9 Mart 2011 Çarşamba

Dünya Kadınlar Günü - Değişmeyenler


Program yoğunluğu nedeniyle son bir kaç gündür bloga yazı yazamadım. Neyse ki elimde, bir günlük gecikmeyle de olsa, Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başlayan bu günün farkına vardığımızı ve kadınların eşitlik mücadelesinin yanında olduğumuzu göstermek için iyi bir fırsat var.

Bugün kendi düşüncelerimi yazmak yerine, Uluslararası Emek Hakları Forumu'nun (International Labor Rights Forum - ILRF) blogunda yayınlanan, ILRF gönüllüsü Lucia Curiel'e ait "Tarımda Kadınlar: Cinsiyet eşitsizliğinin tohumlarını biçerken" başlıklı yazının çevirisini sunacağım. Yazıyı bloga taşımamın sebeplerinden birisi de, yazıyı okudukça, daha önce hakkındaki düşüncelerimi bloga taşıdığım Orhan Kemal'in Bereketli Topraklar Üzerinde romanının yazıldığı tarihten bu yana dünyada ne kadar az şeyin değiştiğini bir kez daha fark etmemdir.



Tarımda Kadınlar: Cinsiyet Eşitsizliğinin Tohumlarını Biçerken

Dünya Kadınlar Günü'nün 100. yıl dönümünde kazanımları kutlarken unutmamamız gerekir ki, çalışan kadınların eşitliğe ulaşması için önümüzde uzun bir yol var. Özellikle de tarımda çalışan kadınlar için.

Uluslararası Çalışma Örgütü'nün yeni yayınlanan raporuna göre "cinsiyet eşitliği, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve fakirliğin azalması için olmazsa olmaz bir bileşendir." Bu açıklama, bu blogger'ın düşüncesine göre tartışmasız şekilde doğrudur. Buna karşın, kadınlara karşı ayrımcılık, sayısız yollarla ciddi boyutta uygulandı ve uygulanmaya da devam ediyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü'nün raporunda "kadınların orantısız şekilde düşük kaliteli, yani kadınların haklarına gerektiği gibi saygı gösterilmeyen ve sosyal korumanın sınırlı olduğu işlerde çalıştırıldığı" vurgulanıyor. Eşitlik için yıllarca verilen mücadelenin ardından, erkekler hala kadınlara oranla daha düzgün işlerde çalışıyor. Rapor ayrıca cinsiyetler arasında kazançlarda oluşan farka değiniyor. Bu değişen derecelerle bütün dünyada geçerli. Bu değişiklikler ülkeler arasında, aynı ülke içinde, farklı işlerde hatta aynı sektörde dahi görülüyor. Örneğin, Gana'da erkeklerle aynı pozisyondaki kadınlar erkeklerin kazandığının %65'ini kazanıyorlar. Meksika'da ise, avokado üretiminde kadınların ücretleri erkeklerinkine yakınken, mango üretiminde bu oran %78'de kalıyor.

Rapor şu şekilde devam ediyor: "Tarım (ki bu kadın iş gücünün en yoğun olduğu alan), ulusal iş güvenliği ve sağlık koşulları göz önüne alındığında en kötü düzenlenmiş sektör konumunda." Bu nedenle diğer sektörlerle kıyaslandığında; emek sömürüsü, cinsel taciz ve şiddetin en sık karşılaşıldığı yer. Kavun çiftliğinde çalışan Honduraslı bir kadın, cinsiyet ayrımcılığı, cinsel taciz ve genel çalışma koşulları hakkında şu açıklamaları yapıyor:

"Kadınlar için koşullar oldukça zor. Burada yaşadıklarımız yüzünden bazen evde otursaydım daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Hepimiz cinsel taciz kurbanlarıyız, patronlar onlarla yattığımız takdirde bizi daha iyi para kazanabileceğimiz mevkilere getireceklerini söyleyerek bizi kullanıyorlar. Bazı kadınların kocaları onlara artık bir işe yaramadıklarını; çünkü vücutlarının burada kullanılan kimyasallardan dolayı kirlendiğini söylüyor. Bunun da nedeni bazı kadınların artık hamile kalamaması. Bazen hamile kadınlar işe geliyor; ama karınlarının büyüdüğü fark edildiği anda hiç bir hakları verilmeden işlerine son veriliyor. Bize sürekli bağırıyorlar ve eğer tuvalete gidersek bizi bir gün, hatta işte geri düşmüşsek bir buçuk ay kadar fazla çalışmayla cezalandırıyorlar. Bazı bebekler çeşitli bozukluklarla doğdular ve kadınlar bunun kimyasallardan kaynaklandığını düşünüyor."

Burada açıklamada değinilen ayrımcılıkların hepsi, kırsal alanda işçilik yapan kadınları güvenilmez işlerde çalışmaya zorluyor. Pek çoğu sadece düzensiz işlerde çalışıyor ve erkeklerden daha az ücret alıyorlar.

Kadınların içinde en savunmasız olanları tek başına yaşayan anneler, dullar ve boşanmış kadınlar. Rapor, 90'larda yapılmış bir çalışmaya atıfta bulunuyor. Bu çalışmada, kadın işçilerin baktıkları hanelerin diğer haneler içinde en fakir olanlar olduğu ve bu hanelerdeki çocukların genellikle normalden daha zayıf oldukları saptanmış.

Evli anneler daha iyi işler bulma şansına sahip olsalar dahi, gelişmekte olan ülkelerin tarım sektöründeki standartları oldukça düşük. ILRF'in bir ortak kuruluşunun, Perulu bir anne ve eski bir çiftlik çalışanı olan Rosemary ile yaptığı röportaj içler acısı çalışma koşullarını gözler önüne seriyor. 2007'de hamile kaldığı için herhangi bir uyarı veya tazminat almadan kovulan Rosemary, klasik bir iş gününü şöyle tarif ediyor:

"Günde 14 ile 16 saat arası çalışırdık. Bize aranın ne zaman verileceğini söylemezlerdi. Şirket bize yemek vermezdi ve biz de yanımızda yemek getiremezdik. Bu nedenle su da dahil olmak üzere her şeyi orada satın almak zorundaydık .Bazı arkadaşlarım para biriktirebilmek için yemek yemeyip su içmeden çalışırlardı."

Güney Afrikalı bir anne olan ve kuru meyve üreten bir çiftlikte çalışan Jolene ise günlük programını şöyle anlatıyor:

"Sabah 7:30'da başlayıp akşam 17:30'a kadar çalışıyorum. Ocak'tan Aralık'a bütün yıl çalışıyorum. Sabah 5'te kalkar, evi temizler, çocukları hazırlar, kahvaltıyı hazırlar ve çocukların yediklerinden emin olduktan sonra işe giderim. İş bittikten sonra eve gelip yemeği yapar, çocuklarımı yıkar, bir sonraki günün öğle yemeğini hazırlayıp yatarım. Bir sonraki sabah her şey aynı şekilde yeniden başlar."

Ne yazık ki, Jolene ve Rosemary'nin hikayeleri bir istisna olmaktan ziyade kural haline gelmiş durumda. Onlar, diğer pek çok kadınla birlikte, uzun saatler güvensiz ortamlarda, uygunsuz şartlar altında çalışmak zorunda; çünkü onlara hayatlarını idame ettirecek seviyede bir ücret ödenmiyor. Bu çiftliklerden mal alan büyük gıda zincirleri, alım koşullarını yeniden gözden geçirmeli ve tropik meyve sanayisinin yarattığı etkileri görmelidirler. Kadınlar böyle yaşamaya devam edemezler!

Yıllar içinde kadınların pek çok kazanım elde ettiği doğru olsa da (oy hakkı, üniversite okuma hakkı, hatta bazı ülkelerde başkanlığa kadar yükselen kadınların varlığı örnek gösterilebilir), daha önümüzde savaşmamız gereken pek çok ayrımcılık var. Tarım sektöründe kadınların ve erkeklerin eşit görülmediği aşikardır."

Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.


8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun. İnsanların hiç bir ayrımcılığa tabi tutulmadığı, yalnızca insan olmanın değer bulduğu ve her insanın emeğinin karşılığını alarak onurlu bir yaşam sürdürme hakkına sahip olduğu günlere ulaşmak dileğiyle.

Hiç yorum yok: