14 Temmuz 2011 Perşembe
Z: Yaşayacak
İdeal bir yönetim biçiminin bulunması için devam eden mücadelenin tarihi çok eskilere dayanıyor. Bu konu üzerine kafa yoranların başvurduğu eserlerin içinde, Platon’un Devlet’i, geçen yüz yıllara rağmen bir başucu kitabı olma özelliğini devam ettiriyor. Demokrasi, idealler ve özgür düşüncenin ana vatanı kabul edilen Yunanistan’da, 1960’larda yaşanan bir suikastın ardındaki gerçeklere ulaşmaya çalışan Z filmini incelemeye başlamadan önce, bu eserden bir bölüm aktarmak istiyorum.
Platon’un eseri, Sokrates’in ideal devlet düzenini bulmak için çevresindekilerle girdiği tartışmalardan oluşmaktadır. Kitaptaki bölümlerden birinde Sokrates, Makyavelist görüşleri olan Tharsymachus ile adalet üzerine tartışmaktadır. Tharsymachus bu tartışmada “Siyasal yönetimi elde edecek kadar güçlü olan herkesin adalet kurallarını kendi bencil çıkarlarını besleyecek şekilde dikte edeceğini” savunur ve ekler: “İnsanlar, bencil rekabetçi tutum açısından öylesine bölünmüşlerdir ki, herkes her fırsatta diğerini sömürme niyetindedir. Bundan dolayı gerçek adalet var olmaz. Adalet olarak düşünülen şey gerçekte, uyruklarını sömüren ve bunu adalet olarak adlandıran yönetimin elindeki adaletsizlik aracıdır. Bundan dolayı adalet, güçlü olanın menfaatidir.”
Tharsymachus ile olan tartışmasından, siyasetin adaleti amaçladığını savunan Sokrates galip çıkar; ne var ki, Sokrates’in vakti zamanında yaşadığı toprakları 20. yüzyılda yöneten cunta rejimi, onu haksız çıkarmak için ellerinden geleni ardına koymayacaktır. Hoş, 1500 yıl kadar önce Atinalı yargıçlar tarafından idama mahkum edilen Sokrates’in hiçbir zaman yönetenlerle arası iyi değildi. Yine de cuntanın Sokrates’e hakkını teslim ettiğini söyleyebiliriz; her ne kadar fikirlerini çöp torbasına atmakta sakınca görmeseler de, Sokrates’in eşcinsel olduğuna dair yazıları yasaklamayı ihmal etmemişler. Mini etekli kızlara ve uzun saçlı erkeklere uyguladıkları tarifeyi, Sokrates’in erkekliğine laf söyleyen arlanmazlara da uygulayarak bu filozofu ne kadar benimsediklerini göstermişler.
Yunanistan’daki cunta hakkında bütün bu bilgilere, Z filminin sonunda yer alan ve cuntanın yasakladıklarını içeren liste sayesinde ulaşıyoruz. Yunanlı sosyal-demokrat politikacı Gregoris Lambrakis’in Yunan güvenlik güçleri ve aşırı sağcı bir örgüt eliyle öldürülmesini konu alan Z kurmaca bir film; ancak filmin açılışındaki uyarı filmi gerçek olaylarla ilişkilendirmemiz için bize yeterince delil sunuyor: “Gerçek olaylar ile ölü veya canlı kişilerle olan benzerlikler tesadüf değildir, kasıtlıdır.”
Silahsızlanmayı savunan bir pasifist olan Lambrakis’in siyasi bir cinayete kurban gitmesi, 60’larda yaşayan ve John F. Kennedy, Martin Luther King gibi suikastlara tanık olanların kanıksadığı bir durum. Ancak Costa-Gavras, gazete manşetleri ve televizyon haberlerinde görmeye alışılan siyasi tabloyu, sinema perdesine çok başarılı şekilde yansıtıyor. Costa-Gavras filminde; SSCB- ABD çekişmesi, 68 öğrenci olayları, Vietnam ve Filistin savaşlarıyla dünyanın dört bir tarafında şiddeti doğuran ideolojik kamplaşmanın hedefine aldığı ilk insanların silahsızlanmayı savunanlar olduğunu ve güç çekişmesinin tarafı olanlarda ahlaki sorumluluk aramanın hayalcilik olduğunu bize gösteriyor.
Aksiyon sineması tekniklerinin sıklıkla kullanıldığı filmde Costa-Gavras’ın esas başarısı, cinayeti kimin işlediğinden ziyade cinayetin nasıl işlendiğiyle ilgilenmesi. Filmin esas sorusunda yaşanan bu değişim, bir gerilim filmine politik boyut katmaya yetiyor. Cinayete kadar gerginliğin adım adım arttığını hissediyor, cinayetin sonrasında ise nasıl sorusu üzerinden giderek delillere ulaşmaya çalışıyoruz. Bu konuda bize, gerçeği ortaya çıkarma tutkusuyla hareket eden iki kurum olan yargı ve medyayı temsilen bir savcı ve bir gazeteci yardımcı olacak.
Savcı ve gazetecinin attıkları her yeni adımda, masum insanları korumak için devletlere verilen şiddet uygulama hakkının, mevki sahipleri tarafından nasıl suç örgütlerini destekleyecek şekilde kötüye kullanıldığını görüyoruz. Bu suçu işlerken kullandıkları kılıf ise oldukça tanıdık: Muhafazakârlık. Toplantılarında din ve uygarlık koruyucusu olduğunu iddia eden konuşmaların yapıldığı anti-komünist CROC örgütü, işsizlere iş sağlayarak üye kazanıyor, sonrasında insanları işlerini ellerinden almakla tehdit ederek istedikleri suçları işletiliyor. Derinlere doğru inildikçe, örgüte destek sağlayanların göğsünde devlet nişanlarıyla gezen generallere kadar vardığını öğreniyoruz
Filmin sonuna gelirken, çürümüş düzenin içinde cesur insanların fark yaratabileceğine inanmaya başlıyoruz; ancak finalde Tharsymachus, başta yazdığımız sözleri son bir defa kulağımıza fısıldıyor: “Adalet, güçlü olanın menfaatidir.” Albaylar cuntası seçimlerden “kızılların” çıkması olasılığına karşı duruma müdahale ediyor. Cunta tarafından savcı davadan alınıyor, görgü tanıkları ve Lambrakis’in dava arkadaşları ardı sıra cinayetlere kurban giderlerken, gazeteci de devlet sırlarını açığa çıkarmaktan ötürü ceza alıyor.
Costa-Gavras, demokrasinin ana vatanında, iktidarın halka bırakılamayacak kadar değerli olduğuna inananların; çıkarlarına uymayan siyasi görüşleri zararlılar olarak algılayıp, karşılarına antikor olarak şiddet uygulayacak milliyetçi insanlar çıkarmayı çözüm olarak sunanların yıllar yılı lanetlenmesini sağlayarak, sanatçının çağına tanıklık etme görevini yerine getiriyor. Bu noktada, filmin isyankâr ruhuna en önemli katkılardan birinin, unutulmaz müzikleriyle filme can katan bir diğer büyük sanatçı Mikis Theodorakis’in adını da anmadan geçmeyelim. Yunanca telaffuzu hem “yaşıyor” hem de “sormak” anlamına gelen Z harfi de, sadece Lambrakis’in değil, insan hakları ve fikir özgürlüğünün de ilelebet yaşayacağını haykıran filmin hem ismi hem de sembolü olarak hafızalarımıza kazınıyor.
Kaynaklar:
- Plato'dan Rawls'a Siyasi Düşünce Tarihi / Larry Arnhart
- Z: Sounding the Alarm / Armond White
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder