19 Ekim 2009 Pazartesi

10'da 9


Julio Cesar'ın 90+4'te taktığı golün canımı pek de sıktığını söyleyemem. Aksine, maç 1-1 sona erseydi dinlemek zorunda kalacağımız "Gaziantep deplasmanından alınan 1 puan her zaman iyidir. Ayrıca hala ligdeki tek namağlup takımız." gibi laf öbeklerinden bizi kurtardığı için Julio Cesar'a müteşekkirim. Yıldırım Demirören'in kapıyı 10 milyon Euro'dan açacağı söylenen, yaklaşık 3.14 Alex gücündeki bu aslan parçasının önümüzdeki sezon Beşiktaş tribünlerinin zevkle izleyeceği bir futbolcu olacağından hiç şüphem yok.

Fenerbahçe'nin 8 maçlık galibiyet serisi bu maçla birlikte sona erdi. İlk 7 maçtaki rezalet ötesi futbolun ardından takımın geçen hafta Gençlerbirliği karşısında sergilediği derli toplu oyun umut vericiydi. Maalesef Kazım'ın cezası sona erdi ve Mehmet Topuz - Gökhan ikilisinin çok daha iyi kullandığı sağ kanat yine felç oldu. Bugüne kadar Fenerbahçe yararına yaptığı en olumlu hareketin Aragones'e "fuck off" çekerek duygularımıza tercüman olmak olan bu futbolcunun bu kadar süre bulmasının ardında yatan nedenin birkaç hafta önce Fenerbahçe seyircisi tarafından gördüğü tepki olduğunu düşünüyorum. Daum, Kazım'ı sürekli ilk 11'de başlatarak ve etkisiz oyununa rağmen 70-80 dakika boyunca oyundan çıkarmayarak aslında şunu demek istiyor: "Merhaba, ben 'Dahi' Daum. Görevim, bu takımda iplerin bende olduğunu hepinize göstermektir. Ne yapmam gerektiğini bana dikte edenlere inat, söylediklerinin tam tersini yapacağım. Bu uğurda takımı şampiyonluktan etmek başta olmak üzere, Fenerbahçe'ye her türlü bedeli ödetmeye hazırım." Kanımca, Alman disiplininin (bu sözcük çiftini Daum'la aynı cümlede kullanmasam çatlardım) bir uzantısı olan bu mastürbatif yaklaşımın bir diğer tezahürü de Özer'in bugüne dek forma şansı bulamaması. İyileşmesinin üzerinden haftalar geçmesine rağmen, sahaya girdiğinde sıradan bir oyuncudan farkını hemen belli eden, topla buluşması, hareketliliği ile beni heyecanlandıran bu dev potansiyelli futbolcunun, Alex'in oynamadığı ve takımın yaratıcılığının yerlerde süründüğü bir maçın ancak son 5 dakikasında oyuna girmesinin mantıklı bir açıklamasını arıyorum. Bulabildiğim tek neden, bu oyuncunun oynaması gerekliliğinin medyada sayısız kez dile getirilmiş olması. Daum, bir şeyler kanıtlamak uğruna bu adamı kulübeye mahkum etmeye devam ettikçe, böylesine parlak bir yeteneğin kaybolmasından endişe ediyorum.

Maça geri dönelim. Milli maç arasında çok sayıda oyuncu haşat oldu. Güiza ve Lugano yurtdışında, Alex antrenmanda sakatlandı. Dos Santos dinlendirilmek uğruna kenarda başladı, son 15 dakikada oyuna girdiğinde ise ölü gibiydi. Gökhan (kısmen Kazım yüzünden de olsa) kötüydü. Stoper ikilisini oluşturan Bilica ve Önder göze batacak hatalar yapmadılar, devamlı topu şişirmelerine alıştık zaten. Semih, bir kafa golü atmasına rağmen çok kötüydü, sırtı kaleye dönükken kendisine atılan bütün toplar adeta bir duvardan döndü; ilerleyen dakikalarda Gaziantep'in baskısıyla bunalan takımın nefes alamamasının başlıca nedeniydi. Vederson, Mehmet Topuz, Emre ve Cristian takımın en iyileriydi. İkinci yarıda bu oyuncuların performansı düşünce Fenerbahçe oyunun kontrolünü kaybetti. Fizik gücü 0'a soldan yaklaşan takımın 76. dakikaya kadar oyuncu değiştirmemesi sonun başlangıcı oldu. Tabii Daum da haklı; bu kadar dökülen bir takımı neresinden tutup da düzeltsin? Gökhan yerine Bekir'i almak da kötü sonuç veren bir tercih oldu, Bekir önce altıpastan Z sırasına (cidden var mı bu sıra?) bir orta yaparak takımı 2. golden etti, üzerine de kaçırdığı adamı düşürerek Julio Cesar'ın jeneriklik golünü hazırladı. Gökhan yerine Mehmet Topuz'u çekerek ileriye yeni bir oyuncu almak daha isabetli olabilirdi.

Ayrı bir paragrafı hak eden (daha çok "sen iyi bir dayağı hak ettin"deki "hak etmek" gibi) oyuncu ise Roberto Carlos. Yanında "Unh" mu yazıyor yoksa "Slt" mi emin değilim; ama devre arasında gideceğini defalarca açıklayan bu adamın oynatılmasının artık Fenerbahçe'ye zarar verdiğine inanıyorum. Boşalttığı yerde savunmanın verdiği açıklar iyice göze batmaya başladı. Bilica bu adamın arkasını toplayacak diye heba olmaya başladı, savunma sürekli dengesiz yakalanıyor, Bilica Carlos'un kanadını savunurken ceza sahasına gelen hava toplarını Gökhan karşılamak zorunda kalıyor, böyle olduğunda Fenerbahçe savunması adeta bir sirki andırıyor. Sol kanadı Dos Santos - Vederson (Özer?) ikilisiyle kurmak bizim için daha hayırlı olacaktır.

Neyse. Yazımı sonlandırırk... Ne?! Haftaya Galatasaray maçı mı var? Ne kadar garip, üzerimdeki karamsarlık bir anda uçtu gitti! Yaralarımızı sarmak için bulunmaz fırsat - Mor formaları yakından görmenin zamanı gelmişti...

Hiç yorum yok: