28 Haziran 2011 Salı
İspanya 2 - 0 İsviçre (U21): Tiki Taka Projesi Devam Ediyor
Cumartesi günü İspanya ile İsviçre arasında oynanan 21 yaş altı Avrupa Şampiyonası finalini yerinde izlemek için Aarhus kentine gittim. Stadyumun önündeki taraftar mağazasından anı olarak bir Danimarka atkısı alırken, yanımdaki kız bir İspanya bayrağı almak istedi. Satıcının cevabı, maçtan önce oluşan atmosferi gören kimseyi şaşırtmayacak cinstendi: "İspanya bayrağı kalmadı. Aslında, İspanya'yla ilgili hiç hediyelik eşya kalmadı."
Tarihte tarafsız izleyiciler tarafından bu kadar çok benimsenen ikinci bir milli takım var mıdır, merak ediyorum. İspanyollara duyulan bu sevginin kaynağı ise kuşkusuz FC Barcelona ve kusursuza yakın şekilde sahaya koydukları pasa dayalı ve hücuma dönük futbol anlayışı. Stadyuma gelen taraftarların üzerindeki Barcelona formalarının sayısı Blaugrana'ya, sahada olmadığı bir maçta en çok forması giyilen takım unvanını kazandırmış olabilir. Anlaşılan Danimarkalılar, İspanya ümit milli takımının finale kalmasını, tiki-taka futboluna sevgilerini sunmak için bir fırsat olarak görmüşler.
İspanya'yı durdurmak gibi zorlu bir göreve soyunan takım İsviçre. Finale kalarak 2012 olimpiyatlarına katılım hakkını elde eden İsviçreliler, finale gelene kadar gol dahi yemediler. Buna rağmen finali kazanmaları büyük bir sürpriz olarak görülecek. Bu sürprizi gerçekleştirmek için Arnavut kökenli yıldızları Xherdan (Shaqiri)Şakiri'ye güveniyorlar. Bir de akıllarının bir köşesinde, A milli takımlar düzeyinde bir resmi maçta İspanya canavarını dize getiren son takım olduklarını akıllarının bir köşesinde tutuyorlardır.
Artık sahaya dönme vakti. İki takım da 4-2-3-1 dizilişiyle sahaya çıkıyor. İspanya A milli takımının asimetrik dizilişini bir kenara koyarsak, sanıyorum Euro 2012'de de sıklıkla göreceğimiz diziliş bu olacak. Alışılageldik şekilde topa hakim olan takım İspanya; ancak büyük yaş kategorilerinde gördüğümüz kusursuzluğun biraz uzağındalar. İlk 30 dakikada Adrian'ın cılız şutu dışında pozisyon üretemiyorlar. Gole ilk yaklaşan takım ise beklenenin aksine İsviçre oluyor. Şakiri, ceza sahası içinde topla buluştuktan sonra rakibinden sıyrılıp topu sağ üst köşeye gönderiyor, De Gea reflekslerinin ne kadar iyi olduğunu ispat eden bir kurtarışla takımının skorda geriye düşmesinin önüne geçiyor.
Düşük tempoda devam eden ve 0-0 biteceğe benzeyen ilk yarının sonuna doğru İspanya, geçiş (transition) oyunlarını ne kadar iyi oynadığını ve boş alanları bulmakta ne kadar usta olduklarını gösteren bir gole imza atıyor. Orta sahada üstünlüğü ele geçiren İspanyollar, Mata ile bir anda topu ters kanada açıyorlar. Ters kanada çevrilen topla buluşan sol bek Didac Vila topu, harika bir zamanlamayla ceza sahasına giren Ander Herrera'ya doğru ortalıyor ve Herrera topu kafayla ağlara gönderiyor. Pres sırasında ters kanadı boşaltan İsviçre, bunun bedelini 4 savunmacıyla beklerken çaresizce gol yiyerek ödüyor. Kafa golünün İspanya'dan alıştığımız gollere benzemediğini not düşelim.
Tiki-taka futbolunun temsilcileri skorda öne geçtikten sonra durumu tersine çevirmenin rakipler için ne kadar zor olduğu, futbolu takip eden herkesin malumu. İsviçreli oyuncular da bunun farkındalar ve İspanya'nın presi nedeniyle orta sahayı geçmekte zorlandıkça yüzleri düşmeye başlıyor. Yapılan oyuncu değişiklerinin sahada herhangi bir sonuç vermediğini görüyoruz. Yine de 70'li dakikalarda iki duran top pozisyonunda fırsat yakalıyorlar. Şakiri'nin ceza sahasına kestiği toplar, İspanyolların adam paylaşımı yapamamaları üzerine tehlikeye dönüşüyor. Özellikle stoper Timm Klose'nin kafa vuruşunda direğin yanından dışarıya çıkan top, maçın kırılma anını oluşturuyor.
Maçta son sözü söyleyecek olan ise, "Made in La Masia" etiketiyle sahaya çıkan ve kalitesini ortaya koyan Thiago Alcantara. 81. dakikada oyuncu değişikliği yapılırken bir an konsantrasyonunu kaybeden İsviçre kalecisi Sommer'i 40 metreden avlayarak maça son noktayı koydu. 1994 yılında Brezilya ile Dünya Kupası şampiyonu olan babası Mazinho'dan aldığı genlerden ötürü, La Masia kültürünün getirdiği "basit mükemmeldir" felsefesini bazen bir kenara bırakıp şova dönük oynamaktan hoşlanıyor. Önümüzdeki yıl Xavi ve Iniesta'nın yedeği olarak verilen görevi yerine getirecek yeteneğe sahip. Bir adım ötesine geçip bu isimlerden formayı kapabilecek mi? Bu yıl için zor gözükse dahi ilerisi için olumlu sinyaller veriyor. Bu arada Thiago'yu sahada ikinci kez canlı olarak izledim ve ikinci maçta da golünü atmayı başardı, bu nedenle kendisiyle aramda özel bir bağ oluştuğunu da eklemem gerekiyor. (Kendisini ilk olarak Nisan ayında oynanan Almeria maçında Camp Nou'da izlemiştim.)
Maçın sonunda beklendiği gibi kupa kaptan Javi Martinez'in ellerinde havaya kalktı. Tiki taka oyununa pek yatkın olmayan, daha çok klasik tip bir ön libero olan Javi Martinez'in fiziki mücadeleden çekinmeyen yapısı ve savaşçı oyun kimliği kaptanlığa yakışıyor. Viking ruhlu oyuncunun Danimarka'da kupayı kaldırması da ayrıca hoş bir ayrıntıydı. Iker Muniain ve orta sahanın parlayan yıldızı Ander Herrera'yı da eklediğimizde, Athletic Bilbao önümüzdeki sezon izlemeye değer bir kadroya sahip görünüyor.
İspanya kadrosunun genel anlamda kalitesini ortaya koymak için oynayan isimlerden önce yedek kulübesine bakmak lazım. Bojan Krkic, 2007 yılında u-17 seviyesinde şampiyon olurken sırtında taşıdığı takımda bugün yedek beklemek zorunda. Yanında bekleyen diğer isimlerden bazıları Parejo, Jeffren, Diego Capel ve Azpilicueta. Sahadaki isimlerden Juan Mata, şimdiden Valencia gibi Şampiyonlar Ligi seviyesindeki bir takımın en büyük yıldızı konumunda. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde, 2010 Dünya Kupası'nın ardından yazdığım Bir proje olarak İspanya kadrosu yazısındaki tiki taka projesinin yola tam gaz devam ettiğini görüyorum. A takıma gelirken sadece oyunun inceliklerini değil, kazanma geleneğini de öğrenen genç ekibin son hedefi ise, önümüzdeki yıl olimpiyat altın madalyasını İspanya'ya götürmek olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder