6 Nisan 2012 Cuma

Aaahh Belinda: Göz Yakan Şampuan



Erkek bir yönetmenin filmlerinden yola çıkarak kadınların hayatları üzerine değerlendirmeler yapmak ne kadar doğrudur bilmiyorum. Bu yazıyı kaleme alan kişi ve bir erkek olarak bu konuda yorum yapmam, “Adı Vasfiye” filminde bir kadının öyküsünün, ona göz koyan erkekler tarafından yazılmasını aklınıza getirip, keyfinizi kaçırabilir. Neyse ki bahsedeceğim filmin açılışında beliren “Bir Atıf Yılmaz Filmi” ibaresi fazla yoruma gerek bırakmıyor.

1985-1987 arası kısa bir döneme, Türk toplumunda kadının yerini sorgulayan tam dört film (Adı Vasfiye, Aaahh Belinda, Asiye Nasıl Kurtulur, Kadının Adı Yok) sığdıran Atıf Yılmaz, bu filmleriyle Türkiye’nin 80’lerdeki dönüşümüne tanıklık etmektedir. Ortak bir temaya sahip olmaları nedeniyle, filmlerin içinde birbirlerine referanslar bulunmaktadır. Örneğin, Kadının Adı Yok filminde, bir reklam firmasında çalışmakta olan ana karakterin “bu ürünü pazarlarken, aynı zamanda bir yaşam biçimini sunmanın gerekliliğine” dair yorumu, yüzündeki maskeye alışmaya çalışan bir oyuncunun hikayesinin anlatıldığı Aahhh Belinda filminin senaryosuna yön vermektedir.

Reklam, yani piyasada sahte talep yaratarak kar etme yöntemi,  kapitalizmin vazgeçilmezlerinden. Muhtemelen gazoz almaya ihtiyacınız yok; ama reklamda gazoz içmeden önce jimnastik yapan kadının hayatını yaşamak rüyalarınıza giriyorsa, işler değişebilir. Hem belirli bir yaşam biçiminin içinde kendini tanımlama, hem de ekranda beliren mükemmel insan figürü ile kendini özdeşleştirme hazzını yaşayan tüketici, ürünü almaya ikna olur. Bu anlayışla hareket eden pazarlamacıların, Belinda şampuanını akılda kalacak bir kadın imajı üzerinden satma çabaları, güzelliğiyle ilgi uyandıran tiyatro oyuncusu Serap’ın bir reklamda oynamak için teklif almasını da beraberinde getirir. İzleyiciler olarak Serap ile bu teklifi kabul etmesinin ardından rolüne hazırlanırken tanışırız.

Teklifi kabul etmesine etmiştir; ancak Serap için reklamda imajını satmak meselesi, iki açıdan sorun teşkil eder. Öncelikle, bir tiyatrocu olarak alıştığı ortamın epey dışında, etrafında profesyonel oyuncular yokken oyunculuğunu göstermek zorundadır ve bu onun konsantre olmasını güçleştirir. Öte yandan tiyatrocu arkadaşlarının eleştirilerini, umursamaz bir tavır alarak hafifletmeyi seçmiştir ki, bu tavrı da işi küçümsemesini gerektirir.  Hal böyle olunca, Serap reklam filminde rolüne pek giremeden oynamak zorunda kalır ve gözüne kaçan şampuanın azizliği ile aynada suretini gösterip kaçacağı dünyanın içine düşüverir.


Filmin geri kalanı, gerçekler ve düşlerin oluşturduğu iki dünya ve bunların arasındaki gerilim üzerinden ilerler. Bir tarafta özgür bir birey olarak yaşayan, erkek arkadaşıyla olan ilişkisinde baskın olan ve cinsel hayatını kendi tercihiyle yaşayan tiyatrocu Serap’ın dünyası, öteki tarafta ise orta sınıf ailenin annesine düşen yükümlülükleri yerine getirmekle ömür tüketen Naciye’nin gerçekleri bulunmaktadır. Bir kadının, bir erkeğin poposuna şaplak attığı “Vive les femmes” yazılı tabloların yerini, yüzleri birbirine dönük şekilde şakıdıkları varsayılan iki kuş biblosu ve düğün resimleri almıştır.

Serap’ın orta sınıf ailenin dünyasına geçişi, bir oyuncunun rolüne bürünürken kendi kimliğinden sıyrılmasının zorunluluğunu ortaya koyar. Serap’ın Naciye kimliğine bürünmesi için, belirli toplumsal baskılar ve görevler altında uysallaşması ve kendi tercihlerinden vazgeçmesi gerekir. Bu görevleri, tasarruf amacıyla çocukların karınlarını makarna ve ekmekle doyurmak, kaynana iktidarına boyun eğmek, kocasının cinsel ihtiyaçlarını gidermek olarak sıralayabiliriz. Serap film boyunca bu görevlerden kurtulmaya ve esas kimliğine ulaşmaya çalışır; ancak kurulu düzenin karşısında pes edip kocasını yatağa aldığı vakit gerçekliğine geri dönebilir.

“Aaahh Belinda” filminde, bir oyuncunun rolüne bürünürken çektiği sancılar, kadına erkek egemen toplum içinde biçilen “rolün” eleştirisiyle birlikte izleyiciye sunuluyor. Toplumun kadınlara biçtiği rolün, Naciyeler için ömür boyu sürecek bir yükümlülük olması ise, iki rol arasındaki temel farkı oluşturuyor. Naciye, Serap gibi kendi tercihleriyle yaşayan bir kadını, ancak reklamlar üzerinden pazarlanan hayat düzeni içinde görebilmektedir. Naciye’nin kendini Serap ilan etmesi üzerine kocası ve çevresinden gördüğü tepkiler, bahsettiğimiz dünyalar arasında, orta sınıf kadının özgürlük düşlerine dair bir tersten okumayı da mümkün kılar. Biraz zorlama biçimde, Serap’ın oyuncu arkadaşlarının hayatlarına dair detayları bilmesini de oyuncuların hayatını didik didik eden paparazzilere bağlayabiliriz.

Bankacı Naciye’nin hayatının gerçeklerini vurgulamak adına, komşu aile de hikayeye dahil olur. Tarık Pabuççuoğlu ve Füsun Demirel’in canlandırdıkları bu ailede, filmin açılışındaki tabloda görülen el şakasını koca karısına yapar. Kahve ikramı, çocuğun dayakla eğitimi, piknik klişeleri gibi klasik Türk ailesinin bilindik özelliklerini bu ikinci aile sayesinde gözlemleriz.

80’ler ile televizyona bağımlı hale gelen aileler, Atıf Yılmaz’ın kamerasına takılan bir başka detaydır. Kutunun içinden haberler, magazin ve futbol yansır; ama en çok yeri şüphesiz REKLAMLAR kaplar. Geleneksel aile yapısı, erkek egemen toplum yapısının baskı üreteci olarak işlevini devam ettirirken, kadınlar kendilerini ifade etmelerinin önündeki engelleri fark etmemeleri için, onlara reklamlar üzerinden hayaller satılır. Kadınlar, kusursuz güzelliğin objeleri olarak gördükleri "reklam kadınları" üzerinden egolarını tatmin edebilmek için saçlarını Belinda ile yıkamaya başlarlar ve kocalarının emirlerine amade şekilde pasif yaşantılarını sürdürürler. 80’lerle birlikte Türkiye’nin dönüştürüldüğü tüketim toplumunun, onlardan beklediği görev budur.

Atıf Yılmaz’ın, provalarını filmin içinde kullanarak selam gönderdiği Asiye Nasıl Kurtulur oyununda, Asiye’nin söylediği şarkının sözlerinin bir kısmı Türkiye’nin orta sınıf kadınları için de geçerlidir. Yoksul olmasalar da, erkek egemen dünyanın “her taraftan tıkadığı yollar”, onları da çıkışsızlığa itmektedir.  

Hiç yorum yok: