18 Ocak 2011 Salı

Yılın En'leri 2010: Popüler Kültür Ödülleri


1. Yılın Yabancı Filmi: The Social Network

Filmin detaylı incelemesi için buraya bakabilirsiniz.

Sinema ile ilgili yıl sonu değerlendirmeleri yapmak için her zaman bir yıl beklemek ve bütün filmleri görme imkanı bulmak taraftarıyım; ama gel gelelim yıl sonunda "en" etiketli listeler yapmanın dayanılmaz çekiciliği yarım yamalak da olsa bir aday belirlemeyi gerektiriyor.

Yine de bu yorumumdan yılın filmi adayıma kuşkuya yaklaştığım sonucu çıkarılmasın. The Social Network çok büyük ihtimalle gelecek yıl sonu yapacağım "2010'un en iyi beş filmi" listesinde de yer alacaktır. Ayrıca bu filmi 2010 ile ilişkilendiren bir ödüle layık görmek bana oldukça anlamlı geliyor; çünkü film üzerine yazdığım yazıda değindiğim gibi The Social Network, zamanın ruhunu yakalamayı başaran oldukça nitelikli bir yapım. En son Altın Küre'de En İyi Film ödülünü alması da Oscar için elini kuvvetlendirmiş oldu. Bu yıl için gözüme çarpan diğer filmler ise şunlardı: Tuesday After Christmas, How I Ended This Summer, Exit Through the Gift Shop, Aurora, Bibliotheque Pascal

2. Yılın Türk Filmi: Bal


Filmin detaylı incelemesi için buraya bakabilirsiniz.

Filmin incelemesini yaparken sık sık Bal'ın yanında üçlemeye de atıfta bulunmuştum, bu ödülü verirken de Semih Kaplanoğlu'nun Yusuf üçlemesini hatırlatmak istiyorum. Benim pek değerli ödülümle Smeih Kaplanoğlu'nun Berlinale'de kazandığı ödülün farkı sanıyorum burada yatıyor. Üç film boyunca Yusuf'un problemlerini görebilmek için psikolog edasıyla Yusuf'u hipnotize ettik ve Bal ile birlikte onun çocukluğuna döndük. Koltuğumuza uzanan Yusuf da bize okulundaki kırmızı kurdelelerden, anasının koyduğu sütü neden içmediğinden, suda ayın aksini görüşünden bahsetti. Dikkatimizi en çok çeken ise babasının yokluğu oldu. Türk sinemaseverler olarak Semih Kaplanoğlu'na bu naif üçlemeyi bize miras bıraktığı için teşekkür ederiz.

3. Yılın Albümü: Trans Continental Hustle - Gogol Bordello


Albümün detaylı incelemesi için buraya bakabilirsiniz.

Enformasyon devrimi "aptal kültür" mü yarattı? Son yıllarda çeşitli yerlerde karşıma çıkan bu soruya gönül rahatlığıyla "yok canım" demek ne yazık ki mümkün değil; ancak dünyanın sorunlarını dile getirmekten çekinmeyen, sanatını da hakkıyla icra eden kişiler, gruplar silinip gitmediler. Hareketli ritmleri, sivri dili sözleri ve herkesin dans edebildiği bir devrimi özleyenler için Gogol Bordello'nun Trans Continental albümü ilaç gibi geldi.

Bu satırlardan bir de duyuru yapayım: Yılın en iyi albümü olmayı fazlasıyla hak eden Gogol Bordello'yu henüz sahnede görmediyseniz bir köşede para biriktirmeye başlayın ve Gogol Bordello'nun konser takvimini outlook'unuza ekleyin. Aralık ayında Köln'de bu arkadaşları izleme şansı bulduğum için gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki bu yıl bundan daha çok dans edeceğiniz bir konsere gitmeniz mümkün değil.

4. Yılın Performansı: Jesse Eisenberg (The Social Network)


The Social Network'ü izleyenlere Jesse Eisenberg ve Mark Zuckerberg'in resimlerini facemash usülü yan yana getirip "Hangisi facebook'un kurucusudur?" diye soracak olursanız Eisenberg'in %51'i geçeceğine kuşkum yok. Bu iyi bir performans için geçerli bir kriter değil elbette; başta da Zuckerberg'in kendini oynama şansı olmadığı için. Yine de 2010 yılından benim aklımda kalacak olan performans budur. Performans geniş bir kavram olduğu için "Gogol Bordello'nun Köln Konseri Performansı" da buraya ciddi bir rakiptir, ancak geleneği bozmayıp performans başlığı altında bir oyuncuya yer vermeyi seçtim.

5. Yılın Klibi: Mia - Born Free (Yönetmen: Romain Gavras)

M.I.A, Born Free from ROMAIN-GAVRAS on Vimeo.


"Armut dibine düşer" sözünü kanıtlarcasına, yönetmen Costa-Gavras'ın oğlu Romain Gavras harika bir klip çekmiş. İlk uzun metraj denemesini de bu yıl içinde yapan Romain Gavras, babasının kariyerinden olduğu kadar politik görüşünden de etkilendiğini ispatlarcasına çektiği klipte Amerikan askerlerinin ırkçı bir harekatını konu alıyor. Bu ırkçılık kavramını tartışmaya açmak için ise ilginç bir yöntem belirleyen yönetmen, Amerikan askerlerinin karşısına, haberlerden görmeye alıştığımız Iraklılar, Hispanikler veya Vietnam'ın hatrına Uzak Doğuluları koymak yerine Avrupa kökenli turuncu saçlıları koymuş. Klibin ilginçliği ve politik tavrının yanında sertliği de akıllarda yer edecek türden. Mia'nın güzel şarkısı Gavras'ın elinde küçük bir manifestoya dönüşmüş. Şiddetle tavsiye edilir.

Hiç yorum yok: