Doğu tabiri Türkiye'de, Ankara sınırına teğet çizilen
dikey bir çizginin sağında kalan Türkiye topraklarını belirtir. Yüzyıllardan
beri dini, mezhepsel, özellikle son yüzyıl içinde de ulusal, etnik ve sınıfsal
iktidar ihtirasları nedeniyle bölgede yaşanan faciaların toprak altına
gömülmeye çalışılması, bahsettiğim görünmez sınıra, ülkenin tarihi ve politik
gerilimlerini yüklenmiş bir fay hattı niteliği kazandırmıştır. François
Georgeon, milliyetçiliğin harita üzerinde kabaca sınırlar çizmeden önce, bireyler arasında görünmez ve acı verici
sınırlar çizdiğini belirtir. Doğu tabiri, Türkiye’de bu görünmez sınırın
varlığını açık eder. Bu sahte sınırı ortadan kaldırabilmenin umudunu ve inancını
taşıyan Kardeş Türküler grubunun bugüne kadar albümlerine verdikleri tek lokal
ismin “Doğu” olması, haliyle bu albümü mevcut arka planı da göz önünde
bulundurarak değerlendirmeyi gerekli kılar.
Kardeş
Türküler’in albümünün adı üzerine düşünürken; Doğunun Türkiye tarihinde,
Cumhuriyetten çok önce ortaya çıkan bir başka büyük kırılmanın adı olduğunu
unutmamak gerekir. Edward Said Doğu’yu, ötekini tespit edebilmek için ‘Batı’nın
ürettiği, manipülasyona açık bir kavram olarak görür. Oryantalizmin genellemeler,
klişeler ve ötekileştirmeler üzerinden kurduğu Doğulu kimliği, sayılamayacak
kadar çok sayıda birey için kolektif bir kimlik oluşturmanın ne kadar sorunlu
olduğunu gözler önüne serer. İslam hukuku, Çin diyalektleri ve Hindu dinleri
gibi birbirinden bağımsız konuları aynı kefeye koymanın anlamsızlığını bir
kenara koyarsak, sorunun özünde kendini Batılı gören toplumların, Doğu üzerinde
kurdukları hegemonyayı meşrulaştırma amaçlarının yattığını görürüz.
İki sıradan
coğrafi terim arasında onulmaz bir ikilemin varlığı, ülkemiz düşünürleri
arasında da sıkça dile getirilmiştir. Bu iki ayrı dünya arasında gidip gelme
durumunun yarattığı tekinsizlik, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şark’ı “hem şifasız
hastalığımız hem de tükenmez kudretimiz” olarak tanımlamasına yol açmıştır. Öte
yandan Nazım Hikmet, Şark imgesi altında yatan emperyalist niyetleri ön plana
çıkarmayı tercih ederek, oryantalistlerin kültürel tahakkümüne başkaldırır.
“Bin bir yaşında bir şah, gümüş tepsilerde raks eden sultan ve burunları kınalı
kadınların ayaklarıyla gergef dokudukları Şark” imgesi yaratarak hayal satma
peşindekileri, Piyer Loti’nin şahsında eleştirdikten sonra, kendi gördüğü
gerçekleri şu dizeleriyle duyurmaya başlar:
“Şark
üstünde çıplak
esirlerin
aç geberdiği toprak!
Şarklıdan başka herkesin
orta malı olan memleket!
Açlığın kıtlıktan olduğu diyar!”
Doğu albümü,
sadece ismiyle Türkiye tarihinin iki büyük kırılmasına değinmekle kalmaz.
Albümdeki türküleri bir araya getirdiğimizde, grubun esas amacının bu ana
kırılmaların dallanıp budaklanarak, bir noktadan sonra da iç içe geçerek toplum
içinde yarattığı tahribata dikkat çekmek olduğu anlaşılır. Albümün tanıtım
yazısında, müzikal tahribata yol açan tehlikenin; Anadolu, Mezopotamya ve komşu
bölgelerin müziklerinin homojenleştirilmesi olduğu iddia edilir.
Homojenleştirme işleminin ‘soft’ format ve kibar bir Türkçe ile yürütüldüğüne
değinilen yazıda, etnik ve bölgesel-kültürel farklılıkların şablon düzlem
içinde eritilmesinin hedeflendiği vurgulanır. Yazının içerdiği bu tespitler,
Doğu isminin çağrıştırdığı iki kırılmanın ayrı ayrı yarattıkları tahribatların
nasıl aynı kökenden geldiğini de gözler önüne sermektedir.
Aristo, ortak
iyiyi beslemek niyetiyle insanların düşünce karakterini şekillendirmenin ve
onları daha iyi insanlar haline getirmenin gerekli olduğunu savunur. Bu düşünce
hem tek tanrılı dinlerin, hem de modernleşmenin merkeze alındığı
ulus-devletlerin ideolojilerini belirleyici rol oynamıştır. Bu ideolojilerin,
mutlak iktidar hedefiyle hemen her alanda kendi doğrularını yerleştirmek için
başlattığı hareketler, ister istemez toplum içinde iktidarı tehdit eden ötekileri de yaratır. Kardeş
Türküler’in şikâyet ettiği ‘soft’ format ve kibar Türkçe, ‘kulak tırmalayan,
şiveli sesler çıkaran’ ötekini dışlayan kültürel hegemonya hareketini örnekler.
Dışlamanın amacı ise, ortak iyiye götüren şablonlar içinde ötekini eritmek, ona
egemen olmak ve nihayetinde tehdidi ortadan kaldırmaktır.
Tarihin tebeşir
izlerini silerek yeniden yazmaya başlayabileceğimiz bir karatahta olmadığını
belirten Edward Said, çeşitli insanlar, diller, tecrübeler ve kültürler
barındıran coğrafyayı yarı-mitik hikâyelerle tektipleştiren Oryantalist anlayışa
karşı çıkar. Ne var ki, toplumları hafızasız bırakmak, egemenlerin tahakküm
kurmanın aracı olarak sıkça başvurdukları bir yöntemdir. Hafızasız bırakmanın
etnik, dini ve sınıfsal farklılıkları yok edeceği sanrısı, Türkiye’de
Oryantalist söylemleri kendi Doğu’su için kullanan bir hâkim söylem
oluşturmuştur. Kardeş Türkülerin albüm yazısında eleştirdikleri, türkülere turist
zihniyetiyle ve arkeolojik bir hevesle yaklaşmanın özünde yatan bu hafızasız
bırakma politikasıdır. Hafızasız bırakma kültürel dışlamanın, kültürel dışlama da
toplum dışı bırakmanın içselleştirilmesini sağlamaktadır.[1]
Kardeş Türküler
grubu Doğu albümüyle kurulmak istenen kültürel hegemonyanın karşısında
durmaktadır. Grup, kolektif bir kimlik yaratmak amacıyla türküleri bir kalıba
sokmak yerine, çeşitli insanlar, diller, tecrübeler ve kültürler barındıran bu
coğrafyanın hazinelerini birlikte yaşamı ön plana çıkararak bir araya getirmeyi
tercih etmiştir. Karacaoğlan'ın, Aşık Mahzuni Şerif’in eserlerine yer verilmesi,
Yaşar Kemal’in “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana” eserinden bir bölümün Yezidileri
tanıtmak için kullanılması, kültürel mirasa sahip çıkmanın bir ayağını
oluşturur. Kürtçe, Arapça, Ermenice, Süryanice,
Türkçe eserlerin bir arada okunması ve Alevilerin, Yezidilerin bu kompozisyona dâhil
edilmeleri, ortak mirasımızın çok kültürlü yapısını gözler önüne serer.
Charles Taylor, bünyesinde
bir kültürün üstünlüğüne dair hiyerarşik anlayışı barındırdığı için hoşgörünün
yerine saygının konulması gerektiğini ifade eder. Kardeş Türküler farklı etnik
kültürlere ait türküleri bir araya getirerek ortak bir söylem oluşturmuş, bu
sayede “sen git bir köşede türkülerini söyle; ama benim egemenlik alanıma müdahil
olma” anlamına gelen hoşgörü söyleminin bir kenara bırakıldığını, karşılıklı
saygı ve tanınmanın öncelikli olduğunu göstermiştir. Albüm bir bütün halinde, mevcut
gerilimleri aşmak için inkârın terk edilmesinin ve hakikatlere dayalı bir
yüzleşmenin önemini duyurmaktadır.
Bu noktada,
yalnızca farklı kültürleri temsil eden türküleri bir araya getiren; ama bir
araya gelen türkülerin bütünlükten uzak şekilde daldan dala atladığı yanılgısına
düşmemeli. Tarihsel gerilim noktalarının üzerinde dolaşan albümün, taşıdığı
sorumluluğunun hakkını fazlasıyla verdiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Albümün açılış
parçası olan Dargın Mahkum, umudun ve kederin iç içe oluşturdukları duygusal gerilimin
üzerine inşa edilmiştir. Aşık Mahzuni Şerif’in eserinin ardında yatan gerilimi
açığa çıkarmanın Kardeş Türkülerin bilinçli bir tercihi olduğu, albüm yazısında
da ifade edilmiştir. Nevruz Türküsü’nün coşkunluğu da, aşkın ve yitirme
korkusunun geriliminden kaynaklanır. De Bila Beto’nun “ıssızlığın içinde bir
gülüm, kaldım kışın ortasında” sözleri, coğrafyanın kaybolan oğullarına yakılan
bir ağıttır. Dersim Alevilerinin Dile Mi Sevda türküsü de ortak bir temayı
içerir, evlat acısını anlatan babanın imdadına ise Hızır yetişir. Ermeni
türküsü Bingöl’ün “Ben göçmenim, bu yerlerin yabancısıyım” sözleri, yüzyıla
yaklaşan bir sürede coğrafyada acıların hala bitmediğini bize hatırlatır.
Kerwane’nin hareketli ritmleri, atıl Doğu imgesini yalanlamakla kalmaz, Yezidiler
üzerinden bölgenin bitmek bilmeyen göç hikâyeleriyle bizi gerçeklerle
yüzleşmeye çağırır. Böylelikle, yaşanan acıların bir arada olmanın önünde engel
olmadığı; ama karatahtada geçmişin tebeşir izlerini silerek barışa kavuşmanın imkânsız
olduğu anlaşılır.
Özetle Doğu
albümü, ortaklaşa biriktirilen kültürel mirası sahiplenmesiyle geçmişe; bir arada
olmanın, çoksesliliğin imkânını bize tekrar hatırlattığı için geleceğe referans
olmayı başarır. Kardeş Türküler; etnik, dini ve sınıfsal dışlamaların
karşısında yer alarak sadece bir ekonomik üretim ve paylaşım sistemi önermeyen,
aynı zamanda inanç, felsefe, kültür, moral-ahlak ve idealler üzerinden
şekillenen sol söylemin barış dilini oluşturacağını bizlere gösteriyor. Doğu
albümünün ruhuna inanmak, adaletsizliğe karşı son kalemizin
hümanizma olduğunu hatırlayarak yeni söylemler geliştirmemizi sağlayacaktır.
Kaynakça
François Georgeon - Osmanlı-Türk Modernleşmesi
Kardeş Türküler - Doğu Albümü Tanıtım Yazısı
Edward Said - Orientalism
Ahmet Hamdi Tanpınar - Huzur
Nazım Hikmet - Piyer Loti
Charles Taylor - Çokkültürcülük: Tanınma Politikası
[1] Türkye’de
devlet hegemonyası kendine İslami tonda yeni bir dil yaratırken,
homojenleştirme tutkusundan vazgeçilmediğine, Alevi-Bektaşi kimliğinin
temsilcilerinden Neşet Ertaş’ın cenaze töreninde üzüntüyle şahit olduk. Bunu da
bir dipnot olarak düşmek gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder