2 Haziran 2011 Perşembe

Paris Notları #2 - Versay ve Ulus-Devlet


Paris Notları'nın ikinci bölümünde, Paris'in meşhur mekanları üzerinden düşünceler üretmeye devam etmek istiyorum. Bu bölümde, kısa gezim sırasında Fransa'nın bugünü ve geçmişi üzerine çıkardığım notları, Versay'dan aklımda kalanlar ile birleştireceğim.

Paris notlarına başlamadan önce, Fransa'nın bugünü üzerine fikir beyan eden iki yazı yayınladım. Bunlardan birincisi, 2008 yılında Altın Palmiye'yi kazanan Entre Les Murs filmine dairdi. İkincisi ise 1998 Dünya Kupası'nın efsane isimlerinden Lilian Thuram'ın Fransa'nın bugünü üzerine aktardığı notlardan oluşmaktaydı. Paris'in dillere destan saray ve müzelerine değinmeden önce, sokaklarda ve metrolarda gözümüze çarpan yeni toplumsal yapıyı irdelemek gerekiyor ve bu konuyu detaylandırmak için geçmişte yayınladığım yazılardan çıkardığım bazı notlara başvuracağım.

Cannes'dan büyük ödülle dönen Entre les Murs, farklı etnik kökenlerden gelen çocukların okuduğu bir okulda geçen hikayesiyle Fransa'nın yaşadığı sosyal değişime ışık tutuyordu. Bu sosyal değişime ve kültürel çeşitliliğin izlerine, Paris'te ilk bindiğiniz tren olan ve havalimanından şehir merkezine gelen banliyö treninde rastlayacaksınız. Entre les Murs filminin eleştirisini yaptığım yazıda, Truffaut'nun 400 Darbe'de resmettiği sınıf ile yeni sınıfları karşılaştırmış ve yeni sınıfa apayrı bir çeşitliliğin hakim olduğunu belirtmişim. 60'ların başına damga vuran Fransız Yeni Dalgası ile 2008 tarihli Entre les Murs arasında yaptığım bu karşılaştırmada, aradaki zaman farkının önemi, Thuram'ın röportajına dönerek daha iyi açıklanabilir: "Sömürgecilik sona ereli şunun şurasında elli yıl oldu."


Prens lakaplı siyahi futbolcu Lilian Thuram'ın röportajında, Fransa'ya dair yerinde tespitler var. Yazının başında Fransa'nın dünü ve bugünü hakkında konuşacağımı belirtmişken, bu röportajdan bir iki alıntı daha yapmanın faydalı olacağını düşünüyorum:

"Ulusal kimlik tartışmasında sizi en çok rahatsız eden ne?

Fransa'nın kimliği, onu tanımlayan siyasal projesidir: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik arzusu. Dolayısıyla, bu tartışma tamamen fuzuliydi. Mesele, tartışmanın örtülü olarak içerdiği, ima ettiği kötü niyette...

Neyi kastediyorsunuz?

Sarkozy, insanları kompartımanlara alıp etiketliyor. Fransız kimliğini en küçük ortak paydaya indirgemeyi ve bazı toplulukları damgalamayı amaçlıyor."


Yazının bu noktasına kadar Versay sarayı, Louvre ve D'Orsay müzeleri gibi Paris'in meşhur mekanlarına değinmediğimin farkındayım. Kişisel görüşüm, bu mekanların Paris ve Fransa için neleri simgelediğini daha iyi anlayabilmek için bu girizgaha ihtiyaç olduğudur. Fransa'nın bugününü anlamak için dününe bir bakış atmaya ihtiyaç var ve bu ihtiyacı karşılamak için öncelikle Versay üzerine düşünmek yerinde olur.

787 hektarlık bir alana yayılan sarayın, eşsiz güzellikteki bahçelerinde ve Marie Antoinette'in vaktini geçirdiği Trianon saraylarının sarı-pembe sıcaklığı içinde gezinirken, tarihte cenneti yeryüzüne indiren bir azınlığın var olduğu anlaşılıyor. Tabii ki, bu azınlığın yeryüzünde cenneti tatması için halkın ödediği bedeller de hatırlanıyor. O bedeller ki, Thuram'ın değindiği gibi, Fransa'ya kendini tanımlaması için üç ilke üzerine kurulan yeni bir siyasi proje kazandırdı: Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerinin üzerinde yükselen 1789 Devrimi.


Versay'ın hikayesi Fransız Devrimi ile birlikte sona ermiyor. Devlette devamlılık esatır misali, Fransa diğer ülkelerin devlet başkanlarını karşılamak için hala bu sarayı kullanıyor. Versay'da, Louis Philippe'in 1837 yılında düzenlediği, Fransa tarihinin en önemli 33 savaşının resimlerinin bulunduğu oda, Fransa tarihini öğrenmek için muazzam bir kaynak. Devrimin yarattığı kargaşadan bir imparatorluk yaratan ve bahsettiğim odaya 7 zafer tablosu sığdıran Napolyon'un kişi kültü de, resim ve heykeller ile Versay'da yaşamaya devam ediyor.

Versay'da hatırası yaşatılan yalnızca Napolyon değil. Versay, Fransa'nın ulus-devlet ilkelerini dayandırdığı felsefi, kültürel, bilimsel ve askeri alanlarda başarılar elde eden, fikir üreten bütün kişiliklerin heykellerinin saklandığı bir saray olarak, "turistin halet-i ruhiyesi" yazısında değindiğim varoluşa dair psikolojik istkeleri, bireyin özelinden çıkarıp bütün bir ulus için referans haline getiriyor. Ulus-devlet, bireyin sonraki nesillere kendi benliğini aktarabilmesi için, ideolojik altyapı oluşturan bir kurum işlevi kazanıyor. Ulus-devletin, üreten bireyler üzerinden ilerlediği ve bireylerin amaçlarını kolektif olarak bu ortak kültüre hizmet etmek olarak belirlediği modernist düşünce yapısını, Fransa için Versay simgeliyor.

Bir dönem Fransa'yı siyasi ve kültürel dünyanın zirvesine taşıyan sömürgeci imparatorluğun ideolojik altyapısını oluşturan ulus-devlet ve milliyetçiliğe topyekün anlam yükleme çabası, bugünün Fransa'sını içinden çıkılmaz sosyal sorunlara itiyor. Devrimin yarattığı siyasal projenin özgürlük, eşitlik ve kardeşlik üzerine kurulduğundan bihaber yöneticiler, milliyetçiliğin yarattığı küstah üstünlük iddialarının yok edici etkilerini, üretim ve paylaşıma öncelik veren bir toplum modeli yaratmanın üzerinde tutuyorlar.


Kişisel görüşüm, sorunların içinden çıkabilmek için öncelikle milliyetçiliğin yapıcı ve yıkıcı etkilerinin farkına varıp, bireyin kendisine değer atfedilen bir toplum yapısına ve hakça bir düzene geçiş yapmanın gerekli olduğudur. Versay'da; bilim, kültür ve felsefe üzerine verdikleri eserlerle kendilerini üretim üzerinden tanımlayarak tarihe geçenlerin heykellerinin, askeri başarılar elde ederek, bir anlamda ülkenin yıkıcı gücünü övünç kaynağı haline getirenlerin heykellerinin yanından ayrılması ile işe başlanabilir.

Paris sokaklarından uyarı niteliğinde son bir not aktarayım. Duvarlarda aşırı sağcı Marine Le Pen'in başkanlık seçimi için hazırlattığı afişler şimdiden yerini almış durumda. Strauss-Kahn'ın yaşadığı skandal sonrası krize giren Sosyalist Parti, Sarko ve Le Pen hanımefendi ile yarışacak kalibrede bir aday çıkaramaz ise, Fransa'da sağ ile aşırı sağ arasında geçecek bir seçim süreci yakındır.

İlgili Yazılar:

Entre les Murs - Duvarlardan Taşan Sorunlar

Irkçılığa Karşı Lilian Thuram

Hiç yorum yok: