13 Ocak 2012 Cuma

2010 Yılının İzlemeye Değer Beş Yabancı Filmi


Yazıya başlamadan önce başlıktaki 2010'u açıklayalım. Festival ve ödül takvimleri ve bunlara göre planlanan gösterimler, farklı ülkelerde filmlerin gösterim tarihlerinin farklı olması gibi sebeplerden ötürü, 5 film listesini geride bıraktığımız yıl olan 2011 yerine 2010 için hazırladım. Listenin alfabetik olduğunu ve üzerine tıklayarak filmlerin bu blogda yer alan incelemelerine ulaşabileceğinizi hatırlatırım.

- Aurora
- Black Swan
- Exit Through the Gift Shop
- Kak ya provyol etim letom (How I ended this summer)
- The Social Network

2010'un 5 filmlik listesinin, bir önceki yılın filmleri kadar iyi olmadığını düşünüyorum. Uzun yıllar unutulmayacak başyapıtlara pek de rastlamadığımız bir yıl oldu 2010. Bu yıldan aklımda kalan sevindirici bir nokta ise, başyapıt sayılmasalar dahi, pek çok değişik ülkeden oldukça kaliteli filmler görmek oldu. 5 filmlik listenin 3'ünün İngilizce çekilmiş filmler olması sizi yanıltmasın. 2010'dan aklımda kalan diğer filmler olan Biutiful (Innaritu - Meksika), Tuesday After Christmas (Radu Muntean - Romanya), Bibliotheque Pascal (Szabolcs Hajdu - Macaristan), Uncle Boonme (Weerasethakul - Tayland), bu yılın çok kültürlü tartışmalara elverişli bir hasadı olduğunu gösteriyor.

Can sıkıcı bulduğum durum ise, 2010 yılının filmlerinin bireye fazlaca odaklanmış olmasıydı. Toplumu anlamaya çalışan, adaletsizliğe karşı isyan eden, hak ve özgürlüklerin evrenselliğini vurgulayan hikayeler görememek; sinemanın geleceği üzerine endişeleniyorum. Kitlelere ulaşma gücü diğer sanat dallarını fersah fersah aşan sinema, biz farkında olmadan, insanların toplumsal sorunları dile geitrebilecekleri bir alan olmaktan çıkıyor. Auteur sineması, gitgide bireyselleşen hikayeleriyle sömürü sisteminin rahatlıkla içinde eritebileceği bir konuma geldi. Emperyalist düzenin devamında önemli rol oynayan batı yakası sinemasında ise, auteur'lerin dikkate değer filmelerinin (listedeki Aronofsky ve Fincher'ın isimlerini anmak gerek) dışında kayda değer bir gelişme hatırlamıyorum. McSinema'nın, güzel kız soslu, bol yağlı çizgi roman hikayeleri dışında menüsüne yeni bir şey kattığını hiç bir zaman göremeyecekmişiz gibi geliyor.

Son olarak, filmlerle ilgili yazdığım yazılardan kısa bölümler eşliğinde seçtiğim filmlere göz atalım. Yazıların tümüne, daha önce de yazdığım gibi verdiğim linklerden ulaşabilirsiniz. Black Swan'ın eleştirisi blogda yer almıyor.

Aurora


"Aurora, Puiu'nun film sonrasındaki Q&A'inde verdiği örneği tekrarlarsak 'bozulan saati çekiçle tamir etmeye çalışan bir adam'. Filmin esas karakteri Viorel, boşanmasından sorumlu tuttuğu kişileri yok ederek eski hayatına dönebileceğini umuyor. Biz de 3 saatlik bu uzun hikayede Viorel'in filmin sonunda polislere verdiği yazılı ifadenin görüntülü halini izliyoruz. Katil kavramını, toplumdan soyutlanan bir suçlu olarak görmektense herkesin içinde bulunan dürtüleri harekete geçirmiş bir insan olarak gören Puiu, bu izlenimi daha da belirgin hale getirmek için başrolü kendisinin oynamasına karar vermiş. Başrolü kendisinin oynamasındaki bir başka motivasyonu da düzen bozucu olarak sanatçılarla suçlular arasında ortak bir yön bulması."


Black Swan


Natalie Portman'ın performansıyla ölümsüzleşen Black Swan filmi, Aronofsky'nin akılda kalıcı filmler çekme konusunda ne kadar yetkin olduğunun bir diğer ispatı. Aronofsky'nin, The Wrestler 'dan sonra yine mesleğini bedeniyle icra eden ve seyirci önüne çıkan bir karaktere odaklandığı filminde, anne, eski başrol oyuncusu, siyah kuğusu ve cinselliği arasında sıkışıp kalan Nina'nın mükemmellik baskısı altında geçirdiği dönüşüm, 2010'un üzerine konuşulmaya değer hikayelerinden birisiydi.


Exit Through the Gift Shop


"Filmin Berlinale'deki tanıtım yazısından alıntılarsak, Banksy bu filmi "benim hakkımda film yapmaya çalışan bir adam hakkında bir film" olarak özetliyor. Thierry Guetta, nam-ı diğer Mr. Brainwash'ın bir sokak sanatçısına dönüşme serüvenini anlatan filmde, bazen amaçsızlığın da hayatta kendini ifade edebilecek bir noktaya varmak için önemli bir araç olarak kullanılabileceğini görüyoruz. Mr. Brainwash'ın oluşum sürecinin ardında, Thierry Guetta'nın hayatının hemen her anını filme alma saplantısı yatıyor. Bu saplantısı nedeniyle doldurduğu onca kaset sayesinde seyirciler olarak, Thierry'nin kuzeni 'space invader' ile başlayarak önemli işlere imza atan pek çok sokak sanatçısını tanıma fırsatı buluyoruz."


How I Ended This Summer (Kak ya provol etim latom)


"Kuzey Buz Denizi yakınında geçen bu filmde, iki adam arasındaki ilişkileri incelemek için doğa ideal konumda; çünkü bu ilişkinin arasına girebilecek başka hiçbir şey yok. Bu nedenle şehirde bin bir türlü mazeret ile geçiştirilebilecek olan bir yalan, kutuplarda bir krize yol açıyor. Karakterlerin yaşantıları çetin doğa şartlarına göre şekilleniyor ve hikaye ilerledikçe doğa iktidar sınırlarını çizen bir oyun alanı haline geliyor. Pavel'in bilgisayar oyunlarından aşina olduğu şartlara pek benzemediğini de eklemek gerekiyor. "


The Social Network


"Facebook'un sahibi'nin gerçek arkadaşı yok. Sanıyorum bu ironik cümleyle Fincher'ın anlatmak istediği pek çok şey var. Gerçek hayatta insanlarla iletişim kurmakta zorlanan Mark Zuckerberg'in sanal ortamın en popüler sosyal paylaşım sitesini kurmasının tesadüfi olmadığının altı çiziliyor. Gerçeklik üzerinden kendi yeteneğini ispatlayamayan Zuckerberg, sanal alem yardımıyla dünyanın en zenginleri listesine girmeyi başarıyor; çünkü kapitalist düzende aynı onun gibi milyonlarca kişinin hayatın gerçeklerinden kaçmaya (bazen internet, bazen seks ve partiler yoluyla) ihtiyacı var."

Hiç yorum yok: