29 Kasım 2010 Pazartesi

Galatasaray 1-2 Beşiktaş: Unutamadıklarım


Ali Sami Yen'de 6 yıldır puan dahi alamayan Beşiktaş'ın bu şanssızlığını "Ali Sami Yen'deki son derbi" başlığı altında incelenen maçta kırması, Beşiktaşlılarca hoş bir tebessümle, Galatasaraylılarca da bir parça buruklukla hatırlanacak kuşkusuz. Hatırlamak demişken, maçın sonunda Cenk Gönen'in "Nietzsche'nin bir sözü vardır" diye başlayan açıklaması sanıyorum bu maçtan en uzun süre hafızamda kalacak olan ayrıntıdır. Alıntı yaptığı cümlenin "Unutan iyileşir" olmasının bu duruma ironi kattığının farkındayım ve yazının geri kalanını da bu ironinin üzerine kurdum; ama önce bütün medya görevlilerini Cenk ile acilen bir söyleşi yapmaya davet ediyorum. Her oyuncu saha içinde yaptıklarıyla büyür; ama yalnızca bazıları kişiliği ile efsane olur. Cenk, efsaneliğe doğru giden uzun mu uzun yolda dün hem saha içinde hem de saha dışında ilk adımını attı, bunu görmeden geçmek olmazdı.

Yazımın geri kalanını derbinin bana hatırlattıkları üzerine kurduğumdan bahsetmiştim, şimdi bu anıları notlar halinde aktarıyorum.

- Öncelikle Cenk Gönen'in Pino'yla karşı karşıya kaldığı pozisyonda ayakta kalması bana, 2000'lerde Beşiktaş formasını giyen en iyi kaleci olan Oscar Cordoba'yı hatırlattı. Böyle bire bir pozisyonlarda hemen yatmaz ve rakibi hataya zorlardı Kolombiyalı eldivenimiz. 2005-06 sezonunda Hasan Kabze'nin inanılmaz golü nedeniyle suçlanıp gitmesini bir türlü unutamadım.

- Guti'nin golden sonraki gülüşü bana Sergen Yalçın'ın meşhur "Sergen attı şampiyonluk geldi" golünüden sonraki içten gülüşünü hatırlattı. Guti dün akşam, geçen yıl kaybettiğimiz Fenerbahçe maçından sonra yazdığım yazıda geçen büyük maçların sonuçlarını maçın ağırlığını kaldırabilen yıldızların belirleyeceği iddiamı destekleyen güzel bir örnek verdi. Guti'nin yaptığı asistin benzerlerini kepçe kulaklı efsane de az yapmamıştı. Sergen zaten büyük maçları alma becerisini bizlere yıllar yılı Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarında göstermiştir. Onun da hayatımda ilk defa stadyumda izlediğim ve 1996-97 sezonunun son maçı olan Ankaragücü maçının ardından 5 yıl siyah-beyazlı formadan uzak kalmasını unutamam.


- 8 yıl sonra Ali Sami Yen'de alınan galibiyet ister istemez İbrahim Üzülmez'in sağ ayağıyla attığı golü hatırlattı. Efsanevi yüzüncü yıl kadrosundan bize miras kalan son isim Deli İbrahim. o gün Ali Sami Yen'de attığı gole karşın, onun 8 yıl sonra Sergen, İlhan Mansız, Zago, Cordoba, Giunti, Tayfur, Pancu, Nouma gibi bir Beşiktaş efsanesi olacağını söyleseler inanmazdım. 2008-09 şampiyonluğunda Üzülmez'in yerine kupayı Delgado'nun kaldırmasını da unutamam. Mustafa Denizli'nin son maçta kaptanlık bandını kendi elleriyle Üzülmez'in koluna takmasını ve Deli İbo'nun gözyaşlarını unutamayacağım gibi.

- Kewell'ın son dakikada attığı gol, 3 yıl önce bir başka Liverpool efsanesi olan Gerrard'ın İnönü'de son dakikada durumu 2-1'e getiren kafa golünü hatırlattı. Belli ki İngiltere'de top koşturanların bu tip gollere bir yatkınlığı var. Liverpool deyince de neyi hatırladığımı biliyorsunuz zaten. Ama benim o mağlubiyete herkesten bir parça daha fazla üzülmemin nedeni, 2007 yılının yaz aylarında İngiltere'ye gitme şansı bulduğumda Liverpool formasına Gerrard #8 yazdırdığım gün gözlerimde oluşan pırıltıdır. Yıllar yılı İngiltere'de desteklediğim (halen de desteklerim, ayrı mevzu) takımdan bu farkı yemeyi unutamam. 7 yiyin 9 yiyin; ama 8 yemeyin be arkadaş, büyük bir heyecanla aldığım formanın arkasında yazıyor o numara.


- Ali Sami Yen'de bir penaltı golüyle öne geçmemiz bana son yıllarda BJK - GS derbilerinde ne kadar çok penaltı düdüğü çalındığını hatırlattı. Holosko'nun iki yıl önce bu kez penaltıyı yapan isim olması da bu çağrışım da etkili oldu tabii ki. O gün Baros'un iki penaltı golü, önceki iki sezonda da Nonda ve Ümit Karan'ın penaltı golleriyle Galatasaray Ali Sami Yen'de galip gelen taraf olmuştu. Beşiktaş'ın 2003-04 sezonunda iki uyduruk penaltıyla 2-1 kazandığı maç da Ali Aydın'ın son maçı olmuştu.

- Nobre'nin kafayla attığı gol ise bana 2006'da Galatasaray'a karşı Süper Kupa'yı kazandıran golünü hatırlattı. Tigana'yla yola çıktığımız yeni dönemde dünkü İsmail, Ersan ve Cenk gibi yeni yeteneklere benzer şekilde Gökhan Güleç, İbrahim Akın, Burak Yılmaz, Serdar Kurtuluş forma giyiyordu. Şimdi neredeler diye sorası geliyor insanın; ama buraya yazdığıma göre onları da hala unutmamışım.

- Eski Açık'ta açılan pankartlar geçtiğimiz şubat ayı Moist ile birlikte Galatasaray - A. Madrid maçına gidişimizi hatırlattı. İpler üzerinde kaydırılarak açılan Aslan pankartının arkasında beklediğimiz günü hatırlayıp "benim de orada bir anım var" dedim. Forlan'ın "ben santraforum" dediği golü ve sonrasında Nevizade'de otobüs beklerken içilen 35'liği de unutacağımı sanmıyorum.

- Son olarak Cenk'in yaptığı açıklamayla birlikte herkesin hatırladığı bir başka Galatasaray maçı var ki, kalecimiz Fevzi Tuncay'ın o maçta yaptığı hatayı unutup iyileşmesi ne kadar mümkün olur bilmiyorum, zira Beşiktaşlıların ortak hafızasından asla çıkmayacak olan bir şampiyonluk maçıydı.


Anılar geride kalıyor ve hayat devam ediyor, yeni maçlar yeni kahramanlar ve hainler yaratıyor. Bu maç benim anılarımda yurt dışında izlediğim ilk derbi olarak kalacak. Almanya'da yaşayan Türklerin önemli çoğunluğunun Galatasaraylı olduğu gerçeğiyle birlikte dün maçı izlediğim yerde kendimi adeta yurt dışından bir takımı destekliyormuşum gibi hissettim. Bunun da altında 2000'lerin başında Galatasaray'ın başarı kelimesiyle özdeşleşebilen nadir Türk markalarından biri olması yatıyor. Bu örnekten hareketle maç sonu benim aklımdan geçeni Aceto yazmış ve büyük başarıların üzerine oluşan yeni Galatasaray profilinin bu bunalımın altından nasıl kalkacağını merak ettiğini söylemiş. Neyse bu konu için blogda başka bir uzman var, yorumları ona bırakıyorum (Bu arada kendisi hesabı Bank Asya'dan açmış ve oldukça karamsar görünüyor). Beşiktaşın yarışa dönmek için pazar günü oynanacak olan Bursaspor maçında bir şansı daha olacak. Umarım Bobo ve Q7'nin yokluğunda Hz. Guti bizi ilk yarının sonuna kadar yarışta tutmayı başarır.

3 yorum:

moist dedi ki...

Abi uzman falan değilim ya, işin içinden çıkamıyorum. Ben de merakla beklemekteyim yani. Herkes bağırıyor sallasana mendilini diye adnan'a ama, mendili sallayınca bu futbolcu görünümlü manavlar oynamaya mı başlayacak, bilmiyorum. şu halimize bakınca computer architecture çalışır gibi hissediyorum. kafa basmıyor, sıkıntı basıyor.

rijkaard kadrom yetersiz diyince gak guk ediyolardı. yok efendim lucescu ne kadroyla şampiyon yapmışmış. ulan lucescu'nun şampiyon olduğu ligin anadolu takımlarıyla şimdikiler bir mi? birinde yiğitler var, birinde yekta var, volkanı sercanı var. hepsinin peşinden koşuyoruz. üç büyüklerde zamanında iyi işler yapmış adamlar da var. değişen havuzu da koydun mu köpek gibi oynuyo adamlar.

tek dileğim var, sürünsün o rijkaard istifa diye bağıran armutlar. hagi'yi severiz, iyi güzel ama hagi kim abi ya. rijkaard'ı yolladı bu gerizekalılar hala inanılır gibi değil.

bana göre hagi'den önce galatasaray'da değişmemesi gereken tek şey rijkaard'dı. çünkü elbet düzenini oturtacaktı 1-2 senelik oyuncu sirkulasyonundan sonra.
hagi geldikten sonra galatasaray'ın ağzını bağlayıp çöpe atasım geliyo. takımda bir şey iyi olur, ordan yola çıkarak bi çözüm üretmeye girişirsin ama yok, heryer boktan.

ben yönetimin de değişmesine çok sıcak bakmıyorum esasında. bi tek adnan sezgin'in beleş futbolcuları Allah'ın ayetiymiş gibi takıma getirmesi çok saçma. onun dışında misimoviç'e kim itiraz edebilirdi? pino alındığında herkesin tahmini yedek kanat oyuncumuz olacağıydı, takım o palyaçonun üstüne kaldı. cana, insua bence zaten iyi, ilk11'de oynamaları lazım. zaten belli bi ekonomik dengeye getirmeye çalışıyolar takımı. daha fazla para olunca rijkaard'ın istediği oyuncular da alınırdı belki.

haldun üstünel'in tek başına transfer yaptığına inanmıyorum. zaten baros'la keita tuttu bitek. o zaman para vardı, alabildiler. ha tatlı dili vardır, ikna ediyodur orası ayrı. ama para konuşur.

ekonomik olarak da gösterdiğimiz gelişmenin sağda solda dedikodusu çıkan başkan adaylarının sayısıyla doğru orantılı olduğunu düşünüyorum ki özhan canaydın dönemine göre sayısı baya fazla. o yüzden yönetim dursun, bari adam gibi ekonomik bi istikrar olsun diyorum.

ben olsam tugay'ı altyapıya geri yollarım, hagi'ye de 2 yıllık ücretli izin veririm (sırf küslük olmasın diye, hagi candır çünkü), baros'la cana'yı bi kenara ayırırım, kalanına da çok sert bi s*ktr çekerim. ama böyle kolay olmuyo tabi bu işler. ha, bu işleri çözer mi, ona da çözer diyemiyorum.

amaaaaaan hep dert hep tasa be. içtiğimiz rakı bile kederdendi abi, fena mı olurdu eleseydik de öyle içseydik?

bu arada schuster'e de sahip çıkın, belki memleketin vizyonu değişir... hastasıyım kendisinin. "takımın sorunları nasıl çözülür?" "hiç bi fikrim yok". aslan parçası ya. bu gazetecilere bu cevap müstehak. zaten kendisinin rijkaard'dan daha iyi teknik direktör olduğunu iddia etmek gayet makul bi iddia. bari memleket biraz adam görsün.

Yaz Helvası dedi ki...

Abi Barcelona - R.Madrid maçını izleyip geldim, biz iki yıldır burada neden bahsediyoruz diye kendimi sorgulamaya başladım, onun için tavana kadar biriksin boşver. Aralık'ta da keyiften içeriz rakıları.

Schuster demişken zamanında "Barcelona'yı yenmemiz imkansız" dediğini ve kovulduğunu hatırlamakta fayda var, bu akşam o günden beri oynanan 4. Barcelona - Real Madrid maçı, durum ortada. Dediklerine daha dikkatli kulak vermek lazım galiba.

moist dedi ki...

valla barcelona'yı hiç pür dikkat izlememişim, izleyince daha bi asabım bozuldu... barış-ayhan-mustafa... harbiden cinayetmiş bu kadroya rijkaard'ı getirmek. adamlar top göstermiyo bi de üstüne üstlük çok kolaymış gibi gözüküyo dışardan yaptıkları. tık-tık-tık şeklinde herşey.

bu arada maçta beni koparan şey ercan taner ve son dakikalardaki "KRKIIIIC!!! dengeyi kaybetti, dengeyiii...." haykırışları oldu.

bi de volkan'dan lugano'dan bilica'dan beter ramos varmış... burda olsa sağ çıkarmazlardı onu ordan. ronaldo da aynı şekil...