19 Ekim 2010 Salı

Hepimiz Başımız Dik Yürüyoruz, Çünkü Boğazımıza Kadar Boka Battık


Maltepe Tramvay İstasyonu'nun tam karşısında Tempo Tiyatro. Doksan küsür kişilik küçük bir salona (daha doğrusu atölyeye) sahip. Ayrıca pek çok tiyatro grubuna da ev sahipliği yapıyor, bu salon. İlk defa uğrama fırsatım oldu; ama son olmayacağı kesin. Geçtiğimiz pazar ise Tiyatro Ayakbağı oyuncuları vardı ve sahnede Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü oyunu sahnelenmekteydi. Hafif tanıtıcı bir giriş yapmış olsam da, Devlet Tiyatrolarından biraz bunalmış olanlara daha amatör ama oyunlara daha yakın olabilecekleri bir alternatif sunmak istedim.


Oyun hakkında biraz bilgi vermek istiyorum şimdi. Nobel ödüllü Dario Fo'nun bu komedisi, aslında trajik bir olaya dayanmaktadır: 12 Aralık 1969 yılında İtalya'nın Milano kentinde patlayan iki büyük bombanın onaltı kişiyi öldürmesinin ardından polis Guiseppe Pinelli adındaki bir anarşisti elinde hiç bir delil bulunmamasına rağmen tutuklar. Emniyet müdürlüğünün dördüncü karındaki sorgu sırasında anarşist pencereden düşerek ölür. Polis, olayın kaza sonusu gerçekleştiğini bildirir. Oyun, bu gerçek olayı temel alarak bir süre sonra aynı emniyet müdürlüğüne bir delinin gelmesiyle başlar ve bahsi geçen "kaza sonucu" ölümün perde arkası ironik bir şekilde ortaya çıkar. Oyunun ilk bilgilendirme kısmını, yani gerçek olayın anlatımı yapılırken neredeyse kendimi ana haber bültenini dinliyorum sanıyordum ki anlatıcının halen kulaklarımı çınlatan kahkahası oyuna dönebilmemi sağladı. Fakat asıl beni hayallerimden uyandıran ana karakter deli oldu. Gerçekten başarılı bir sunumla karşılaştığım ana karakter, deli izleyiciye Fo'nun anlatmak istediği Anarşizm penceresinden modern demokratik devletlerin eleştirisini çok net ve oldukça komik bir şekilde aktarabilmiş. Oyuna girmeden Fo'nun oyunu hakkında az bir bilgiye sahip olsam da skandal ve devlet otoritesi kavramları arasındaki bağlantıyı bu kadar güzel bir biçimde karşımda bulabileceğimi hiç tahmin etmezdim. Oyun sırasında da kahkaların oyunun mesajının önüne geçebileceği gibi bir endişeye kapılsam da oyun çıkışı dostlarla yaptığım kısa değerlendirme sonrası yersiz bir korkuya kapıldığımı farkettim. Tekrar tekrar izleyebileceğim bu oyunun değerlendirmesini güzel bir alıntıyla bitirmek de farz oldu sanırım.

"Gazeteci: Bu sefer sizinle hemfikirim müdür bey... Bence böyle bir skandal, polisin prestijini yükseltir sadece. Vatandaş, mükemmel bir devletle yönetileceğini düşünecektir. Daha az adaletsizliğin olduğu adaletli bir düzen içerisinde...

Deli: Öyle ya... bu yeterli olur ! İnsanlar gerçek adaleti mi talep ediyorlar. Biz de onlara daha az adaletsizliği sunarak hoşnut ederiz. İşçiler "bu vahşi sömürünün utancı yeter" diye bağırdıklarında, biz bu vahşi sömürüyü daha aza indiririz ve özellikle utançlarını hafifletiriz, ama sömürü hep devam eder. fabrikarlardaki iş kazalarından gebermek istemediklerinde, bu kazaları önleme yönetmeliklerinden birkaçını değiştiririz, dulların için de fazladan birkaç ödül koyarız. Sınırsız bir toplum istediklerinde farklılıkları göze batmayacak şekilde düzenleriz! Devrim istediklerinde... reformlar yaparız... bol bol reformlar... reforma boğarız ortalığı... ya da reform sözleri vererek boğarız ortalığı , zaten bunları asla vermeyeceğiz !"

Hiç yorum yok: