15 Eylül 2011 Perşembe

Aguirre, der Zorn Gottes


Aguirre, der Zorn Gottes(Aguirre, Tanrı'nın Gazabı); Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfetmesinin ardından Yeni Dünya’ya akın eden İspanyol sömürgeci gruplarından birisinin hikâyesini anlatıyor. Altından inşa edilmiş bir kent olduğuna inanılan El Dorado’yu keşfetmek adına, türlü zorluklara göğüs geren Conquistador grubunun hikâyesi, basiretsiz bir adamın kapıldığı iktidar hırsının, insanları nasıl yıkıma götürebileceğini gözler önüne seriyor. Aynı zamanda bu filmde, bir toplulukta iktidarı oluşturan kavramlar üzerine de yeniden düşünme şansı buluyoruz. Aguirre’nin iktidarı ele geçirmek adına izlediği yol, aynı zamanda bir Alman yönetmenin neden İspanyol sömürgecilerin maceralarına ilgi duyduğunu da açıklıyor.

Film, 400 kişilik bir sömürgeci grubun And Dağları’ndaki zorlu yolculuğunu gösteren bir sahne ile açılıyor. Fetih amacıyla Amerika’ya gelen İspanyol topluluk ve yolculuk sırasında esir ettikleri yerli halkın mensupları, El Dorado’nun altın kaplı sokaklarından uzakta, Vietnam temalı filmlerden (özellikle nehir üstü çekimleri Apocalypse Now - Kıyamet filmini hatırlatıyor)aşina olduğumuz tekinsiz ormanlarda yaşam mücadelesi vermekteler. İspanyol krallığının anavatanından çok uzakta, çetin şartların oluşturduğu otorite boşluğunu fırsat olarak gören Aguirre, conquistador Hernan Cortes’in Meksika fethinin bir benzerini gerçekleştirerek adını tarihe yazmak istemektedir. Yemek bulmak adına topluluk içinden bir grubun sallar ile Amazon nehrine açılmasına karar verilmesi, Aguirre’ye beklediği fırsatı verecektir.


Klaus Kinski’nin fevkalade bir performans ile unutulmazlar arasına soktuğu Aguirre, iktidarı elde etmek yolunda çeşitli adımlar atmak zorundadır. İlk olarak, ekibin lideri olarak seçilen Don Pedro de Ursua’yı, terör ortamı yaratarak uzaklaştırmayı başarır. İlk etapta, ekibin başına kendisi yerine bir başka soylu ismin geçmesini önerir; ancak yeni hükümdarın Don Pedro de Ursua’nın canını bağışlaması aralarını açar. Otorite boşluğunda uydurma bir krallık kurulurken, iktidarı meşrulaştıran unsurlar da tek tek perdeye yansır. Öncelikle, iktidarı değiştirecek terör ortamını yaratmak için silahlara sahip olmak gerekmektedir. Yönetimde bir değişim yaşandıktan sonra atılması gereken ikinci adım, yeni iktidarı meşrulaştırmaktır. Meşrulaştırma için yargı devreye girmelidir ve bu amaçla Don Pedro de Ursua’yı yargılayacak düzmece bir mahkeme kurulur.


Mahkemeyi meşrulaştırmak için gereken otorite ise, mahkemeye din adamı Gaspar de Carvajal başkanlık eder. Dini temsilcilerin, tarih boyunca adalet yerine iktidardan yana tavır koyduklarını anlatan sahne, bize bu meşrulaştırma işlemi hakkında ipuçları verir. Keşif gezisine eşi Don Pedro de Ursua ile birlikte katılan Inez, eşini kurtarması için pedere yalvardıktan sonra, şu cevabı alır: “Biliyorsun ki, Tanrının iyiliği için kilisemiz her zaman için güçlü olanın yanında yer almıştır.” 70’Li yıllarda, Almanya’nın geçmişiyle ve dönemin Alman toplumuyla hesaplaşma içine giren Yeni Alman Dalgası’nın içindeki isimlerden biri olan Werner Herzog, burada Papalığın faşist yönetimlerle olan ilişkisine dair bir şeyler söylemek istiyor olabilir mi?

İktidar değişiminin ardından, tarihe geçme hırsıyla yanıp tutuşan bir adamın, bir sal dolusu insanı nasıl yıkıma götürdüğünü görüyoruz. Elinde kağıt kalem, salın üstündeyken gördüğü bütün toprakları ülkesine kattığını sanan bir kukla kral, yerlilerin tuzaklarına karşı kendini savunmaktan aciz ekibiyle birlikte ormanın içinden geçen nehirde yol alırken, tarihe geçme hevesiyle yanıp tutuşan ekibin ümitlerinin ne kadar gerçekdışı olduğunu anlıyoruz. Yemek bulamayan ve hastalıklardan kırılan insanlar, Aguirre’nin hırslarına tutsak oldukları için yok oluyorlar.


Werner Herzog ve Klaus Kinski arasındaki gerilimli yönetmen oyuncu ilişkisinin de yardımıyla kült film olarak anılan “Aguirre, der Zorn Gottes”, bir kılıç darbesiyle bedenden ayrıldıktan sonra sayı saymaya devam eden insan kafaları gibi, gülünç olduğu kadar seyircinin odaklanmasına engel oluşturan sahneleriyle bu sıfatını sonuna kadar hak ediyor. Alman Yeni Dalgası’nın karanlık bakış açısını keşfetmek ve Klaus Kinski’nin oyunculuk resitalini görmek için izlemeye değer olduğu kanaatindeyim.

1 yorum:

yağmurun elleri dedi ki...

teşekkür ederimm =)