3 Ekim 2010 Pazar

Hamburger SV 2-1 Kaiserslautern: Bu bir maç yazısı değildir


Muhabiriniz Yaz Helvası Hamburg'dan bildiriyor. Yazı ve fotoğraflar şahsıma ait olup, izinsiz kullanılması halinde vs. vs. vs.

Yazıma başlarken Hamburg'dan hepinize sevgiler sunuyorum. Çarşamba akşamı geldiğim şehirde 3 gün içinde yaşadıklarımdan kısaca bahsedip, burada izlediğim ilk maç olan HSV gegen(vs.) FCK maçının değerlendirmesine geçeceğim. Uğraştığım ve halen uğraşmakta olduğum formalitelerden bahsedip sıkıcı bir yazı oluşturmaya niyetim yok, o nedenle yazının önemli bir kısmı perşembe günü izlediğim Beşiktaş - Rapid Wien ve cumartesi izlediğim HSV maçlarının öncesi ve sonrasından oluşuyor.

İki maçın da benim için ortak duygusu yalnızlıktı. Buradan Hamburg'da yalnız ve çaresiz bir hayat sürdüğüm sonucu çıkmasın, buraya Erasmus için gelen İTÜ'lü dostlar başta olmak üzere pek çok kişiyle muhabbetteyim ve bu anlamda işler yolunda gidiyor. Ayrıca organizasyonlara tek başıma katılmaya da fazlasıyla alıştığım için maça tek başına gitmeyi kafaya takacak birisi de değilim(iyi mi kötü mü tartışılır; ama o başka bir yazının konusu). Bahsetmek istediğim daha çok topluluğu bir araya getiren ortaklık hissine bürünememekten ötürü duyulan bir yalnızlık. İki maçın özelinde duyduğum bu hissiyatın, toplumsal hayatta hem Almanya'daki Türk nüfusu için hem de ülkemizdeki Kürt kökenli vatandaşlar için karşılığı olduğunu ve bu nedenle de bahsedilmesi gerektiğine inanıyorum. Hamburg'un içinde, benim yaşadığım yer olan Harburg'un iki konu için de adeta bir toplumsal laboratuvar niteliği taşıması nedeniyle sene içinde pek çok kez değineceğim bu konuları şimdilik bir kenara koyup maç tecrübelerimi aktarmaya başlıyorum.

Ankara'dan Hamburg'a gelmiş olmanın getirdiği 15 küsur derecelik sıcaklık farkının ve uçak yolculuğunun getirdiği şok hissini atlattıktan sonra ilk işim Beşiktaş - Rapid Wien maçının gösterildiği bir yer bulmaktı. Maçın Almanya'nın resmi yayın kuruluşu SKY tarafından yayınlandığını öğrendikten sonra sigara dumanından boğulmanın muhtemel olduğu bir Türk Kahvehanesi'ne gitmek yerine SKY yayını olan bir pub bulmaya karar verdim. SKY yayını olan pub'larda "SKY" yazılı levhaların asılıyor olması da işimi hayli kolaylaştırdı açıkçası. İki buçuk kelimelik Almancamla kapalı televizyonu açtırıp SKY sports'a ayarlatmayı da başarınca keyfim yerine gelmişti ki...


Maçların dönüşümlü gösterileceği haberiyle yıkıldım. Öyle 2-3 maç da değil hani, gol olunca bağlanılan toplam 6-7 maçtan bahsediyorum. Bunun yanına oturduğum mekanda sigaranın serbest olması ve Almanya'da sigara içmenin serbest olduğu yerlerde yemek verilmemesi nedeniyle guruldayan midem de eklenince keyfim büsbütün kaçtı. Buna rağmen o saatten sonra başka yer aramak faydasız olduğu için Beşiktaş atkımı boynuma takıp yayının R.Wien - Beşiktaş maçına dönmesini beklemeye başladım. Bahsettiğim yalnızlık duygusunu ilk hissettiğim an da buydu sanıyorum: Maçla ilgisiz onlarca Almanın ortasında Beşiktaş atkısıyla yayının bizim maça dönmesini bekleyen, adeta "resimdeki yedi farkı bulunuz" bulmacasındaki cevaplardan biri gibi duran, mekan ile uyumsuz bir adam. Quaresma'nın sakatlandığını gördüğümde, ani bir hareketle masada duran çiçekli vazoyu devirişimi garsona açıklayamamın sebebi yetersiz Almancam kadar bu uyumsuzlukta da yatıyordu. Aynı şekilde "Summerwine" şarksının Almanca cover'ı da yalnızca beni güldürüyordu.

Yayın sırasında Beşiktaş maçına 7-8 kere yer verildi. İlk seferde Q7'nin direkten dönen topunu, ikincide ise sakatlandığı pozisyonu gördüm. İkinci yarının başında golü de yememizle birlikte ekran başında ben iyice gerilirken Almanlar Dortmund'un 1-0 geriye düşmesini konuşuyorlardı. Neyse ki Rapid kalecisinin Hakan Arıkan'dan görmeye alıştığımız türdeki hatasıyla Holosko'nun ve hemen ardından Bobo'nun bulduğu goller Europa League grup seviyesinde zorlanmayacağımızı gösterdi. Bu arada muhabbet kurduğum Hamburg taraftarından Hamburger SV maç biletlerinin nerede satıldığını sorarak cumartesi hazırlığımı yaptım; ama onun bana sorduğu soru yanıtsız kaldı: "Warum (Nuri) Şahin spielt nicht für die Türkei" (Neden Nuri Şahin Türk milli takımında oynamıyor?)


Cumartesi günü okul tarafından yapılan Hamburg gezisi uzadığı için Hamburg - Kaiserslautern maçının başlangıcına anca yetiştim. Yüzlerce kişinin arasında benim oturduğum koltuğun boş durması, yalnızca benim gibi Türkiye'den gelen bir futbol sever için inanılması güç bir olaydı. Yine de koltuğa oturunca bir hafta önce Beşiktaş - Antalya maçına yetişmek için İstiklal ve Gümüşsuyu'nu koşarak geçerken geç kalmamak için yaşadığım panikle, bu maça gelirken ki rahatlığımı kıyaslayınca kapıldığım hüzün bir futbol maçının oturulan koltuktan daha önemli unsurları olduğunu gösteriyordu. Bayern'e iki gol atarak sezona sansasyonel bir giriş yapan Lakiç'in şık frikik golü Kaiserslautern'i öne geçirdi; ama maçın hakimi olan HSV, Gojko Kacar ve Chuopo Moting ile bulduğu gollerle maçı 2-1 kazanmasını bildi. 4-4-2 oynayan ve hücumda Elia - Ze Roberto kanat ikilisinin aksiyonlarından medet uman HSV'yi yıl içinde bol ol yazacağım için bu yazıda detaya girmeye gerek yok. Kaiserslautern ise golü korumaya çalışan Anadolu takımı kimliğinden fazlasını gösteremedi ve yenilmeyi hak etti. Lakiç'ten sonra en dikkat çeken oyuncuları ise defansta görev yapan 20 numaralı Rodnei'ydi. 2006 Dünya Kupası için yapılan Imtech Arena'nın ise harika bir stad olduğunu söylemem gerekiyor.

Pek çok etkinliğin düzenlendiği bu kentte bloga yazacak pek çok mevzu olacak gibi görünüyor. Örneğin şu an devam etmekte olan Hamburg Film Festivali kısa sürede buradaki yerini alacak; ancak şimdilik Hamburg ve maç notlarım bu kadar. Yeniden görüşünceye kadar esen kalınız.

Hiç yorum yok: