27 Ağustos 2010 Cuma

Bereketli Topraklar Üzerinde - Orhan Kemal


"Kul acımaz bunlara, Allah acımaz. Allah'ın un unuttuğu insanlardır bunlar! Peygamberler kitaplar dolusu sabır, tevekkül, kanaat getirmişlerdir bunlara. Hiç bir işe yaramayan, hiç bir işe yaramayacak olan sabır, tevekkül, kanaat"

Yaşar Kemal ve Kemal Tahir ile birlikte edebiyatımızın üç Kemal'inden birisi olan Orhan Kemal'in, toplumcu roman geleneğimizin en güzel örneklerinden birini oluşturan Bereketli Topraklar Üzerinde romanını okuma fırsatı buldum. Erden Kıral'ın da sinemaya aktararak ölümsüzleştirdiği bu roman, Yaşar Kemal'den dinlemeye aşina olduğumuz Çukurova topraklarının bereketini artırmak için emek verip karşılığında hiç bir şey alamayan ırgatların hazin öyküsünü anlatıyor. İzninizle burada roman hakkında bir kaç kelam etmek niyetindeyim.

Bir Orta Anadolu köyünden çıkarak Çukurova'ya iş aramaya gelen 3 arkadaşın, şehrin dinamikleri içinde var olma savaşı verdikleri Bereketli Topraklar Üzerinde romanı, köyden çıkan arkadaşların benimsedikleri değerlerin şehirde nasıl tepetaklak olduğunu gözler önüne seriyor. Bir hemşehrilerinin fabrika sahibi olduğunu öğrenen arkadaşlar üç beş lira fazla daha kazanabilmek adına Çukurova'nın yolunu tutuyorlar; ancak geldiklerinde anlıyorlar ki, şehirde hemşehrilik bir değer ifade etmiyor. En sonunda arkadaşların ikisi, berbat çalışma koşullarından dolayı hasta olan arkadaşları Hasan'ı arkalarında bırakarak köyde önem verdikleri değerleri kendilerinin de arkalarında bıraktıklarını gösteriyorlar. Sonrasında sömürünün her çeşidine şahit olacakları bir Çukurova serüveni başlıyor ikili için. Oyunu kurallarına göre oynamasını bilen Yusuf ayakta kalırken, nefsine hakim olamayan Pehlivan Ali cehaletinin bedelini canıyla ödüyor.

Orhan Kemal gerçekçi ve toplumcu roman anlayışını benimsediği için, romanda kelime oyunları veya sembollere yer vermeden doğrudan halkın derdini anlatmaya koyuluyor. Romanda gördüğümüz hiç bir karakter olduklarının ötesinde anlamlar içermiyor. Ezenler ve ezilenler arasındaki ayırım net bir biçimde yapılmış durumda ve karakterler hep bu sömürü düzenindeki sınıfsal rollerine uygun şekilde hareket ediyorlar. Kızına, aldığı toka ve tarağı veremeden vefat eden Hasan'ın dramatik hikayesinin dışında, karakterler iyi ve kötü olarak ayrılırken belirgin bir ahlakçı tutumda hissediliyor. Mal sahibi olmamasına karşın ırgatların sömürüsüne ön ayak olan ırgat başı, kızlarının fahişelik yapmasına aldırmayacak kadar gurursuz bir karakter. Yine işçilerden ailesine sadık olanı hayatta kalmayı başarırken, cinsel dürtülerinin peşinden koşan Pehlivan Ali hayatını kaybediyor.


Hikayeyi bir kenara bırakıp, Orhan Kemal'in tartışmaya açmayı hedeflediği sömürü düzeni üzerinde duralım. Romandaki üç beş kuruş kazanmanın derdindeki garibanların gerçekçi hali, ideolojik kalıpların ötesine geçemeyen solcuların gerektiğinde barikatlardan fırlayıp emeği için savaşan güçlü proleter imajının yanında çok daha etkileyici duruyor. Türkiye'de işçilerin sınıf bilinci kazanması için ne kadar çok yol katedilmesi gerektiğinin canlı bir örneği Bereketli Topraklar Üzerinde. Bunu bir kenara koyarsak, bu romanda esas olarak işçilerin haklarını savunamadıkları zaman nasıl sefalete sürüklendiklerinin hikayesi var. Sigortanın önemini, sendika kurmanın faydalarını, insanların temel eğitim ve sağlık haklarından faydalanmalarının gerekliliğini romandaki somut örnekler üzerinden anlatmak oldukça kolaylaşıyor.

İşçi sınıfının örgütlü olmamasının yol açtığı sorunlara kitaptan bir örnek verelim. Kurtlu ekmeklerle, içinde taşlar gezen pilavlar yemeye mahkum bırakılan işçilerden sesini yükselten bir iki kişi, arkalarında örgütlü bir destek bulamadıkları için işlerinden atılıyorlar. Bu arada yapılan haksızlıklar arttıkça öfkeden gözü dönen bu iki işçi de çareyi hasadı yakmakta buluyorlar. Örgütsüz bu isyan yüzünden hem işçilerin insanlıkla bağdaşmayan sömürüsü devam ediyor, hem de emeğin sonunda üretim gerçekleşmediği için bey - ağa da istediğini alamamış oluyor.

Sömürünün gerek kol gücüyle olsun gerek cinsel yolla olsun her türlüsüne maruz kalan bu garibanların, Allah'ın verdiğiyle yetinmeyi şiar edinmiş feodal zihniyetten gelmiş olmaları da sorunu çözümsüz hale getiren başlıca sebeplerden birisi. İktidar olarak muhtardan başkasını tanımamış olan köylüler, şehirde kendilerine egemen olan iktidar odaklarının altında ezilmelerine tek çözüm olarak bu iktidar odaklarıyla işbirliği yapmayı bulabiliyorlar. Özellikle bu iktidara sahip olanların çaresiz kadınları nasıl kullandıklarına şahit oluyoruz.

Bereketli Topraklar Üzerinde romanını okudukça, ülkemizin son yıllarda içine düştüğü kısır siyasi atmosferden neden kurtulamadığımızı bir kez daha anlamış oldum. Kültür yaşantımızda varlığını her geçen gün kaybeden toplumcu söylem; siyasi alanlarda da kendine yer bulamadıkça, insanların emeğinin onuruyla yaşama hakkını gözetmek yerine kendi iktidar koltuklarını korumak adına kimlik sorunlarının ardına sığınan siyasetçiler gündem belirledikçe, memleketin çatışmanın ve kutuplaşmanın eşiğinde yaşaması da kaçınılmazdır. Bu gündemi değiştirecek yeni Orhan Kemallere şiddetle ihtiyacımız var.

Hiç yorum yok: