10 Ocak 2011 Pazartesi

Yılın En'leri 2010: Yaşam Ödülleri


Geçen yıl başladığım(ız) yıl sonu ödüllerini geleneksel hale getirmek için ikinci yılda da karşınızdayım. Vakit kaybetmeden ödüllerin bu yılki sahiplerine geçiyorum.

1. Yılın Havva'sı: Red Foxes Dansçıları


2010'da ülkemizde düzenlenen dünya basketbol şampiyonasından geriye iki polemik konusu kaldı. Birisi finale kalan 12 Dev Adam'ın aldığı "maddi manevi" destek, ikincisi de Red Foxes dansçılarının Rusya maçında neden sahaya çıkamadığıydı. Final maçının da referanduma denk gelmesiyle siyasi gündem iyiden iyiye hararetlenince, FIBA'nın zorlamasıyla sahaya çıkan Red Foxes dansçıları bir anda muhalafetin ana simgesi haline geldi. Maçın sonunda tribünlerin yuhaladığı "müslüman liberal" Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan'ın Red Foxes'ın dans şovlarını görmeye dahi tahammül edemeyip her seferinde tribünlerden çıktığını bizlere açıklayamayınca konu kapandı; ama böylelikle Rusya maçında yaşananlar ile ilgili kimsenin şüphesi kalmamış oldu.

Madalyonun öteki yüzünde ise, 8 yılın en etkili muhalefetini Rusya'dan ithal 10 küsur kızın yapması var. Emine Erdoğan'ın çıktığını gören taraftarlar grubu öyle bir alkış yağmuruna tuttular ki, bir an hırkalarını çıkardıklarında üstlerinde "referanduma hayır" yazısı çıkacak sandım. Neyse efendim, lafı çok uzatmadan yılın havva'sı ödülümü Pan-Americano şarkısı eşliğinde Red Foxes grubununun üyelerine veriyorum.

2. Yılın Adem'i: Julian Assange


Geçtiğimiz yıl içerisinde zihinlerimize kazınan yeni bir yüz varsa o da Julian Assange'a aittir. Guardian Weekly'nin 29 Ekim'de yayınlanan sayısına göre, Wikileaks önce Irak'ta bir ABD helikopterinin teslim olmak isteyen Iraklıları taramasını göstererek işe başladı. Sonra Irak'lı polis ve askerlerin karıştığı yüzlerce işkence, tecavüz ve cinayet olayının görmezden gelindiği ve 66,000'e yakın sivil kaybın olduğu ortaya çıktı. Yaklaşık bir ay sonra ise yayınladığı belgelerle uluslararası politikayı yeniden sorgulamamızı sağladı. İlaç firması Pfizer'ın, Nijerya'da çocuklar üzerinde ilaçların test edildiğine dair bir soruşturmayı engellemeye çalışması, Çin'in google'a karşı giriştiği siber saldırı ve Suudi Arabistan'ın İran'ın bombalanmasını talep etmesi dünyada nelerin değiştiğini ve nelerin değişmediğini görmemiz açısından aydınlatıcıydı. Bütün bu nedenlerle bu yıl ödülün başkasına gitmesine imkan yoktu.

3. Yılın Başarı Öyküsü: Bal'ın Altın Ayı Ödülünü Kazanması


2010 yılında Türkiye'nin, uluslararası alanda sporda ve sanatta iyi temsil edildiğini gördük. Spora dair ayrı bir bölüme sahip olduğum için, burada Semih Kaplanoğlu'nu anmanın doğru olacağını düşündüm, zira son yıllarda prestijli festivallerden gelen ödüller sayesinde biraz şımardığımızı ve bu ödülün hakkını yeterince vermediğimizi düşünüyorum.

Bal'ın Altın Ayı başarısından önce büyük festival başarılarımızı Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes'da kazandığı ödüller ve Fatih Akın'ın sevincini Almanya'yla ortaklaşa paylaştığımız filmleri oluşturmaktaydı. Bu nedenle Sight and Sound dergisi, geçtiğimiz yıl 2000'li yılların geniş bir analizini yaptığı sayısında Türk sinemasına çıkış yapan Arjantin, Güney Kore ve Romanya gibi sinemaların arasında yer vermemiş ve Nuri Bilge Ceylan'ı, "onun işleri ülke sinemasında toplu bir hareketten ziyade, bir auteur'ün kişisel çalışmaları olarak görünüyor" diyerek anmıştı. Biz Türkiye'den baktığımızda sinemada yeni bir hareketin varlığının farkındayız (Derviş Zaim'in deyimiyle Alüvyon Türk Sineması) ve umuyorum ki Semih Kaplanoğlu'nun bu ödülünün ardından yurt dışındaki gözler de bu yeni harekete daha meraklı gözlerle bakmaya başlarlar. Filmin incelemesi için sizi böyle alalım.

4. Yılın Skandalı: Thilo Sarrazin'in "Deutschland schafft sich ab" adlı kitabı


Yıl sonu değerlendirmelerinin en tutarlı kısmını skandal kısmı oluşturuyor. Geçtiğimiz yıl İsviçre'de yeni minare inşaatının yasaklanmasını konu edinmiştim, bu yıl ise sırada Thilo Sarrazin'in Almanya kendini yok ediyor adlı kitabı var. Doğduğu toprakları babasının malı olarak görüp, aynı topraklarda doğan göçmenlerin kendisiyle aynı haklara sahip olmasını sindiremeyen ayrımcı yaklaşımı ve ulus devlet yapısının ırkçılığa, şiddete ve ayrımcılığa nasıl kolaylıkla kapı açtığını görmüş olduk. Küreselleşme ile birlikte "türdeş" yurttaşlık kavramının aşınmaya yüz tuttuğunu anlamaktan aciz politikacılarıyla Avrupa'nın kendini yenilemesi zor görünüyor. Tehlikeli olan ise büyük burjuvanın küreselleşerek evini terk etmesiyle işsizliğin çoğalması, aynı zamanda kitlelerin yeni hakimi olan kırsal ve kentsel küçük burjuvanın muhafazakarlığı ve milliyetçiliği körüklemesi. Almanya'ya gidince buraları yazmaz oldun diyen varsa ülke ismini silerek benzer bir okumayı rahatlıkla Türkiye için de yapabilirler.

5. Yılın Unutulmayanı: Dani Jarque


"En büyük x, başka büyük yok" sözünü çok seven bir memleketiz. Büyüklüğün ne anlama geldiğini pek de düşünmeden, daha çok başkalarının küçük oldğunu vurgulamak için kullandığımız bu basit cümleyle Dünya Kupası'nı kazanan İspanya'nın 2010 itibariyle en büyük olduğunu ve başka büyük olmadığını çok da iyi anlatabileceğimize inanmıyorum. Bu büyüklük kavramını daha iyi anlamak için alt metinlere ve yaşanan hikayelere daha dikkatli bakmakta fayda var.

Yıllar boyunca İspanya'nın çok iyi kadrolarla Dünya Kupası'nı kazanamamasının ardında Barcelona - Real Madrid, Bilbao - R.Madrid, Espanyol - Barcelona gibi hararetli çekişmelerin yattığına inanılır ve pek çok oyuncunun bu rekabetleri milli takımdan daha çok önemsedikleri söylenirdi. Bu durumu değiştirmek ve kazanan bir takım yaratmak için ciddi çalışmalar yapan İspanyollar, çalışmalarının karşılığını 2010'da aldılar ve "en büyük" oldular. Bu çalışmalara dair bir yazıyı da burada bulabilirsiniz.

Andres Iniesta ise gerçekten büyük olabilemenin yolunun kalpleri kazanabilmekten geçtiğini çok iyi biliyordu, bu nedenle alt yaş turnuvalarında İspanya adına beraber forma giydikleri Espanyol'lu dostu Dani Jarque'nin adını formasının altına yazmıştı. 26 yaşında hayata gözlerini yuman bir insanın Barcelona'lı, Real Madrid'li, Espanyol'lu olmasının bir önemi yoktu Andres için. Dünya Kupası finalinde atılan golle milyarları bulan insanın onun formasına baktığı anda sevgilisine, Barcelonalılara, herhangi bir politik gruba, kısacası kimseye hoş görünmek derdinde de değildi, sadece 2002'de 19 yaş altı turnuvasında aynı formayla Avrupa Şampiyonu olduğu arkadaşı Dani Jarque'nin de onlarla beraber olmasını istemişti.

Karşılığı mı? Andres Iniesta bugün Katalanların en sevdiği İspanyol, Real Madrid ve Espanyol taraftarlarının en sevdiği Barcelona'lı(bkz. yazının başındaki resim). Kalp kazanmayı nefret kazanmanın önüne koyabildiği için "en büyük" Iniesta, ve başka büyükleri de her zaman onun yanında görmek arzusundayım.

Hiç yorum yok: