15 Ekim 2009 Perşembe

II. Terim Dönemi Bölüm 2 - Imperatore Strikes Back


Fatih Terim olaylı İsviçre maçları sonrasında hem söylemlerinde hem de kadro seçiminde değişikliklere gitti. Motivasyon yöntemi olarak dıştan değil içten düşman göstermeyi (özellikle medya) hedef seçen Terim, kadronun da Hakan Şükür, Necati Ateş, Serhat Akın gibi isimlerle fazla yol alamayacağını sezdi ve yeni bir milli takım oluşturmak için kolları sıvadı; ancak o bunu farkedene kadar milli takım yine saç baş yolduran bir eleme performansına imza atarak son iki maç öncesi Norveç'in 2 puan gerisinde düşmeyi başardı, hem de grup lideri Yunanistan'ı Atina'da 4-1 gibi flaş bir skorla yenmesine karşın. Başardı diyorum; çünkü Moldova ile 1-1, Malta ile de 2-2 berabere kalarak 4 puan kaybetmek gerçekten yapılması zor bir iş.

Bu noktada Fatih Terim'in risk almayı seven anlayışı devreye girdi ve henüz Fenerbahçe kadrosunda yer bulmakta zorlanan Semih ve Gökhan Gönül kritik Norveç maçı öncesi kadroya alındı. Maçın kilidini açan goller Nihat ve Emre'nin ayaklarından gelse de, bu seçimler milli takıma iki oyuncu daha kazandırdı, ve oyuncuların Fenerbahçe'deki yerlerini de sağlamlaştırdı. Fatih Terim'in milli takımın başındayken uyguladığı en önemli politika bence bu oyuncu seçimleriydi. Semih Şentürk, Gökhan Gönül, Servet Çetin, Arda Turan, Hakan Balta, Mehmet Topal, Volkan Demirel gibi pek çok isme kulüp takımlarında henüz güvenilmezken milli takıma çağırıp sürekli forma verdi ve bu oyuncuların kulüp takımlarında da kalıcı olmalarını sağladı. Bu politikasını son Ermenistan maçında Ceyhun Gülselam, İsmail Köybaşı gibi isimlere şans vererek devam ettirmekteydi, eğer yukarıda saydığım oyuncuların milli takıma çağırıldıkları zamanki durumlarını unutanlar olduysa bu iki yakın örnek daha analşılır olacaktır.

Ne yazık ki bu ileri görüşlü oyuncu seçimlerinin yanında "senin oyuncun benim oyuncum" politikası da devam etti ve Gökhan Zan'dan daha kaliteli bir defans olan İbrahim Toraman, ve Almanya'dan oyuncu kapma yarışında kendi elimizi zayıflatan bir karar olarak Yıldıray (Tümer Metin tercih edilen isim oldu) milli takıma alınmadı. Euro 2008'e de Fatih Terim'in oyuncularından oluşan bir kadro ile gittik. Bu arada Fatih Terim turnuva öncesi tavırlarını da değiştirerek Euro 2008 öncesi yapılan kampta eşiyle birlikte sempatik tavırlar sergiledi.



Fatih Terim Euro 2008'in ilk maçında Portekiz karşısına şu kadroyla çıkmayı tercih etti:

Volkan
Hamit-Gökhan Zan- Servet-Hakan Balta
Aurelio - Emre
Mevlüt- Tuncay- Kazım
Nihat

Bu kadroda, 2005'teki 4-2'lik meşhur Türkiye - İsviçre maçına çıkan kadroda bulunan yalnızca 4 oyuncu ( Volkan, Hamit, Emre, Tuncay) vardı. Nihat dışındaki bütün isimler Fatih Terim'in milli takıma yerleştirdiği isimlerdi Ersun Yanal söylediğinde dalga geçilen Aurelio'yu Türk yapma çözümü de Fatih Terim döneminde gerçekleştirildi ve milli takım gerçek bir ön liberoya kavuştu. İlk maçta etkisiz ve pas alışverişi yapmaktan yoksun bir futbol sergileyen milli takım Portekiz'e 2-0 mağlup oldu. Bir sonraki İsviçre maçına Tümer, Arda ve Gökdeniz takımın pas yapması için ilk 11'e alındı; ancak sorunlar çözülmedi ve milli takım ilk yarıyı 1-0 yenik kapattı. Fatih Terim bu oyunu karşı alana yıkmak için pas yapma fikrinden vazgeçip ikinci santrafor Semih'i oyuna aldı ve oyunun kilidini açtı. Semih'in kafasının yanına son dakikada eklenen Arda'nın golüyle İsviçre'yi 2-1 mağlup etmeyi başardık. İki yıl önce gergin bir atmosfer yaratıp 4 santraforlu bir sistemle İsviçre'yi geçmeye çalışan Fatih Terim, değişiklikten vazgeçmeyen anlayışıyla İsviçre'yi geçmeyi başardı. Benzer bir maçı Çek Cumhuriyeti karşısında da gördük, Hırvatistan maçının ilk 90 dakikasında Hırvatları kilitlemesinde de. Akılda kalan mucizevi 30'ar saniyelik anları esas akılda kalanları oluştursa da, bu turnuvada her maça doğrudan taktiksel değişikliklerle müdahale etmeyi başaran, maçları iyi okuyan ve formunun zirvesinde bir Fatih Terim vardı. Bunun karşılığını da turnuvanın basında en çok yer alan teknik direktörü olarak aldı - Imperatore yine Avrupa basınının manşetlerindeydi. Herhalde Euro 2008'i Fatih Terim'siz düşünebilen bir futbolsever yoktur.

Euro 2008 sonrasında ise 2010 elemelerine konsantre olamadı milli takım. Sanki hala 2008'in o inanılmaz anları yaşanmaktaydı, bu elemeler de formaliteden ibaretti. İspanya ile de sanki grup maçı değil de şampiyonluk maçına çıkacaktık. İşlerin böyle olmadığını, İspanya maçlarının sonunda Bosna ile aradaki 4 puan farkı görünce anlayabildik, stresli gittiğimiz Bosna deplasmanından da iyi sonuçla ayrılamayınca bir Dünya Kupası'nı daha kaçırdık, ne yazık ki. Bu dönemdeki ilginç bir detay da tarihimizde hep kötü sonuçlar aldığımız hazırlık maçlarında gösterdiğimiz iyi performans ve alınan etkileyici sonuçlar oldu, ama bunlar tabii ki bir işe yaramadı. (Ukrayna'yı deplasmanda 3-0 ve Avusturya'yı yine deplasmanda 4-2 yendiğimiz maçlarda takım son zamanların en iyi topunu oynadı)

2. Terim dönemini bütün yanlarıyla ele aldıktan sonra Fatih Terim'e Euro 2008'de yaşattığı güzel günler için içtenlikle teşekkür edememek canımı sıkıyor. Bu dönemin başında işlediği suçun cezasını görmemiş olması vicdanımı rahatsız eden; çünkü agresif davranışları bu ülkenin değerlerini temsil etmekle yükümlü olduğu mevkiye yakışmadı ve meşhur İsviçre maçı bütün ülkenin imajını zedeledi.

Hiç yorum yok: