9 Aralık 2010 Perşembe

Beşiktaş - Bursa: Kimliksizlik Kavgası


Burada tam bir yıl önce fanatizm üzerine yazdığım yazı halen geçerliliğini koruyor. Buna karşın pazar günü yaşanan olaylarla ilgili yeni bir yazı yazmamak, iş dönüp tuttuğum takıma gelince susmak olarak da algılanabileceği için, cezaların verildiği günde bloga bir şeyler karalama ihtiyacı hissettim.

Blogdaki dostlarımdan zerdüşt'le geçen yıl sonunda yaptığımız muhabbete, farklı algıları kavramak için aydınlatıcı olduğuna inandığım için burada yer vermek isterim. Beşiktaş taraftarı üzerine yaptığımız bir tartışmada ben Beşiktaş taraftarının sol eğilimleri olan bir tribüne sahip olduğunu iddia ederken, o ise tribüne yapılan bu tip atıfların daha çok bir bayrak altında toplanan serseri takımının kusurlarını örtmek için kullanıldığını söylemişti. Ben, yıllardır maçlarda açılan çeşitli pankartlarla birlikte İnönü'de Galatasaray maçı öncesi Kazan önünde insanlarla tekel işçilerinin eylemi üzerine yaptığım tartışmayı öne sürdüm. O ise 4 yıl boyunca Beşiktaş civarında ikamet eden bir Fenerbahçeli olarak, Ankara'da Ankaragücü taraftarının yarattığına benzer şekilde "çArşı" montlu şiddete meyyal adamların yarattığı tehditkar havadan şikayetçiydi.


Bu iki algıdan hangisi sahte, hangisi gerçek? Son günlerde yaşanan olayların medyadaki yansımalarına bakarsak sevgili dostum fazlasıyla haklı görünüyor. Şiddet üzerinden kendi varlığını ispat etmeye çalışan bir grup gencin kimlik olarak kendilerine Beşiktaş ve Bursaspor'u uygun görüp adam yaralamalara varan olaylar çıkardıklarına şahit olduk. Bir tarafta yıllarca rakip tribünler tarafından "eşcinsel" olmakla suçlanan(nesi suçsa) Bursalılar, bir nedenden dolayı (hatır şikesi yapıp Bursa'nın küme düşmesine neden olma) nefret ettikleri Beşiktaşlılardan intikam almak için mekan basacaklardı. Beşiktaş'ın gönüllü kolluk kuvvetleri olan taraftar grupları da Bursalılara mekan basmanın kimsenin haddine olmadığını ispat edecekti. Küçükken Pal Sokağı Çocukları'nı okuyan herkesin bildiği gibi şiddetin doğması için gruplaşma ve bir küçük arsa yeterli sebeplerdir. Kavganın sonunda gördüğümüz fotoğraflardaki yaralılar da yeni Nemeçekler olarak kayıtlara geçtiler.

Buraya kadar yazdıklarımın içindeki hem dostumla benim verdiğim örnekler sırasında, hem de kavgaya karışan Bursalılarla Beşiktaşlıların yaptığı ortak bir hata varsa o da gerek üzerinden kendimizi tanımladığımız, gerekse ötekileştirdiğimiz kimlikleri basite indirgememizdir. Medyanın basite indirgeme harekatının ise bilinçli olarak yapıldığına inanıyorum. Bu noktada hatamdan dönmek için bir adım atmak ve genel tanımlamalar üzerinden hareket etmek istiyorum.


Beşiktaş ile başlayalım. Beşiktaş tribünlerinin bu kadar çeşitlilik göstermesinin temel nedeni Beşiktaş'ın kendi kimliğini öncelikle kazanmak üzerinden tanımlamasıdır. Beşiktaş öncelikle Türkiye'nin 3 büyüğünden biridir, İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde konumlanmıştır ve bu nedenle toplumda farklı sınıflardan, etnik kökenlerden yani genel olarak farklı kimliklerden geniş bir kesime hitap eder. Yalnızca hakim tribünü sol eğilimlidir, 30000 kişiyi tek hareketle susturan tribün liderinin Ermeni asıllı olması bunun güzel bir ispatıdır; ama Beşiktaş kimliğinin içine politik bir duruşu yerleştirmek oldukça zorlama olur. Beşiktaş kimliğinin diğer takım kimliklerinden farkını daha geniş bir siyasi yelpazeye sahip olmasıyla açıklayabiliriz. Ama çatıyı oluşturan kimlik Beşiktaş'ın kazanma, rakibi alt etme gücüdür ve bu iktidar hevesinin her alanda şiddeti yanında getirme potansiyeli vardır.

Bursaspor da tek başına bir bütün şehri temsil etme iddiasında olan bir kulüp. Beşiktaş kadar büyük ölçekli olmasa da yine de tek bir ideolojik kalıba indirmek için fazlasıyla büyük olan bir kulüp. Hakim tribünün tavrını görmek için ise 2006 Akbank Kısa Film Festivali'nde gösterilen 'Yürüyoruz' belgeselinden bir örnek vermek istiyorum. O belgeselde gay-lezbiyen örgütlerini taşlamaya karar veren Teksas grubu üyelerinden birisi "Bunlar yüzünden neler çekiyoruz" diyordu. Bursa tribünün ortak hafızasında da yıllardır devam eden eşcinsellik yakıştırmasından doğan bir tepki var. Erkeklik, milliyetçilik, homofobi zaten kol kola yürüyen tepkiler ve bu tepkilerin birleşiminden doğan Bursa tribünün hakim görüşü diğer tribünlere göre daha sağcı kalıyor. Meşhur Diyarbakır olaylarının ardından pazar günü atılan "ermeni köpekler" sloganları ve adı geçen belgeselde eşcinsellere karşı yapılan saldırılar şehri değil suçu işleyenleri bağlar; ama şehir üzerinden kazanan bir kimlik yaratmaya çalışmanın her zaman böyle sorunlar doğurabileceğinin bilincinde olmak gerekir.


Bu tanımlamalardan hareketle Beşiktaş Bursa taraftar olaylarını kimlik üzerinden değil toplumdaki genel kimliksizlik halinden doğan bir kavga olduğuna inanıyorum. Daha uzun bir açıklama için eski yazıma verdiğim linke tıklayabilirsiniz; ama sorunun ikinci boyutuna, yani kendi kimliğimizi oluşturmak için üzerine basmaktan kaçınmadığımız "öteki" kimliklere karşı işlenen suçlara değinmeden yazıyı bitirirsem kenidmi vicdanen suçlu hissederim. Bu noktada İbrahim Altınsay'ın 2002 yılında Pascal Nouma için Beşiktaş tribünlerinde açılan 'hepimiz zenciyiz' pankartı üzerine dediklerini hatırlayalım:

"Her türlü ayrımcılığa aynı tepkiyi verdiğimiz zaman ‘hepimiz zenciyiz’ sözünün bir anlamı, bir değeri olacak. Tribünlerde, ‘Hepimiz Kürt’üz, Ermeni’yiz, Rum’uz, Filistinli’yiz, Alevi’yiz, Hıristiyan’ız, Yahudi’yiz, ateistiz, kadınız, eşcinseliz, yaşlıyız, çocuğuz, engelliyiz…’ dediğimizde."

Beşiktaş taraftarı geçen sekiz yılda burada yazan bazı maddelere karşı olan hassasiyetini pankartlarıyla dile getirdi. Pazar günü yaşanan olayların ardından ise şiddeti toplumdan kazımak için Bşeiktaş taraftarınca atılması gereken yeni adımlar var. Bugün Ermeni tribün lideri nedeniyle ırkçı söylemlere maruz kalan Beşiktaş taraftarından Hrant Dink'in katlinin ardından açılan "hepimiz ermeniyiz" pankartını bir kez daha açmalarını bekliyorum. Bunun yanında seyircisiz maçlar için Diyarbakır adresini verirken salt Bursa ile uğraşma amacında olmadıklarına inanmak istiyorum.Bu durumun, 6 yıl önce İnönü'de atılan "PKK dışarı" sloganlarının ardından Diyarbakır ile barışmak için bir fırsat olarak kullanılmasını ümit ediyorum. Son olarak, Türkiye'de lafı bile edilmeyen eşcinsellere karşı ayrımcılığın da ırkçılıktan farksız olduğunu fark etmelerini ve "onlar ırkçı tezahürat yaptı" bahanesiyle eşcinselleri aşağılamak suretiyle Bursa'ya yapılan tezahüratların da son bulmasını istiyorum. Bütün bunları başardığımız takdirde dostumun karşısına mensup olduğum taraftar grubuyla gurur duyarak oturabilirim.

Hiç yorum yok: