2 Kasım 2009 Pazartesi

Aman abla yavaş vur: 2009 Kadınlar Tenisi #1


Başlığa bakıp konuyu farklı yerlere çekmek isteyen arkadaşlara Serena Williams'ın pozuna bakıp tekrar düşünmelerini tavsiye ederim. İki gün önceki Wozniacki yazımda müjdelediğim sezon sonu değerlendirmesi bugüne kısmetmiş. Öncelikle o yazıda değindiğimiz WTA sezon sonu turnuvasını özetleyip sonrasında sezonun ilgi çekici olaylarını yazalım.

Önceki yazıda değindiğim gibi sezonu özetleyen bir turnuva yaşandı. WTA sıralamasında ilk 8 sırayı elde eden tenisçilerin katılım hakkı kazandığı bu turnuvada son yıllarda hep başarılı tenisçiler yetiştiren doğu bloku ülkeleri 3 Rus, 1 Beyaz Rus ve 1 de Sırp tenisçi ile temsil edilmekteydi. Turnuvanın gediklisi 2 Williams kardeşin yanına gelen 19'luk Danimarkalı Woziacki listeyi tamamlamaktaydı. Ayrıca turnuva sezon sonu dnya bir numarasının da belirleneceği turnuva olduğu için heyecanlı geçmesi beklenmekteydi. Ama beklenen olmadı, sakatlıkların sıkça yaşandığı turnuvada Williams kardeşler bir kez daha finale kaldı ve sezonun en formda oyuncusu olan Serena ablasına hürmet etmeyerek WTA final turnuvasını ve sezon sonu dünya birinciliği unvanını da eline geçirdi. Bu turnuva 2000'lerin son turnuvası olduğu için 2000'ler tenisini de biraz özeti gibi oldu, Williams kardeşlerin dominasyonu, Ruslar'ın ve genel olarak eski doğu bloğundan gelen oyuncuların istikrarsızlığı, tekniğin arka planda kaldığı güce dayalı (power-play) tenis maçları, genç ve güzel başarılı genç tenisçiler(!), vs. (Bir Henin eksikti maalesef, o üst düzey oyun görüşü ve estetik tenis oyunuyla kendini özlettirdi, seneye umarım formda döner)

Sezonun değerlendirmesine gelirsek ilk olarak söyleyebileceğimiz Justine Henin'ın tenisi bırakmasından sonra istikrarsız sonuçların alındığı ve hiç grand slam kazanamamış bir sezon sonu birincisi (Jelena Jankovic) ile biten 2008 yılından sonra tenisin hala bir kriz içinde olduğu. Zaten turnuva öncesi Dinara Safina sakatlanmasaydı belki bu sezon da grand slam kazanamış bir dünya bir numarası ile sezonu kapatacaktık. WTA'in bu puanlama konusunda bir değişiklik yapması gerek; çünkü tenisin zirvesi Grand Slam turnuvalaradır ve eğer Grand Slam kazanamamışsanız bu pek de bir şey kazanamadığınız anlamına gelir. Teşbihte hata olmaz derler, teniste yaşanan bu durum futbolda altın top ödülünü takımını Türkiye ligi şampiyonu yaptığı için Bobo'ya vermeye benziyor biraz, tabii verseler benim itirazım olmaz o ayrı.

İkinci bir hayalkırıklığını da kadınlar tenisinin gittiği yöne bakarak yaşamaktayım. Williams kardeşlerin ortaya çıkışından sonra onlara karşı koyabilmek adına daha güçlü tenisçilerin yetiştirilmesini anlayışla karşılıyorum, ama kadınlar tenisinde yalnızca toplara sert vuran, bunun dışında bir oyun görüşü olmayan tek yönlü oyuncuları izlemeye başladık. Erkekler tenisinde dayanıklılıkla birlikte teknik beceri ve estetik gün geçtikçe ortaya çıkan yeni yeteneklerle artarken, kadınlar tenisi servis voleler dışında esprisi olmayan bir oyuna dönüştü. Bu duruma acilen bir çözüm getirilmesi lazım, umutlarımız yine seneye geri dönüşünü açıklayan Henin ve Clijsters gibi isimlerde olacak (Clijsters şimdiden bir grand slam kazandı bile). Oyuncuların ve dikkat çekici performansları da ikinci bir yazıda ele alacağımız bu serinin ilk yazısına burada son verelim.

Hiç yorum yok: