4 Ekim 2009 Pazar

Yeter!


Yıldırım Demirören'in bu "görmemişin kupası olmuş" pozu Beşiktaş başkanlığına ne kadar yakışmadığının ispatı aslında. Beşiktaş'ın sporcularını ödüllendirmek üzere kullanılması gereken Beşiktaş dergisi kapağını, futbolda kazanılan kupaların yanına garnitür olarak sunulan amatör branşlar ve özensizce yerleştirilmiş bir sürü kupa ile işgal etmekte Beşiktaş başkanı. Bu kulübün (tıpkı diğer iki büyük kulüp gibi) profesyonel dönemden çok önce kazanılmış değerlerini simgeleyen "büyük" sıfatını kavrayamayan ve bu büyüklüğü yalnızca kazanılan kupalara indirgeyen, bu nedenle de Beşiktaş'ın başkanlık koltuğunu hak etmeyen bir isim Yıldırım Demirören. Onun dönemi öncesine kadar Beşiktaş'ın, 3 büyükler tanımlamasının içinde ama diğer büyüklerden farklı, kendine has bir duruşu olan ve bu duruşuyla sempati yaratan bir takım havası vardı.

Bugün kendisine sorsanız "O kadar para harcadım, bu taraftarın da beni sevmesi gerekir." diyecektir muhtemelen. Ama ben parası çok olan başkan değil, gerçekten Beşiktaşlı durşu olan, yani anlamsız sözler etmeyen, söylediği sözün de arkasında durabilen (bkz. "Sivas maçında sahaya paf takımıyla çıkacağız" açıklaması); önceliğini para saçarak yaptığı transferlerle gündeme gelmeye çalışmak olarak değil, özkaynağına yatırım yaparak kendi efsanelerini yaratmak olarak belirlemiş; Fenerbahçe veya Galatasaray başkanlarıyla polemiğe girmeyen, kendi üslubu olan bir Beşiktaş başkanı görmek istiyorum.

Yukarıda tarif ettiğim özellikler pek çok kişide Süleyman Seba'nın tavırları olarak hatırlanacaktır. Onun döneminde Beşiktaş, altyapısından yetiştirdiği oyuncularla yakaladığı başarılar ve oyuncularının çirkeflikten uzak, 'fair' oyun anlayışıyla tüm Türkiye'nin takdirini toplarken, farklı duruşuyla da saygın bir kimlik elde etmişti; bunun sonucunda da profesyonel döneminin en başarılı sezonlarını yaşamıştı. Not düşmekte fayda var: Beşiktaş Süleyman Seba döneminde 5 lig, 4 kupa, 4 cumhurbaşkanlığı kupası, 2 başbakanlık kupası ve 6 TSYD kupası olmak üzere toplam 21 kupa kazanmıştı; ancak Seba hiç bir zaman Demirören gibi kupalarla poz vermeyi düşünmeyerek, şampiyonluk fotoğraflarında kupalar için ter akıtan sporcularının yer almasını sağlamıştı. Seba döneminde oluşturulan efsane kadrodaki tam 10 isim Beşiktaş adına 250'den fazla lig maçına çıktı ve hepsi kulübün sembol oyuncuları haline geldi. Demirören yönetiminde şampiyon olan Beşiktaş'ın şampiyonluk kupasını ise ligde Beşiktaş'la 100 maça dahi çıkmamış olan bir Arjantinli (Delgado) ile bir Brezilyalı (Nobre) kaldırdı; çünkü kulübün sembol olmaya aday iki İbrahim'i terlik kavgası nedeniyle kaptanlıktan alınmıştı ve koca takımda altyapıdan gelen ve kaptanlık bandını taşıyacak nitelikte bir isim bile yoktu. Beşiktaş değerlerine sahip çıkan insanları rahatsız eden tablo bu işte: 10 sembol oyuncudan 0 (yazıyla sıfır) sembol oyuncuya.

Benim Fenerbahçelileşme süreci olarak gördüğüm bu parayla saadet arama geleneği Beşiktaş'ı dünkü Denizli maçında yaşanan olaylara kadar getirdi. Fenerbahçeliler yanlış anlamasın, bu Fenerbahçe'nin yıllar içinde oluşmuş futbol geleneğidir ve kulüp geleneklerinin iyisi kötüsü olmaz (örneğin Real Madrid'de bu geleneği izleyen bir kulüptür, bu nedenle yaz dönemi çok para harcayacağını öngörmek zor değildi); yalnızca bir kulübün anlayışı diğer kulüplere uygulandığı zaman bir kan uyuşmazlığı ortaya çıktı ve bu beni ve pek çok Beşiktaşlıyı rahatsız etti.

Son olarak Rüştü'ye yapılanlara değinmek istiyorum. Rüştü'nün yaptığı hatalar kesinlikle 90 dakika yuhalanmasını gerektirecek cinsten değildi. Geçen yazımda da belirtmiştim, geçen yılki şampiyonluğun kilit isimlerinden biriydi Rüştü, özellikle yabancı kontenjanının kaleci için kullanılmamasıyla bir ofansif oyuncu daha kullanmasını sağladı Beşiktaş'ın. Kaldı ki Rüştü Beşiktaş tarihinin milli takıma en az 3 kez kaptanlık yapan yalnızca 4 isminden biri ve 10 yıl sonra milli takıma bir Beşiktaşlı'nın kaptan olmasını sağlayarak da kulübü onurlandıran bir isim.

Hiç yorum yok: