28 Ekim 2009 Çarşamba

Haftanın Notları #2: Hoşgeldin NBA


  • Dün akşam itibariyle NBA yeni sezonu başladı ve bizlere de üzerine geyik yapmak için yeni bir konu açılmış oldu. LeBron, Kobe gibi adamlar varken kariyerinin sonuna gelmiş bu iki adamın fotğrafının burada ne işi var diye sorabilirsiniz. Hemen açıklayayım. Bu sezonun başlangıcında şampiyonluk için beş takımın ismi ön plana çıkıyor. Zaten bu beş takım son üç yılın final maçlarında boy gösteren takımlar. Bana kalırsa Lakers (Gasol), Celtics (Garnett) ve Magic (Howard) önemli uzunlarının varlığıyla bir adım öne çıkıyorlar. Bugüne kadar NBA tarihinde pota altından skor üretebilen uzunu olmadan şampiyonluk yaşayan yalnızca iki takım var: Golden State Warriors (1975 - Rick Barry'li kadro) ve Chicago Bulls ( 1991,1992,1993,1996,1997,1998 - Majesteleri Michael Jordan ve Pippen'lı efsane takım). Bu takımların hemen altında yer alan San Antonio ve Cleveland'ın kaderleri ise fotoğraftaki iki efsane uzunun sağlık ve form durumlarına bağlı. Jordan sonrası dönem olan 1999-2007 yılları arasındaki her finalde Duncan veya Shaq'in liderliğindeki takımlardan biri vardı ve bu takımlar 9 finalin 8'inde şampiyonluğa ulaştı. 4 kez Duncan'lı Spurs, 3 kez Lakers ve bir kez de Miami'de olmak üzere 4 kez de Shaq'ın takımları şampiyon oldu. Bu fotoğrafla hem benim NBA maçlarını takip etmeye başladığım yılları bir kez daha anmak hem de şampiyonluk yolunda uzunların önemini vurgulamak istedim. Nasıl olsa Kobe, LeBron, Howard gibi isimlerin fotoğraflarını sezon içinde sıkça koyacağız.




  • Geçen hafta yazamadık ama blog kayıtlarına geçmesinde fayda var: F1'de şampiyonluğu Brawn GP'de yarışan Jenson Button kazandı. Kariyerinin başlangıcında Williams'dayken yetenek vaad eden bir genç olarak gösterilen Jenson Button, 2003 yılında Benetton Renault'daki koltuğunu Alonso'ya kaybettikten sonra düşüşe geçti. Aynı yıl BAR takımına geçen Button yıllar içinde istikrarsız bir grafik sergiledi ve İnglilizlerin heyecanla beklediği yeni F1 yıldızı olma konumunu da Lewis Hamilton'a kaybetti. (Zaten kendisi adına üretilen "push the button" yazılı tişörtlerden ne kadar tırt bir takıma gittiğini anlamalıydı). Bütün bu nedenlerle yukarıda Hamilton'ı geride bıraktığı fotoğraf oldukça anlamlı Button için. Vaktiyle BAR takımı satın alan ancak istediği hedeflere ulaşamayan Honda takımı kapatma kararı aldığında takımı devralan Ross Brawn'ın başlattığı devrim Button'ın da kariyerinin dönüm noktası oldu. Henüz ilk sezonunda Brawn GP takımlar şampiyonasını kazanırken, Button da takım arkadaşı Barrichello ile girdiği şampiyonluk yarışından da galip ayrıldı ve kariyerinin 9. sezonunda beklenmedik bir şampiyonluğa ulaştı. İngilizler'de Schumacher sonrası dönemde F1 rüzgarını kendi lehlerine çevirmeye başardılar diyebiliriz. Bakalım bu sezon kırmızı giyecek olan Alonso, şampiyonluğun adresini değiştirebilecek mi?



  • Amerikan Basketbol Ligi'nin yanı sıra TBL'de start aldı; ancak zamanında taraftar gelsin diye Ülker'in basketbol şubesini kapatıp 3 büyüklere destek olmasının basketbol dünyasına verdiği zararları sezon başında gördük. Basketbol maçlarına basketbol bilen seyirci yerine yalnızca futboldan anlayan (onu da ne kadar anladıkları şüpheli) ve kulübü desteklemek için gelen seyirci ve yönetim analyışı öncelikle geçen sezon sonunda ilk defa şampiyon olan takımın meydan dayağı yemesine sebebiyet verdi, bu sezon başında da Türk basketbolunu yıllardır görmediği çirkin tartışmaların odağı haline getirdi. Aziz Yıldırım kalkıp 30 yıldır Türk basketbolunun temel direği olan Efes Pilsen kulübüne "basketbola ne hizmetleri var ki" diyebilecek kadar ileri gitti. Hem de ironik biçimde kendi takımında altyapısından yetişen bir oyuncuyu (Semih - Ülker'den gelen oyuncuları saymıyorum) ve Efes altyapısından yetişen iki oyuncuyu (Ömer ve Mirsad) bulundurmaktayken. Bununla da yetinmeyip yıllardır hem milli takımda hem de Ülker ve Efes'te oynadığı yürekten oyun ve beyefendi kişilğiyle (ayrıca da Ted Kolejliler'den yetişmiştir, onun için laf ettirmem) sembol olmuş Kerem Gönlüm'ü ve bütün Efes takımını kasten doping yapmakla suçladı ve Cumhurbaşakanlığı Kupası finalinde taraftarlar "5 mg" yazılı pankartlar açtı. Kerem'in kasten doping yaptığına asla inanmamakla birlikte, bulunan yasaklı maddeden dolayı cezasını da zaten federasyonun vereceği ortadayken, "rakibimin açığını buldum ya bırakmayayım, saygıyı ve hoşgörüyü boşver" diyen bu kulüp anlayışını Fenerbahçe'ye yakıştıramasam da Aziz Yıldırım'a pekala yakıştırdım. İki yıl önce Ülker kulübü varken ve Ermal kelliğe karşı kullandığı ilaçta yasak madde bulunması nedeniyle ceza alırken yaşananlarda Ülker'in tartışmalara katılmadığı zamanları, milli oyunculara ve kulüplere saygı duyulduğu günleri hatırladığımda üzülmeden yapamıyorum. Bu tartışmalardan sonra anladım ki Efes Pilsen Türk basketbolunun son kalesi konumunda, olur da şubeyi kapatmaya karar verirlerse Türk basketbolu da aynı futbol gibi kısır çekişmelerin doldurduğu çirkin düzene teslim olacak ve başarılı sporcular ve kadrolar yetiştirmemiz de hayal olacak. Fotoğraftaki arkadaşların da bir zahmet tribünleri gerçek basketbolseverlere bırakmasını diliyorum. Futbol sahalarında istedikleri gibi hakemlerin kafasını yarıp dilediklerine küfür edebilirler, burası onun yeri değil. Diğer kulüplerin taraftarları (GS, BJK) da zaten salonlara rakip takımlara küfür edebilecekleri derbi maçları dışında uğramıyorlar. Ülker'in bu hamlesi basketbola ne kattı, ben anlayabilmiş değilim.




Hiç yorum yok: