2 Ekim 2009 Cuma

Kimliksizliğin doğurduğu fanatizm - Fanatizmin doğurduğu şiddet


"Milliyetçilik harita üzerinde kabaca sınırlar çizmeden önce, bireyler arasında görünmez ve acı verici sınırlar çizer." François Georgeon (Osmanlı - Türk Modernleşmesi>

Öncelikle Zerdüşt arkadaşımıza hoş geldin diyor ve bu blogda buyuracaklarını şimdiden merakla beklediğimi iletmek istiyorum. İlk yazısında da haftanın üzücü ama örtbas etmek yerine üzerine cesaretle konuşulması gereken Bursaspor - Diyarbakır maçındaki olaylara değinmiş. Ben de bu yazıdan yola çıkarak futbol fanatizminin nedenleri ve doğurabileceği sonuçlar üzerine bir yazı yazmaya karar verdim. Bu blogda politikanın mümkün olduğu kadar az konuşulmasından yanayım; ancak bu konunun es geçilemeyecek yanları olduğu da açık.

Başlamadan önce fanatizmin doğuşuna neden olan kimlik sorununu tanımlayalım. Kimlik bulma sorunu temelde bir varoluş sorunudur. Varoluşu da insanların yaşamını sürdürmek için kendine çizdiği geçerli ve anlamlı yol olarak ifade edebiliriz. İnsanların kimlik kazanma süreçleri okullarla, kültür-sanat faaliyetleriyle yürütülür; ancak insanın varoluşuna anlam kazandırması ancak yaratmak - üretmekle mümkündür.Yeni yapıtlar üreten sanatçılar, buluşlara imza atan bilim adamları, emek harcayan ve bunun karşılığını alan çeşitli meslek gruplarından insanlar ve işçiler, ürün yetiştiren tarım işçileri ve çiftçiler yaptıkları işlerle kendi varoluşlarına anlam katarlar; ancak yapılan iş tek başına yeterli değildir. Ne yazık ki ülkemiz insanların kimlik kazanma arayışlarına cevap veren bir eğitim sistemine sahip değil. Okullarda kimlik kazanamayan insanlarımız da kendilerini yalnızca nüfus cüzdanında yazanlar üzerinden tanımlayabiliyorlar (Ben erkeğim, Türküm, Müslümanım, Sivaslıyım vb.). Eğitimin insanlara kazandırması gereken bu kavramların altını doldurmak; ancak bu başarılamayınca bu kimlik ögeleri "biz" üzerinden değil, diğerleri üzerinden yapılabiliyor. Örneğin "Türk kimdir?" sorusunun cevabı "Yunanlılardan, Kürtlerden nefret eden" olarak verilebiliyor. Böyle dar bir tanımla, örneğin Türk dilinin ve dolayısıyla kimliğinin gelecek nesillere en güzel örnekleriyle aktarılmasını sağlayan Yaşar Kemal, Nazım Hikmet gibi isimler hain ilan edilebiliyor. Yine buna benzer bir örnek olarak İstanbul'da yaşayan insanlara "Nerelisin?" diye sorulduğunda İstanbul cevabını almak mümkün değilken, bütün yurt çapında İstanbul takımlarının seyirci kitlesinin ezici bir çoğunluğa sahip olması gösterilebilir.

Futbol fanatizmi de ülkenin yaşadığı kimlik(sizlik) bunalımının sonuçlarından biri. Aidiyet duygusunu futbolda yoğun olarak yaşayan kitleler, kimliksizliğin sonucu olarak bu aidiyeti yalnızca erkeklik veya milliyetçilik kavramlarının üzerinden tanımlayabiliyorlar. Böylece erkekliğin olmazsa olmaz koşulu yenmek, üstün gelmek haline geliyor. Bir erkeğin mağlup olması düşünülemez bir kavram olduğu için de yenilgilerin yarattığı kimlik bunalımının üzerinden hakemlerin ve rakiplerin cinsiyetleri sorgulanarak geliniyor. Bu fanatizmin yarattığı körlükten faydalanmak isteyenler de fanatizmi sanki sevginin bir üst boyutuymuş gibi tanıtarak ona olumlu bir anlam kazandırıyor. Ülkenin en çok satan spor gazetesinin isminin "Fanatik" olması oldukça manidar. Halbuki fanatik insan kendi düşünce alanını yalnızca ait olduğunu düşündüğü kavramla sınırlayan insandır. Rakipler ve karşıt düşünceleri savunanlar;bu düşünce alanında yer almadıkları için her türlü muameleyi görmeyi hak ederler; onlara küfür edilebilir, dövülebilir ve hatta öldürülebilirler. İki Leeds'li taraftarın öldürüldüğü Leeds United maçından sonra Star gazetesinde "Sokakta da sahada da TWO size" başlığı atılması fanatizmin şiddeti nasıl meşrulaştırıldığını göstermektedir.

Bütün bunlardan hareketle Bursa - Diyarbakır maçında yaşanan olayların hasıraltı edilmesinin sorunların daha da büyümesinden başka hiçbir işe yaramayacağını söylemek isterim. "Üç beş çapulcu" diyerek geçiştirilemeyecek bu olay, insanların kimliklerini diğerlerini yok sayarak üretme çabasının toplumu ne kadar vahim noktalara getirdiğini göstermektedir. Bir ilin bütün insanlarının bir terör örgütüne mensup olduğunun düşünülmesi yalnızca bu insanları yok sayarak, düşünce alanının dışında tutarak mümkün olabilir. Unutmamak gerekir ki bu yok sayma durumu gerçek "üç beş çapulcu" olan teröristlerin yaratabileceği tehdidin kat be kat üstündedir.
Kaynak:
Fanatizm: Ya Bizdensin ya Öteki - Cogito dergisi 53. Sayı

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Merhaba arkadaşlar, blogunuz hayırlı olsun. Konuya dönersek , Bursa-Diyarbakır maçındaki olayların ülkenin son zamanlardaki iklimiyle de ilgili olduğunu düşünüyorum. Yıllardır “terör örgütü” Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi olamaz, herhangi bir siyasi parti neyi savunursa savunsun hangi ideolojiyi benimserse benimsesin şiddeti , “ insan öldürmeyi” hiçbir şekilde meşru gösteremez, dendi. Bugün gelinen noktada terör örgütünün meşrutiyetinin hayli arttığı gözlenmekte , yıllarca insanların öldürülmesi için emir verenlerin , mayın döşettirenlerin , bombalı eylem yaptıranların , Türkiye’nin barışını sağlayacağı düşünülmektedir. PKK ve DTP çizgisinin kendilerinin Kürt vatandaşların tek temsilcileri oldukları yönündeki söylemleri adeta kabul edilir konuma gelmiş, bölge halkı bu çizgiye mahkum edilmiştir. Böylelikle Kürt vatandaşların hepsinin PKK sempatizanı , destekçisi olduğu yönündeki çok yanlış, kabaca değerlendirmeler ortaya çıkmıştır. Fikrimce, Bursa - Diyarbakır maçındaki olayların nedenlerinden biri de budur . Bütün bu yazdıklarımı olayları meşru gösterme amacıyla yazmadım. Benim yapmak istediğim kendimce bir durum değerlendirmesi yapmaktır. Sahadaki olaylara tekrar dönersek, bu tür tepkilerin PKK ‘ye fayda sağlamaktan , yaratılmak istenen Kürt-Türk çatışmasına zemin hazırlamaktan başka bir işe yaramadığı açıktır. Kimsenin bütün bir bölge halkını mahkum etmeye, aşağılamaya hakkı yoktur. Yıllardır sağlanmaya çalışılan ayrışmanın ancak insanlar arasındaki duygusal kopuşlarla gerçekleşeceği görülmelidir.