11 Aralık 2011 Pazar

Euro 2012’ye Gidemeyen En İyi 11



Euro2012’ye katılacak ekipler belli oldu, hatta grup kuraları da çekildi. Maalesefbu turnuvaya da uzaktan bakmakla yetineceğiz. Bizimle birlikte turnuvaya katılamayanpek çok takım nedeniyle, bu yaz izlemekten mahrum kalacağımız isimler var.2010’da yaptığım gibi, turnuva hakkında yazmaya başlamadan önce bu isimlerihatırlatmak istedim. Her ülkeden bir oyuncu seçerek oluşturduğum kadroaşağıdaki gibi şekillendi.

1. Kaleci: Sergei Pareiko –Estonya

Buseçimi, Pareiko’nun yeteneklerinden daha çok Estonya’nın elemelerde gösterdiğiüstün başarıyı yeniden hatırlatmak amacıyla yaptım. 34 yaşındaki kaleci,play-off’ları geçip takımını Euro 2012’ye taşıyabilseydi kariyerinin sonundaunutulmayacak bir deneyim yaşayacaktı. Bir daha büyük turnuva görme ihtimali deyok, yani olmasa iyi olur; çünkü Estonya 2014 elemelerinde bizim grubumuzda yeralıyor.

2. Sol Bek: Gareth Bale –Galler

Geçtiğimizyıl Maicon’u peşinden taksi çağırmaya mecbur bırakan koşularıyla futboldünyasında herkesin tanıdığı bir isim haline gelen Bale, aslında bu sezonAssou-Ekotto’nun önünde sol açık olarak forma giyiyor. Yine de hücumdakialternatiflerin fazlalığı nedeniyle Bale’i sol beke yazdım. Üstad Ryan Giggsgibi onun da kariyeri boyunca büyük bir turnuvaya katılması zor görünüyor;ancak kim bilir belki 2016’dan itibaren 24 takıma çıkacak AvrupaŞampiyonası’nda boy gösterebilir.

3. Stoper: Nemenja Vidiç -Sırbistan


Vidiç2011 yılını, Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaptan olarak kaldırdığı unutulmaz yılolarak görebilirdi. Şimdi ise eminim unutmak için elinden geleni yapacaktır.Sırbistan’la play-off’a dahi kalamamak, ardından Şampiyonlar Ligi’ne ilk turdanveda etmek ve aynı maçta sezonu kapatmasına neden olan sakatlık. Kendisine bukadroda kaptanlık vermemin dahi onu teselli etmeyeceğini biliyorum.

4. Stoper: Brede Hangeland –Norveç

90dakika boyunca hiç izlemediğim Brede Hangeland’ın bu kadroda olmasının 3 nedenivar:
1. Her takımdan bir oyuncu seçmek istemem vetransfermarkt’da Norveç’in en değerli oyuncusunun Hangeland olması
2. Tribünlerini ziyaret etme şansı da bulduğum, Londra’nınsiyah beyazlı mütevazı kulübü Fulham’da forma giyiyor olması
3. FM 2011’de Beşiktaşımı başarıdan başarıyakoşturduğum sezonlarda Sivok ile tandemde görev yapması

5. Sağ Bek: Stefan Saviç –Karadağ


20yaşında bir oyuncunun İngiltere Ligi’nin zirvesinde yer alan takımda formagiymesi başlı başına bir başarı öyküsü. Hele bir de yerinize her 60-70 milyoneuro bonservis bedeliyle bir adam alınma ihtimali varsa bu başarı daha da fazlaanlam kazanır. Bu nedenle Saviç’i tarihinin ilk eleme turu macerasınıplay-off’a kadar sürdüren Karadağ’ı temsilen kadroya aldım.

6. Sol Açık: Balasz Dzsudzsak – Macaristan

Anzhi’nin,Eto’o ve Roberto Carlos transferlerinden önceki ilk dikkat çekici hamlesiDzsudzsak olmuştu. Avrupa’da iyi piyasası olan bu ismin neden Anzhi seçimini ozaman yadırgamıştım. Ama Eto’o “Buraya gelmemin tek sebebi para değil”açıklamasından sonra ikna oldum. 2014 grubumuzda bizi zorlayacak isimlerdenbirisi olabilir.

7. Orta Saha: Marek Hamsik –Slovakya

Napoli’ninkontra atak temelli oyununda defans-hücum bağlantısını kuran ve taraftarlarınsevgilisi haline gelen Hamsik, Dünya Kupası finallerine taşımayı başardığıtakımını bu yıl Avrupa Şampiyonası’na götüremedi. Bu durum, onun mevksinin iyioyuncularından biri olduğu ve önümüzdeki sezon büyük bir transfer yapabilmeihtimali olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

8. Orta Saha: Nuri Şahin –TÜRKİYE


Almanya’yageldiğim daha ilk gün bana şu soru soruldu: “Nuri Şahin neden Türk millitakımında oynamıyor?” Bu sorunun sorulduğu günden sonra Nuri her geçen günüstüne koyarak Dortmund’u şampiyonluğa taşımayı başardı. Sonunda Mourinho’nunradarına girerek Real Madrid’e geçti. Ne var ki şanssızlıklar bu çocuğunyakasını bir türlü bırakmıyor. Hiddink, onu Avusturya maçıyla birlikte tam ilk11 oynatmaya başlamıştı ki, uzun süreli sakatlığı bir daha milli takımaçağrılmasına engel oldu. Onun yokluğunda Euro 2012 biletini almayı dabaşaramadık. Umarım 2005’te adını bizlere öğrettiği turnuvada hocası olanAbdullah Avcı’yla birlikte, milli takımımızla unutulmayacak başarılar eldeeder. 2012 için ise yapabileceği tek şey benim kurduğum kadroya katılmak.

9. Sağ Açık: Eden Hazard –Belçika

Küçükkenara pası verebilen tek oyuncunun Zidane olduğunu sanırdım. Son yıllarda iseBarcelona’nın tiki takası bize, ara pasın oyunun içinde pek çok kezdenenebilecek ölümcül bir silah olduğunuöğretti. Fransa’nın Belçika sınırına yakın Lille kentinde yaşayanlar da, herhafta bu güzelliği görebilecek şanslı insanlar. Bu şanslarını da elbette EdenHazard’a borçlular. Bizim de bulunduğumuz eleme grubunda pek de izleyenleritatmin edecek bir performansa imza atamadı; ancak önünde uzun yıllar var onubüyük bir kulüpte de, büyük bir şampiyonada da görmek hayal değil.

10. Forvet: Xherdan Şakiri –İsviçre


Arnavutkökenli bu genç ismi 2011 U21 Avrupa Şampiyonası finalinde izleme şansım oldu.Bende bıraktığı etki de, onu bu kadroya dahil etmem için yeterliydi. İsviçreönümüzdeki turnuvalarda, onun Eren Derdiyok ile kuracağı ikiliden gerekenverimi almayı başarırsa bir daha turnuva ıskalaması zor görünüyor.

11. Forvet: Edin Dzeko –Bosna Hersek

2010için yaptığım kadrodan kalan tek isim Edin Dzeko. Kendisinin saha içindekibecerilerinin, Santrafor 101 dersinde gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.Bosna’nın iki büyük turnuvanın da eşiğinden dönmesi onun adına büyüktalihsizlik. Umarım kariyeri sona ermeden Bosna’yı büyük bir turnuvaya taşımayıbaşarır. (Tabii ki eledikleri takımın Türkiye olmaması koşuluyla)

9 Aralık 2011 Cuma

Allahım Sana Geliyorum



Radiohead Tickets

Your order is confirmed for this following:

Date: 07/07/12
Berlin - Germany

"God loves his children, yeah..."

8 Aralık 2011 Perşembe

A Milli Takım: Hiddink'in Ardından



Hiddink ile yaşadığımız milli takım serüveni tatsız bir şekilde sona erdi. Bu süreçte yaşanan gelişmeleri, özellikle kadrodaki değişimi ön planda tutarak, blog aracılığıyla gözlemlemeye çalıştım. Artık geride kalan bu süreci değerlendirmek için, geleceğe dair fikir yürütmeyi de içine alacak şekilde bir sonuç yazısına ihtiyaç var. Yazının içinde hem Hiddink’in neleri başarıp neleri başaramadığını, özellikle başarısızlıklta ne kadar payı olduğunu sorgulamayı, hem de 2014 öncesinde gerçekçi hedefimizin ne olması gerektiğini değerlendirmeyi amaçlıyorum.

Öncelikle Hiddink’le geçen bir buçuk yılın kısa bir özetini çıkaralım. Hiddink, milli takımın başındaki ilk maçlarına ABD kampında çıktı. 31 kişinin yer aldığı kadronun, 6 sakat oyuncunun da katılımıyla milli takım havuzunu oluşturması bekleniyordu. Euro 2008 kadrosunun ve 2009-10 sezonunun çıkış yapan isimlerinin oluşturduğu bu kadro, Kazakistan ve Belçika maçlarından 6 puanla ayrılmayı başardı. Ekim ayında oynanan Almanya ve Azerbaycan maçları ise, bu iskelet ile yola devam etmenin imkansız olduğunu ortaya koydu. Önce Berlin’de oynanan; ancak iç saha sayılması gereken Almanya maçında sönük bir performansla 3-0 yenilen milliler, sonrasında akıl almaz bir şekilde Azerbaycan maçından da mağlubiyetle ayrılınca, değişim kaçınılmaz hale geldi.

Hiddink, Hollanda ile oynanan özel maçla birlikte, yeni sezonun parlayan isimleri ve Almanya’daki Türk kökenli oyuncularla birlikte yeni bir jenerasyon yaratma operasyonunu başlattı. Özellikle Almanya kökenli oyuncuların milli takıma gelişlerini transfer olarak değerlendirmek yerinde olacaktır; ama bunu sonraya bırakıp özete geri dönelim. Kritik Avusturya maçında sahaya çıkan Nuri-Selçuk İnan-Mehmet Ekici orta sahası, Hiddink’in değişime hevesli olduğunu gösterse de, takım oyun olarak istenen seviyeye bir türlü ulaşamıyor, maçlar ise Arda Turan’ın doğrudan katkılarıyla istediğimiz şekilde sonuçlanıyordu. Arda’nın, Avusturya maçında perdeyi açan ve Kazakistan maçında son saniyede gelen golleriyle Belçika maçındaki harika asisti , Avusturya deplasmanında kaçırdığı penaltıyı hoş görmemiz için yeterli oluyordu. Tabii o zamanlar Azerbaycan mağlubiyetiyle birlikte bu iki puanın belki de play-off’ta seri başı olmamıza engel olduğunu bilmiyorduk. İçeride alınan Almanya mağlubiyetine karşın, Azerbaycan galibiyetiyle eşiği aşmayı başardık ve play-off’a kapağı attık. Kritik eşleşmede ise Hırvatistan karşısında varlık gösteremeyerek, Euro 2012 biletini kaçırdık.

Hiddink ile geçen günlerin özetini kayıtlara geçirdikten sonra, Hiddink’in milli takımdaki başarısını tartışalım. Hedemizi Euro 2012’ye katılmak olarak koyduğumuza göre, Hiddink’in bu süreçte başarısız olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak, yazıyı bu kadar kısa kesmeden önce hatanın nerede yapıldığını tespit etmek gerekir. Euro 2012’ye katılmak için iki şansımız vardı: Grupta Almanya’yı veya play-off’ta Hırvatistan’ı geride bırakmak. Hiddink, elenmemizin ardından yaptığı açıklamada: “Almanya da, Hırvatistan da bizden güçlü takımlar. Ne bekliyordunuz ki?” diye soruyordu. Bana göre Hiddink’in bu açıklaması %100 doğru. Peki o zaman hata nerede?

Hatanın Hiddink’e ait olan kısmına yukarıda değindim: Play-off’ta seri başı olmamızı sağlayabilecek 5 puanı alamamak. Eğer bu maçlarda almamız gereken puanları alabilseydik, İrlanda’yla aramızdaki küçük fark bizim lehimize olabilirdi. Bu sayede Hırvatistan’ın bir seviye altındaki takımlarla eşleşme şansımız vardı; ama bunu gerçekleştiremedik. Sonuç olarak play-off’a seri başı olarak giren 4 takım da Euro 2012’ye kalmayı başardı. Tabii burada bütün sorumluluğun Hiddink’e ait olmadığını not düşelim. Play-off torbaları 2008, 2010 ve 2012 turnuvalarında alınan puanlar üzerinden hesaplandı ve 2008’in yarı finalisti olan Türkiye, 2008 ve 2010’a katılamayan İrlanda’nın gerisinde kaldı. Neden mi? Azerbaycan ve Avusturya kayıpları kadar, geçmiş turnuvalarda Estonya, Malta, Moldova gibi takımlara kaybettiğimiz puanlar yüzünden.


Tarihimiz sıra dışı başarı ve başarısızlık hikayeleriyle dolu olduğu için, bu hesapları yapmayı bir türlü başaramıyoruz. Örneğin ortak hafızamıza yer eden Letonya mağlubiyetinden ötürü seri başı olmanın önemini kavrayamıyoruz. Veya yalnızca 5 turnuvaya katılıp iki yarı final bir de çeyrek final gördüğümüz için, toplamda 33 kez oynanan Avrupa ve Dünya Kupaları sonuçlarını karşılaştırdığımızda bize karşı 32-1 üstünlüğü olan (tek istisna Euro 2000) Almanya’yı yenemeyince dünya başımıza yıkılıyor. 2014 serüveni başlamadan önce şunu iyice anlayalım: Milli takımlar düzeyinde her maçın önemi büyük. Buna beşinci veya altıncı torbadan gelen takımlarla yapılan maçlar da dahil, özel maçlar da.

2014 elemeleri başladığında kafası kesik tavuklar gibi dolaşmamak için, gerçekçi hedeflerimizi bugünden koymakta fayda var. Hollanda, Macaristan, Romanya, Estonya ve Andorra’nın bulunduğu grupta gerçekçi hedefimiz play-off’a kalmak olmalı. Grup birinciliği için Hollanda ile karşılaşabilmek için, o maça kadar matematiksel şansımızı devam ettirecek noktada olmalıyız. Play-off’ta torba uygulaması olacaksa, seri başı olmaya yetecek kadar puan toplayabilmek için elimizden geleni yapmalıyız. Bütün ikinci torba takımlarının potansiyel play-off adayları olduklarını hesaba katarak, gerekirse şimdiden bu takımlar hakkında bilgi toplamalıyız. En kötü ikinci play-off’ta yer alamayacak, sonuçları ikinci olmaya yeter şeklinde değerlendirmeden bunu da aklımızda tutalım. Bir de, yeniden yapılanma laflarıyla Hiddink’in kurduğu geniş kadroyu bir kenara atmayalım lütfen. Hiddink’in Almanya’dan yaptığı transferleri bu takımın içine yerleştirmenin yollarını arayalım. Başarmak için elimizde yeterince değer var, artık iş başarı için gereken yapıyı oluşturmaktan geçiyor.

2 Aralık 2011 Cuma

Bir Derdim Var Serisi #10: Valencia - Beşiktaş: 3-2 (2003-04 Sezonu)

Geçtiğimiz hafta içinde Beşiktaş bir son dakika golüyle Maccabi Tel-Aviv'i 3-2 mağlup etmeyi başardı ve taraftarlarını şaşırttı, keza biz Beşiktaşlılar bir Avrupa maçında son dakika golünde genellikle topu kendi ağlarımızda görmeye alışkınız. Son on yılda Beşiktaşlılara kahır çektiren maçları anlatacağım "Bir derdim var bir dermana değişmem asla" serisinin on numarasında, bu son dakika gollerinden birinin görüldüğü Valencia maçı var.

Valencia 3-2 Beşiktaş (UEFA 3.Tur maçı / 2003-04 sezonu)

Beşiktaşlılar için son on sezonun en berbat olanı kesinlikle 2003-04 sezonudur. "101. yıl kabusu" olarak da görülebilecek sezon birbiriyle hiç ilgisi olmayan bir ilk devre ve ikinci devreden oluşur. Bu serinin ilerleyen maçlarında bu konuya geri döneceğimiz için şimdilik o sezondan bu kadar bahsetmek yeterli. Bu maç o kabusun içinde pek çoklarınca unutulup gitmiş olabilir; ancak sezonun kötü hatıraları içinde benim aklımdan çıkmayanlardan birisi de bu maçtır. 

Bahsedeğim maçın oynanacağı dönemde kriz kapıda olduğuna dair belirgin sinyaller verse dahi, 100. yılın güvenilir kadrosu ve Lucescu'nun Avrupa maçlarındaki başarısı Beşitkaşlıların Avrupa Kupası'nda da umutludur. Şampiyonlar Ligi'nde inanılması güç bir maçla elenen Beşiktaş (ah Peruzzi ah), grubu 3. sırada bitirerek yoluna UEFA Kupası'nda devam eder. UEFA'da ilerleme hesapları yaparken Benitez'in Valencia'sı önümüzdeki ilk engel olarak çıkar. Beşiktaş'ın kura şanssızlığı bir kez daha kendisini göstermiştir; zira 2003-04 Valencia'sı Aimar, Vicente, Baraja, Ayala, Canizares gibi efsaneleriyle UEFA seviyesinin oldukça üzerinde bir takımdır. (Canizares'in bu maçta görev yapmadığını not düşelim.) Yine de, bir önceki yıl oynanan UEFA çeyrek finali ve sezon içindeki 2-0'lık Chelsea galibiyeti gibi olumlu referanslar ümidimizi koruımamızı sağlar.

Mestella'da siyah-beyaz giyen Valencia'nın karşısına kırmızı formayla çıkacaktır Beşiktaş. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, bu maç Beşiktaş'ın kırmızı formayla çıktığı son resmi maçtır. Avrupa maçlarında Beşiktaş'ın en güvendiği isimlerden birisi olan Pancu, bu maça da damgasını vurmaya hazırlanır. Önce, Cordoba'nın unutulmaz degajlarından birisiyle başlayan atakta Ilie'nin pasıyla takımı 1-0 öne geçirir. Bu gole yanıt, 18'lik Muhammed Sissokko'dan gelir. Beşiktaş, Pancu'nun orta saha çizgisinden itibaren taşıdığı topu ağlarla buluşturmasıyla bir kez daha öne geçer. İlk yarı ise 2-2'lik eşitlikle sonuçlanır. 


İkinci yarıya dair hafızamda kalan iki şey var. Bunlardan birincisi, Kaan Dobra'nın attığı şutun tribündeki bir taraftarın kafasına isabet etmesi ve taraftarın ayağa kalkmak için sağlık ekiplerinin müdahalesine ihtiyaç duyması (ki bu ilk yarıda da yaşanmış olabilir), ikincisi ise 90+4'te Yasin Sülün'ün orta sahada yaptığı gereksiz ötesi faul ve sonrasında yaşananlar. 2-2'yle son dakikaya giren Beşiktaşlılar, bu serbest atış kullanılırken rövanşı Lucescu'nun 0-0'a bağlayacağına inanmaktadırlar. Kalabalık ceza sahası içinde kafayı vuran David Navarro maçı 3-2'ye getirince bu hayaller de suya düşer. Rövanşı 2-0 kazanan Valencia, bir sonraki turda Ersun Yanal'ın Gençlerbirliği'ni  uzatma sonucunda geçer. Sezon sonunda ise bu efsane kadro hem UEFA Kupası'nı hem de İspanya Ligi şampiyonluğunu kazanır. Bu sezon, İspanya'da son on yılda Real Madrid veya Barcelona'nın kazanamadığı tek sezondur. Turu kaybeden Beşiktaş, yıllarca üstesinden gelemeyeceği bir krize bir adım daha yaklaşmıştır. 

  
Not: Pancu'nun bu maçta attığı golleri aşağıdaki videolarda görebilirsiniz.

Pancu'nun 1. golü:

 

 Pancu'nun 2. golü: