17 Haziran 2010 Perşembe

Hoşgeldin Ciganito


Kökenlerinde çingenelik olduğu için Ciganito, yani Küçük Çingene lakabıyla tanınan Ricardo Quaresma yarın Beşiktaş'a imza atmak üzere Türkiye'ye geliyor. Bu sebepten ötürü kendisiyle ilgili bir yazı yazmak farz oldu. Kendisiyle ilgili bulduğum notları aktarmadan önce de transferle ilgili görüşlerimi belirteyim. Açıkçası ben bu transferin Yıldırım Demirören'in İnönü'ye giriş bileti olduğuna inanıyorum. Halkın benimsemediği sürgündeki diktatörün, halkına hoş gözükmek için yaptığı bir jest olarak da görebiliriz. Böylece İnönü'de fabrikatör başkanların başkanlık koltuğuna kurulabilmelerinin bedelinin de 7.3 milyon euro olduğunu öğrenmiş olduk. Tabii ki Demirören'in Quaresma'yı transfer etmesi bir başarıdır; ancak onun yönetimindeki geçmiş hadiselere bakarsak, zaten riskli olan bu transferin büyük bir fiyaskoya dönüşme ihtimali oldukça yükseliyor.

Neyse, bugün yeni sezonla ilgili yeni umutlar beslemeye başlarken tekrardan Demirören'i hatırlamanın gereği yok, biz en iyisi o hiç yokmuş gibi yapıp Quaresma'yı yazmaya başlayalım. World Soccer, Champions, Four Four Two gibi prestijli dergilerin hepsinde Quaresma ile ilgili yazılar aynı cümleyle başlıyor: "Sporting Lizbon günlerinde 'yeni Figo' olarak anılan Quaresma, Cristiano Ronaldo'dan daha çok dikkat çeken bir oyuncuydu." Söylentilerden birisi de Alex Ferguson'un Sporting Lizbon ile oynadıkları ve Cristiano Ronaldo'yu beğendiği hazırlık maçını Quaresma'yı izlemek için düzenlediği yönünde. Bu karşılaştırmayı o kadar çok yerde gördüm ki, bu bana genç yaş turnuvasında oynanan Türkiye - Fransa maçından bu yana süren Ender Arslan - Tony Parker kaşrılaştırmalarını anımsattı. Yıllar yılı bu karşılaştırmanın altında ezilen Ender, sonuçta kendi gelmesi gereken seviyenin de maalesef altında kaldı. Quaresma'nın beklentileri karşılayamasının mental nedenlerinden biri de sonu gelmeyen bu kaşrılaştırma olabilir.


Cristiano Ronaldo'nun bir süper yıldıza dönüşürken Alex Ferguson'dan gördüğü yardımı Quaresma da görebilseydi, onun bugün hangi noktaya geleceğini kestirmek güç; ama hayali senaryolara bakmak yerine gerçeğe, yani Ciganito'nun Sporting'den 19 yaşında transfer olduğu Barcelona günlerine dönelim. Champions'a verdiği röportajda bu günler kendisine sorulduğunda ilk olarak "gençtim ve desteğe ihtiyacım vardı" diyor Quaresma. Rijkaard'ın kendisine bu desteği vermediğini ima ediyor aslında. Bir yıl sonunda İspanya'dan ayrılırken kulüpten "Seni yeniden burada görmeyi çok isteriz" açıklaması yapıldığında, kulübün teknik direktörü Rijkaard iken asla dönmeyeceğini belirtip, "Rijkaard ve ben geçinemiyoruz" cevabını vermiş. Portekiz'in 21-yaş altı teknik direktörü de, Barcelona'da Quaresma'ya kolektif oyun ve taktik adına hiç bir şey öğretmediklerinden yakınarak polemiklere dahil olmuş. Rijkaard'ın ise Quaresma'nın yeteneklerine fazla inanmadığını ve istikrarsız oyunu nedeniyle onu eleştirdiğini görüyoruz. Bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç, bu sezon Beşiktaş - Galatasaray maçlarınıda Quaresma'nın canını dişine takacağıdır herhalde; tabii Schuster faktörünü de hesaba katarsak BJK - GS derbisi yurt dışında en çok yankı uyandıran Türkiye Ligi maçı olmaya şimdiden aday.


2004 yılında Barcelona'dan ayrılıp Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan Porto'ya geçer. Mourinho ve Deco başta olmak üzere önemli silahlarını kaybeden Porto'da yeni bir devri başlatan isim Quaresma olacaktır. Quaresma'yı yeniden futbola döndüren isim ise bir başka Hollandalı Co Adriaanse'dir. İlk sezonunda Kıtalararası Kupa'yı kazanan Quaresma'nın Porto'da dümene geçmesini sağlayan da şampiyonluklara abone olan Jesualdo Fereira'dır. Porto'nun üç yıl üst üste gelen şampiyonluğunda baş roldeki isimdir Quaresma ve yeniden manşetlere çıkmayı başarmıştır. Öyle ki, World Soccer dergisinin 2007-08 Şampiyonlar Ligi değerlendirmelerinde Porto için, "Geçen yıl şampiyon olurken tek taktikleri 'topu Quaresma'ya ver ve ne olacağını gör' idi" yazacaktır. Porto'da liderliğe soyunurken önemli bir değişim yaşadığını ve onu muhteşem hale getiren yeteneklerinin fazlaca kullanıldığında onu etkisizleştirdiğini de öğrendiğini söyler. "Çok fazla topla oynadığımı için ıslıklandığımı fark ettim" demesi de yine bu döneme rastlar.(Champions - 2007 yılı Ağustos/Eylül sayısı) Bu arada sihirli oyunu nedeniyle yeni bir lakap daha kazanmıştır Quaresma: Harry Potter


2006 yılında Scolari'nin onu disiplin problemleri nedeniyle Quaresma'yı Dünya Kupası kadrosuna almaması onun kariyerinin zirve döneminde yaşadığı şoklardan biridir; ama Scolari'nin görüşlerinde haklı olduğunu iddia edenler de çoğunluktadır. Yine de 2006 Dünya Kupası sonrasında World Soccer dergisi onu 2010 Dünya Kupası'nın yıldızlarından biri olarak gösterir. (Gerçi dergide adı geçen diğer isimlerden Brezilyalı Anderson turnuvada yok, Gourcuff ve Huntelaar'ın da bir etkisini göremedik) Zaten Scolari de sonrasında fikrini değiştirir ve Chelsea'nin başına geçtiğinde istediği ilk isim Quaresma olur; ancak Quaresma Inter ile anlaştığı için bu transfer gerçekleşmez. Inter'e imzayı atarken bunun kariyerindeki en yanlış tercih olacağını düşünmemiştir kuşkusuz; ama İtalya'daki oyun stiline ayak uyduramaz ve onun için sorunlu bir dönemi başlar. Bunun üzerine Big Phil yeniden çıkagelir ve o sezon başında alamadığı Quaresma'yı devre arasında Chelsea'ye kiralar. Quaresma'nın şans meleğinin kendisini Portekiz'de bıraktığı aşikardır; çünkü onu çok isteyen Scolari kısa süre sonra görevi Hiddink'e devredecektir. Quaresma bir sezonu boş geçirdikten sonra 2009-10 sezonunda 77'yi bırakıp özlediği 7 numarasına kavuşur. Mourinho da onun için " Kendisini bir gün kanıtlayacağına ve İtalya'da iz bırakacağına eminim" açıklamasını yapar; ama Inter 2009-10 sezonunu 3 kupayla kapatırken Quaresma'nın görevi antremanlara eşlik etmekten öteye gitmez. Sonuç olarak, dört yıl önce 2010 Dünya Kupası'nın en büyük yıldız adaylarından biri olarak görülen Quaresma, bu kupayı da evden izlemek zorunda kalır.


İniş ve çıkışları oldukça fazla olan bu kariyerin son durağı Beşiktaş oldu. Taraftar olarak içimde onun atacağı çalımları kapalıdan izleyebilecek olmanın dindirilemez heyecanı var haliyle. 2007-08 yılında İnönü'ye ilk çıktığı maçta Porto bizi onun golüyle 1-0 yendiğinde "Bizde bir Quaresma yok ki adamları yenelim" diye içimden geçtiğini de itiraf etmem gerekir. Zaten Quaresma'nın yeteneği hakkında Queiroz, Scolari ve Mourinho gibi isimler ikna olmuşsa bana o konuda yorum yapmak düşmez. Onun yerine bu kariyere baktığımızda göze çarpan noktaları yazıp neler olabileceği hakkında fikir üretmek daha doğru olacaktır. Quaresma'nın kariyerinin hemen her noktasında motivasyon ve disiplin gibi mental faktörlerin çok etkili olduğunu görüyoruz. Egosunun da çok yüksek olduğunu eklemek lazım. Henüz 23 yaşındayken verdiği bir röportajda "Eski Quaresma'nın geri döndüğünü herkese ispat ettim" diyen bir adamı transfer ettik.

Benim şahsi görüşüm, Quaresma'nın bu sezon inişli çıkışlı bir grafik sergileyeceği, hedef maçlarda (özellikle Galatasaray) yaptığı hareketlerle hatırlanabileceği; ancak Denizli'nin gidişinin ardından gerek takım içinde gerekse yönetim yüzünden çıkacak pek çok krizden etkileneceği ve kendisinin de bu krizlerin büyümesine neden olabileceği yönünde. Umalım ki her şey yolunda gitsin ve World Soccer 2011-2012 sezonu Şampiyonlar Ligi değerlendirmelerinde Beşiktaş hakkında şu yazı yer alsın "Geçen yıl şampiyon olurken tek taktikleri 'topu Quaresma'ya ver ve ne olacağını gör' idi"

2 yorum:

sozcelyk dedi ki...

öncelikle bu güzel değerlendirmen için teşekkürler eline sağlık.

porto yıllarında neler yaptığını izlemeyenler için senede attığı attığı üç beş gol ve üç beş trivela rabonadan başka birşey değil quaresma.

tek maçını 90 dakika izlemeyenler bu adamın aynı futbolcuyu 3 kere çalımlayıp kendini tatmin etmekten başka birşey olmadığını iddaa ediyorlar halen.

en önde quaresma yanında da lisandro porto yu üstüste portekiz liginde şampiyon yaptığı görmezden geliniyor.

milito dışındaki tüm takımla , snejderle bile defans yapan inter takımında defansif anlayışı 0 olan bu oyuncunun oynayamadığı için adam olsa orda oynardı yorumları yapmaktan hiç imtina etmiyorlar.

quaresma kendisine değer verildiğini anladığı zamanlarda takımı tek başına nasıl taşıdığını 3 sene portoda herkese ispat etti

tribündeki seyirciler ismini haykırdığında kendi isminin yazılı olduğu kaşkolları gördüğünde futboldan başka birşey düşünmediğini 3 sene önce portekiz ligini takip eden istisnasız herkes bilir.

bazı yerlerde bahsedilidği gibi eğer quaresma futbolu kafasında bitirdiyse ( http://findarticles.com/p/articles/mi_qn4156/is_20031130/ai_n12585724/ ), 3 senelik başarısı futbolu bırakana kadar kendisini üst düzey kulüplerde tutmaya yetecek diye düşünüyorsa işte o zaman sıçtık.

bizim durumumuz günü kurtarmaya dayalı politika izleyip batıran sonraki sezonda serdar özkanı izlemeye mahkum olan galatasaraya da benzemez allah korusun

Adsız dedi ki...

bende bu güzel ve akıcı anlatımınız için ve ille de Quaresma'yı anlattığınız için sizlere teşekkür ederim tamamen baştan sona doğrudur bu yazılanların hepsi