12 Şubat 2011 Cumartesi

Sarı Fırtına'nın Aklıma Düşürdükleri


Serdal Adalı'nın geçtiğimiz hafta Karabük maçının ardından yaptığı açıklamalar üzerine bir şeyler karalayacaktım; ancak bu açıklamaların yayınlandığı programda Metin Tekin'in mahcup tavırlarını görünce biraz farklı bir yazı yazmaya karar verdim.

Futbol aşkının bana geçmesini çok büyük oranda babama borçluyum. Ne var ki, oyuna dair sevgiyi bana geçiren babam, Galatasaray aşkını bana geçiremedi, zira dedemin dostu Necmi Bey'in kartal sevdası bebeklik aşılarımın sonuncusu olarak çoktan kayıtlara geçmişti. Maalesef kendisini hatırlayamıyorum; ancak bayram için bana gönderdiği "91-92 Şampiyonu Beşiktaş" kartı, üzerindeki "Kartal Doruk, bayramın kutlu olsun" yazısı ile beraber hala odamda durur.

Sanıyorum bu kartı Beşiktaşlılığımın resmi başlangıcı kabul edebilirim. Yalnız, o yıllarda 3 yaşımda olduğumdan 91-92 şampiyonluğunu hatırlamamı da beklemeyin. Yine de o dönem Beşiktaş'ın her yerde "Şampiyon Beşiktaş" olarak geçtiğini hatırlıyorum; çünkü Beşiktaş Lig, Kupa, TSYD, Cumhurbaşkanlığı derken sürekli yeni bir kupa kazanıyordu. Pek tabii zihnimde bu kupalar arasındaki hiyerarşi oluşmadığı için aklımda tek kalan "Şampiyon Beşiktaş". O dönemde 8-0'lık Galatasaray - Ankaragücü maçının Galatasaray'ı şampiyon yapmasını ve babamın havalara uçmasını da anlayamıyorum mesela. Anneannemin ağlamamı kesmem için söylediği "Beşiktaş ve Galatasaray'ın puanları eşit, ikisi de şampiyon oldu" beyaz yalanı bana daha mantıklı geliyor. Hem averaj da ne demek kardeşim, 4 yaşındayız şunun şurasında.


Yukarıda yazdığım gibi o yıllardan unutamadığım bir isim var: "Sarı Fırtına" Metin Tekin. Beşiktaş maçlarına bakıyorum, sahada herkesten farklı koşan bir adam var(Böyle oyunculara fuleli dendiğini çok sonradan öğrendim). Bir de sarışın zaten; hem televizyonda rahatça seçiliyor, hem de saçlarım o zaman daha açık sarı renkte olduğu için kendime benzetiyorum. Metin Tekin artık çocukluğumun kahramanı, mavi -kırmızı-beyaz şeritli küçük toplumla evin içinde Metin aşağı Metin yukarı koşturuyorum. Bir vuruyorum, sandalyenin sağ arka bacağıyla duvar arasından geçen top gol oluyor. Bir daha vuruyorum, Sarı Fırtına mutfak kapısından içeri yolladığı topla Beşiktaş'a bir gol daha kazandırıyor. Mutfakta annemin "çok terleme" uyarısı nafile, mutfak kapısını bu sefer salona açılan açıdan gören sarı fırtına bir gol daha atıyor. Artık herhangi bir oyuncağı alıp kupa yapma vakti; çünkü Sarı Fırtına bir kez daha Beşiktaş'ı şampiyon yaptı.

Niyetim çocukluk anılarımı karalamaktan ziyade, takım tutmaya dair o tarif edilmesi zor hissiyatı kendi geçmişimden aktarmaktı. Kartalcell için çekilen reklamda "Beşiktaş aşktır, aşk" diyen Metin Tekin'i gördüğümde aklıma hemen hayal meyal olarak o yıllar gelir. Seba'nın başkanlığında, Rıza kaptanlı, Metin - Ali - Feyyaz'lı, Şifo Mehmet'li pırıl pırıl bir Beşiktaş. "Şampiyon" Beşiktaş. (Bir de Sergen diye bir çocuk var; ben henüz tanımıyorum ama babam "çok yetenekli, çok büyük futbolcu olacak" diyor.) En önemlisi de Beşiktaşlı olmayanlar da o takıma saygı duyuyor, Beşiktaş'ın kazandığı şampiyonlukların ardından kimse "şike, şaibe" muhabbeti yapmıyor.


Bugün takımımı temsil edenlere bakıyorum ve "Bu adamlar benim sarı fırtınalarla aşık olduğum takımdan mı bahsediyorlar?" diye sormadan edemiyorum. Bir başkan yardımcımız var, hakemin soyunma odasını en iyi basanın kendisi olacağını iddia ediyor. Ve bunu maç sonrası yükselen adrenalini nedeniyle söylemiyor, yazılı metinden okuyor. Muhtemelen metni başkana göstermiş, başkan da "aferin koçum, çok güzel yazmışsın" demiştir. Açıklamanıza gerek yoktu ki beyefendi, biz zaten geçen yıl oynanan Denizli maçının sonunda Demirören'i korumak için iki şerit halinde dizilmiş, Kurtlar Vadisi'nden çıkma tipleri gördüğümüzden beri, sizin her yeri basabileceğinizi biliyorduk. Ne ara geldiniz de bu takımın üstüne kara bulut gibi çöktünüz, işin anlayamadığımız kısmı o.

Daha da vahim olan ise, Serdal Adalı'nın Beşiktaş adına yaptığı bu açıklamanın üzerine Metin Tekin'in "yorumcu" sıfatıyla konuşmak zorunda olması. O da açıklama üzerine pek konuşmuyor zaten. Konuşmayı dinledikçe mahcup oluyor, muhtemelen aklına Seba geliyor, belki de içinden "Ne günlere kaldık" diye geçiriyor. Onun bu halini televizyonda görünce hangi Beşiktaş'a aşık olduğumu yeniden hatırlıyorum ve içim bir nebze olsun rahatlıyor.

Bizim aşkımız hala sarı fırtınaların Beşiktaş'ına, kazanmak için her yolu mübah gören bir takıma değil. Suavi'nin bestesinin marş haline getirildiği, Çelik-İş sendikası reklamlı Karabükspor'un "Karabük sen bizim kardeşimizsin" diye çağrıldığı yer burası. Quaresma'yı, Simao'yu aldınız diye sevdamıza dokunma hakkınız yok, bunu aklınıza sokun. Onların gelişiyle ilk defa yıldızlarımız olmadı bizim, çok şükür bu kulübe verdikleriyle onları fersah fersah aşan efsanelerimiz var. Onlardan birisi de benim küçük topum ile adına sayısız gol attığım Sarı Fırtına Metin. Bundan sonra Beşiktaş adına mekan basmalı konuşmalar yapmadan, o sarı saçlı efsanenin dediklerine bir ara kulak verseniz hiç de fena olmaz:

"Hep efsane olmaktan bahsedilir ya...Efsane, yıllar aşıp yüzyıl öteye geçebilmektir. Bir çocuktur sizi o yıllar öncesine götüren ya da efsaneleştiren. Biz nasıl Baba Hakkı'yı merak edip, onu araştırıp, neredeyse ellerimizle dokunduysak, yıllar sonra bir çocuğun bizi aklına düşürüp araştırmasıdır. Biz, o efsane içinde olan şanslı insanlarız.Yoksa efsane olmak ne haddimize. Tek efsane vardır o da Beşiktaş'tır...."

Ben de seni efsaneleştiren çocuklardan biri olduğum için şanslıyım Metin Tekin, yoksa Beşiktaş'ın sahibi gibi konuşmak ne haddime. Ama bu kendilerini kulüpten büyük gören, "küçük dağları ben yarattım" havasında gezenler yok mu, işte senin gibi efsaneler dururken Beşiktaş adına bu adamların konuşması kanıma dokunuyor.

1 yorum:

Shiprim dedi ki...

Çocukluğuma dair futbol anılarımdan kopya çekmiş olmanı geçiyorum hadi, ama Sarı Fırtına'ma da dokunmuşsun.. Ama bu kadar olur, beni de belki Beşiktaşlı yapan Metin Tekin'in efendi yüzü ve kültürüdür.. Yeşil sahalara fazla gelen birikimidir. Ben daha çok bu kısmına kaydım yazının, zira öteki taraf için artık yorum yapamayacağım.. Ama şunu belirteyim son olarak; Sergen'den sonra Metin'i o ekranda görünce nasıl sevindim anlatamam. Abim gibi adam, çok güzel bir adam. Gerçek bir Beşiktaşlı, her şeyiyle..