi ki? Sonrasında açılan video kullanımı ve 6 hakem tartışmaları nedeniyle belki de üst düzey bir organizasyonda son kez böyle fahiş bir hata görmüş olduk. Verilmeyen gole karşın Almanların maçı hak ederek kazandıklarını da eklemek gerekiyor.

24 Haziran 2010 Perşembe

DK 2010 Akılda Kalanlar #7: A.B.D.



Futbola futbol demeyen bir ülkenin, gruptan lider çıkmayı bırakın, Dünya Kupası finallerine katılmasını bile içime sindiremiyordum. Ama Slovenya maçının ikinci yarısında turnuvanın şu ana kadarki en eğlenceli maçlarından birini seyrettirdiler bize. Cezayir karşısında da Donovan ile son zamanların en dramatik son dakika gollerinden birini bularak sevinmeyi hakettiler. Peki liderliği hakettiler mi? Bu kadar berbat bir İngiltere ve Slovenya varken, sonuna kadar hakettiler.

DK 2010 Akılda Kalanlar #6: David Villa



İspanya - Honduras maçının ilk golü. Mendoza ve Guevara aralarından bir anda sıyrılan Villa'nın arkasından nasıl bakakaldılarsa, biz de önümüzdeki yemeği, birayı bırakıp televizyona bakakaldık.

DK 2010 Akılda Kalanlar #5: Luis Fabiano



Bu sene de iyi "Tanrı'nın eli" yaptı... Önce Henry sonra Fabiano. Ama Luis Fabiano'nun golü o kadar güzeldi ki, insan eli görmezden geliyor.

23 Haziran 2010 Çarşamba

DK 2010 Akılda Kalanlar #4: Aiyegbeni Yakubu



Arjantin'in rahatlıkla birinci olarak bitirdiği B grubunda esas soru işareti kimin grup ikincisi olacağına dairdi. Sonradan bir penaltıyı gole çevirip skoru 2-2'ye getirmeyi başarsa da, Güney Kore - Nijerya maçının 66. dakikasında Güney Kore 2-1 öndeyken Yakubu'nun kaçırdığı bu gol unutulmayacak cinstendi. Bu gol olsaydı Nijerya gruptan çıkar mıydı bilinmez; ama Yakubu'nun YouTube'un en çok izlenenler listesinden çıkmayacağı kesinleşti.

20 Haziran 2010 Pazar

DK 2010 Akılda Kalanlar #3: Landon Donovan




Turnuvanın şimdiye kadarki en güzel maçlarından biriydi Slovenya - A.B.D. maçı. Hakemin yediği üçüncü gol dışında Donovan'ın golü de unutulmayacaklardan. Basit ama uygulaması zor bir düşünceydi. Donovan fazla düşünmedi, "zımbaladı".

19 Haziran 2010 Cumartesi

DK 2010 Akılda Kalanlar #2: Robert Green



Dünya Kupası'nın en büyük "fail"ı olmaya aday şimdiden. Capello acımadı, yolladı kulübeye kendisini. Hiç tat vermeyen İngiltere'nin muhtemel ikinciliği veya gruplardan vedasının bir numaralı sorumlusu Robert Green...

DK 2010 Akılda Kalanlar #1: Eren Derdiyok



İspanya - İsviçre maçında Eren'in direğe takılan şutu. Şutu çekene kadar 3 kişiyi etkisiz bırakışı uzun süre unutulmayacak cinsten. Gol olsa uzun süre konuşulacaktı.

8 Haziran 2010 Salı

Dünya Kupası Değerlendirmeleri


Şubat ayında başladığımız Dünya Kupası değerlendirmelerini tamamlamayı başardık. 32 takımın tek tek incelendiği yazılarımızda taraftarların takımlardan beklentileri, turnuvada takımların yaşama ihtimali olan iymiser ve kötümser senaryolar, muhtemel kadrolar ve turnuvaya katılacak 96 futbolcunun incelemeleri yer alıyor. Aşağıda takımların listesi gruplara göre yazılmış durumda. Linklere tıklayarak değerlenidrmelerimize ulaşabilirsiniz.

Tabii katılacak 96 futbolcu derken, son dönemde yaşanan sakatlıkların bazı sıkıntılar yaşattığı da bir gerçek. Ballack ve Essien gibi yıldızlar turnuvada olmayacak. Yine de bu oyuncuların yazılarını okurken onlar hakkında yeni bilgiler edinebilirsiniz. Mesela Essien'in fazla enerji harcayamadığı maçlardan sonra sahada kalıp ekstra koşular yaptığını biliyor muydunuz?

Essien'de olduğu gibi diğer oyuncular hakkında da pek çok Ertem Şener vari bilgiyi bu incelemelerde bulabilirsiniz. Dani Alves'in Tweety dövmesi ne anlama geliyor? Schweinsteiger füze gibi şutlarını gençliğinde hangi sporu yapmasına borçlu? İşçilik yaptığı günlerin bugün geldiği noktayı daha iyi anlamasına yol açtığını söyleyen yıldız kim? Bunun gibi pek çok ilginç bilgi değerlendirmelerimizde mevcuttur. Bir göz atmanızı tavsiye ederiz.

Bu yazıları yazarken World Soccer, Champions ve Four Four Two dergilerini temel kaynak olarak kullandık. Bunun yanında fifa.com ve wikipedia'dan da faydalandık. Yazılarda emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

A Grubu

Fransa
Güney Afrika
Meksika
Uruguay

B Grubu

Arjantin
Nijerya
Güney Kore
Yunanistan

C Grubu

İngiltere
ABD
Cezayir
Slovenya

D Grubu

Almanya
Gana
Sırbistan
Avustralya

E Grubu

Hollanda
Danimarka
Kamerun
Japonya

F Grubu

İtalya
Paraguay
Slovakya
Yeni Zelanda

G Grubu

Brezilya
Portekiz
Fildişi Sahili
Kuzey Kore

H Grubu

İspanya
Honduras
Şili
İsviçre

7 Haziran 2010 Pazartesi

Dünya Kupası Finalistleri #32 - Slovakya


Çekoslavakya'nın dağılmasının ardından futbol mirasının büyük ağabey Çek Cumhuriyeti'nde kalması, Slovakya'nın da sahneden çekilmesini beraberinde getirdi. Dağılmanın 17 yıl ardından bu yıl küçük kardeş Slovakya, hem de gruplarda Çek Cumhuriyeti'ni geride bırakarak ilk kez büyük bir şampiyonaya katılmaya hak kazandı. İlk katılımın ülkede yarattığı heyecan Dünya Kupası'na nasıl yansıyacak, bununla ilgili bazı tahminlerde bulunalım.

Beklentiler:

Çek Cumhuriyeti, Slovenya ve Polonya'nın bulunduğu dengeli bir eleme grubunda yer alan Slovakya, iki kez yenildiği Slovenya haricinde diğer takımlara büyük üstünlük kurmayı başardı ve grubu lider tamamlayarak Dünya Kupası biletini cebine koydu. Bu başarıda en önemli pay ise şüphesiz teknik direktör Vladimir Weiss'a ait. Ülkesinde Fatih Terim'e benzer şekilde motivasyon ustası olarak tanınan Weiss'in bu tecrübesiz takımı Dünya Kupası'na taşıması gerçekten büyük bir başarı. Tecrübesiz demişken, takımın ilk 11'inde Strba dışındaki isimlerinin hepsinin 30 yaşından küçük olduğunu, özellikle orta saha dörtlüsünün yaş ortalamasının 22,5 olduğunu hatırlatalım. Bu arada bu genç orta sahada Vladimir Weiss ismini görürseniz teknik direktör sahaya mı indi diye şaşırmayın; çünkü teknik direktör Weiss'ın oğlu 20 yaşındaki Weiss jr.'da takımın orta sahasındaki değişmez isimlerden birisi. İtalya, Paraguay ve Yeni Zelanda ile eşleştikleri F grubuna baktığımızda kuranın Slovakya'ya oldukça adil davrandığını söyleyebiliriz. Grubun favorisi İtalya ve iddiasızı Yeni Zelanda'yı bir kenara bırakarak, Slovakya'nın gruptan çıkmak için Paraguay'la oynayacağı maçın belirleyici olacağını düşünüyorum. Açılışı Yeni Zelanda ile yapmaları ve son maçı gruptan çıkmayı muhtemelen garantilemiş bir İtalya ile oynayacak olmaları onları bir adım öne çıkarıyorsa da, bu seviyelerde uluslararası tecrübesi olmayan bu takımın her türlü sürprizi yaşamaya açık olduğunu da eklemek gerekiyor.

İyimser Senaryo:

İlk katılımlarında grup aşamasını geçip son 16'ya kalmaları oldukça önemli bir başarı olacaktır. Düştükleri grubun kolaylığı da bu başarıyı mümkün kılabilir.

Kötümser Senaryo:

Tecrübesizlik ve Dünya Kupası'na katılmanın yeterli bir başarı olarak görülmesi, grupta İtalya ve Paraguay'ın arkasında kalarak evlerine dönmelerine yol açabilir.

Muhtemel Kadro:

Diziliş: 4-4-2

Kaleci: Mucha

Defans: Zabavnik - Cech - Skrtel - Strba

Orta Saha: Durica - Weiss - Hamsik - Stoch

Forvet: Sestak - Vittek

Genç ve yetenekli oyunculardan kurulu bu takımın en büyük eksiği kendilerine liderlik edecek tecrübeli isimlerin olmayışı. Daha önce bu seviyede bir turnuva oynamamış olmaları da sıkıntı yaratacaktır.

Yıldız Oyuncu: Marek Hamsik (Napoli)


Henüz 22 yaşında milli takım kaptanlığına yükselmek için oyun içinde olduğu kadar liderlik için de önemli yeteneklere sahip olmanız gerekir. Napoli formasıyla taraftarların sevgilisi haline gelene Marek Hamsik bu özelliklere sahip olduğunu her geçen gün daha fazla gösteriyor. Henüz 17 yaşında Serie A'da forma giymeye başlayan Hamsik'in özellikle ofansif orta saha oyuncusu olarak oynadığında durdurulması oldukça güçleşiyor. Milli takım formasıyla oynadığı 30 maçta attığı 8 gol de bunun önemli bir kanıtı. Bu turnuvada formunun zirvesinde olursa Napoli taraftarlarını üzüp büyük kulüplere geçme ihtimali de yüksek.

Patlama Yapması Muhtemel İsim: Filip Holosko (Beşiktaş)


Milli takımda sürekli oynama şansı bulamadığı için riskli bir seçim yaptığımın farkındayım; ancak tanıttığım 90'a yakın oyuncu içinde bir Beşiktaşlı dahi olmaması işleri benim için zorlaştırıyordu. Son değerlendirmemde Beşiktaş sağ kanadından ceza sahası içine yaptığı dribbling'lerle İnönü'yü ayağa kaldıran Filip Holosko'ya yer ayırdım. Bunun için pek çok haklı sebebim olduğu da aşikar. Özellikle Slovakya'nın kontra-atak futboluna yatkın bir futbol oynayacak olması ve gol yollarında sıkıntı yaşama ihtimali bu kupada Holosko'nun şans bulmasını sağlayacaktır. Eğer bu sezon yaşadığı sakatlık problemlerini geride buraktıysa ve 2008-09'daki formuna geri dönebilirse Dünya Kupası'nın dikkat çeken isimlerinden birisi olacaktır.

Bir Portre: Martin Skrtel(Liverpool)


Rafa Benitez'in ismi pek duyulmamış oyunculara para harcamasına alışkın olan Liverpool'lular, Skrtel'in Liverpool tarihinin en pahalı defans oyuncusu olmasına da şaşırmadılar. 2008 Ocak ayında kırmızılara giden ve Agger'in sakatlığı sonrası ilk 11'e giren Skrtel'in, 2008-09 sezonunda Carragher ile oluşturduğu ortaklığın bu kadar iyi işleyeceğini ise Benitez dahi tahmin etmemiş olabilir. Mücadeleden kaçmayan yapısı ve kuvvetli fiziğiyle bütün takımların kadrolarında göremk isteyeceği bir defans oyuncusu. Bu sezon Liverpool'da eski formuna ulaşamadı; ancak milli takımı ile yakaladığı Dünya Kupası'na katılma şansını iyi kullanması gerekiyor.

6 Haziran 2010 Pazar

Dünya Kupası Finalistleri #31 - Kuzey Kore



Herkes İngiltere'nin 44 yıllık kupa hasretinden bahsede dursun, 44 yıllık katılım hasretini dindirmeyi başaran Kuzey Koreliler elemelerin en büyük sürprizlerinden birine imza attılar. 44 yıl önce kimse ihtimal verezken son 8'e, hem de İtalya'yı eleyerek kalmayı başaran Kuzey Kore takımı ölüm grubunda yeni sürprizlere imza atmak için Güney Afrika'ya geliyor.

Beklentiler:

2000'lerin başından bu yana nükleer denemeleri ve iki Kore arasındaki ilişkileri normalleştirme girişimleriyle gündeme gelen, dünyadaki tek mevcut Stalinist devletin Dünya Kupası'na katılma hakkı etmesi şüphesiz elemelerin en büyük sürpriziydi. 44 yıldır ortalıkta gözükmeyen Kuzey Koreliler, eleme grubunda Suudi Arabistan ve İran gibi Asya kıtasının iki güçlü temsilcisini geride bırakarak finallere kalmayı başardı. İki eleme grubunun geçilmesi gereken Asya elemelerinde, her iki grupta da düşman kardeşleri Güney Kore ile eşleşmeleri kaderin bir cilvesiydi ve bu durum onları elemelerde daha iyi bir performans ortaya koymak için motive etmiş olabilir. 5-3-2 ve 3-3-3-1 gibi kimsenin uygulmaya yanaşmadığı dizilişlerle 8 maçta yalnızca 7 gol atarak Dünya Kupası'na kadar gelmeyi başardılar. Kurada ise oldukça şanssız olduklarını söylemeye sanırım gerek yok. Brezilya ve Portekiz gibi şampyionluk adaylarının yanında Fildişi Sahilleri gibi ev sahibi kıtanın en güçlü tamsilcisi de gruplarına düştü. Medya ilgisinin uzağında, tanınmayan oyuncularıyla tam bir kapalı kutu olan Kuzey Kore, daha önce İtalya'ya yaptığı gibi bir sürprizi bu büyük ekiplerden birisine yapmanın hayalini kuruyor.

İyimser Senaryo:

Grupta Fildişi'ne bir çelme takma ihtimalleri var. Diğer iki takımdan birinden puan almaları dahi 1966'daki İtalya galbiyetinin yanına eklenecek unutulmaz bir sonuç olur.

Kötümser Senaryo:

Ölüm grubunda alacakları hiç bir sonuç büyük başarısızlık sayılmaz; ancak grup sonunculuğunu aşmaları da bir hayli zor.

Muhtemel Kadro:

Diziliş: 3-3-3-1 (5-3-2)

Kaleci: Ri Myong-Guk

Defans: Nam Song-Chol - Ri Kwang-Chon - Pak Chol-Jin

Orta Saha: Ji Yun-Nam - Cha Jong-Hyok - An Young-Hak

Forvet Arkası: Pak Nam-Chol - Mun In-Guk - Jong Tae-Se

Forvet: Hong Yong-Jo

3-3-3-1 gibi değişik bir taktiğin avantaj ve dezavantajlarını kestirebilmek güç olsa da, zayıf Kuzey Kore takımının beklentilerin üstüne çıkmasını, en azından Asya elemelerinde sağladı.

Yıldız Oyuncu: Hong Yong-Jo (FK Rostov)


Hong Yong-Jo, Kuzey Kore milli takımının Avrupa gören tek oyuncusu konumunda. Kuzey Kore'de başladığı kariyerinde Sırbistan'ın Bezanija takımında kısa bir süre oynadıktan sonra Rusya'nın yolunu tuttu. 3 yıldır formasını giydiği Rostov'un eski menajeri onun Asya'nın en yetenekli futbolcusu olduğunu iddia ediyor. Bu elemelerde 4 kez karşılaştıkları Güney Kore'ye atılan tek golün altında onun imzası vardı. Hong, takım kaptanı olarak sorumluluk alan ve takımın saha içi lideri olan isim konumunda.

Patlama Yapması Muhtemel İsim: Jong Tae-Se (Kawasaki Frontale)


Kuzey Kore milli takımının en potansiyelli oyuncusu olan Jong Tae-Se, elemelerde yalnızca bir gol kaydetmiş olsa da, milli takım formasıyla 23 maçta 15 gol gibi harika bir istatistiğe sahip. En son Yunanistan ile oynanan hazırlık maçında attığı iki gol onun ne kadar etkili bir skorer olduğunu anlamak için yeterliydi. Kariyerine Japonya'da Kawasaki Frontale takımında başlayan ve 8 yıldır bu kulübün formasını giyen Jong, aynı zamanda milli takımın Japonya doğumlu oyuncularından birisi. Takımı iyi bir performans gösteremese de Jong'un bireysel formu ona Avrupa kapılarını açabilir.

Bir Portre: An Young-Hak (Omiya Ardija)


Kuzey Kore'de Zainchi lakabıyla tanınıyor; çünkü Koreliler, Japonya doğumluları bu isimle çağırıyor. Kariyerine Japonya'da başlayan An Young-Hak, daha sonra Güney Kore ile Japonya ligleri arasında gidip gelmeye başladı. Asya'nın en güçlü ligleri olarak kabul edeceğimiz bu liglerde yaşadığı tecrübeyle takımın diğer isimleri arasında ön plana çıkıyor. Elemelerde takımın organizatörlüğünü üstlenen An'ın, gol yollarında çok etkili olmaması eksik bir yönü olarak görünüyor.