10 Ekim 2010 Pazar
Almanya 3-0 Türkiye: Almanya'dan Yansıyanlar
Bu ağır mağlubiyetin ardından yazıyı yazmak biraz zor geldiğinden dolayı yaşanan gecikme için özür dilerim; ama Almanya'da bu yazıyı yazmanın Türkiye'de yazmaktan daha zor olduğu konusunda bana hak vereceğinizi umuyorum. Maçın üzerinden iki gün geçtiği ve maçın Türkiye'de "Sabri neden sol bek oynar?", "Aurelio'nun neden takımda yedeği yok?", "Almanya doğumlu olsam Hiddink bana da 11'de yer bulur muydu?" gibi sorularla fazlasıyla tartışıldığını bildiğim için daha çok maçın Almanya'daki yansımalarını aktarmak istiyorum.
Burada (Hamburg) iki gündür, başta yukarıdaki Merkel'li fotoğraf olmak üzere Mesut Özil'in fotoğrafları gazetelerin birinci sayfalarını kaplamış durumda. Bild gibi sansasyon seven gazeteler golden sonra sevinmemesini ön plana çıkarırken; Die Welt, Frankfurter A.Z. gibi ciddi gazeteler bu fotoğrafla birlikte Hristiyan Demokrat Cumhurbaşkanı Wulff'un geçtiğimiz günlerde yaptığı "İslam Almanya'ya aittir" açıklaması üzerinden entegrasyon tartışmalarını yürütmekteler. Bu entegrasyon tartışmalarını bir başka yazıda aktaracağımın sözünü verip az buçuk Almancamla die Welt gazetesinin pazar ekindeki maç yorumlarını bloga taşımak istiyorum. Niyetim gazetenin çevirisini yapmaktan çok Almanya'da gündeme taşınanları sizlerle paylaşmak.
Die Welt'in pazar günü spor ekinde bu maça dair iki haber yer alıyor. Birincisi doğrudan maç üzerineyken, ikincisi Almanya Futbol Federasyonu başkanıyla entegrasyon üzerine yapılan bir röportajı içeriyor. Maç üzerine olan haberin başlığı: "Yenilmezliğe doğru giden yolda". Almanlar bize karşı aldıkları bu net galibiyetin ardından eleme grubunu rafa kaldırıp 2012'yi tartışmaya başladılar bile. Maçla ilgili yer alan detaylar Mesut Özil üzerine. Mesut'un "Gol attığıma tabii ki sevindim; ama atalarımın ülkesine olan saygımdan dolayı sevinç gösterisinde bulunmadım." açıklaması hemen her gazetede olduğu gibi die Welt'de de yer alıyor. 40000 kadar Türk taraftarın maça gelip onu dayanılmaz derecede güçlü şekilde ıslıkladığını belirtmeden de geçmiyorlar. Bu maçtaki rahat galibiyette, Dünya kupası'ndaki 4-1'lik İngiltere ve 4-0'lık Arjantin maçlarında kazanılan tecrübenin büyük yeri olduğuna inanıyorlar.
Grup safhasında rahatlayan Almanların kafasında şu an yalnızca tek takım bulunuyor: İspanya. Hedefleri bu genç takımı son iki turnuvada şampiyonluğu elde eden İspanyollar'ın seviyesine çıkarabilmek. Kadro zenginliği ve Schweinsteiger'in yokluğunda kazanılan bu galibiyet onları oldukça umutlandırdı. Ballack'ın Dünya Kupası'na gidememesine karşın gücünden bir şey kaybetmeyen bu takımın Schweinsteiger'siz de kazanması onların her pozisyonda yeterli alternatifleri olduğuna inandırmış. Haklı da sayılırlar; ama istisnai tek isim balık gözlü kahraman Mesut.
23 yaşındaki Khedira ve 21 yaşındaki Mesut, Kroos, Badstuber ve Müller'i ilk 11 oynatarak maçı kazanan Almanlardan bizim de öğrenmemiz gereken şeyler olduğu açık. Kadroya çağrılan 21 oyuncunun 14'ünün 25 yaşın altında olduğu gerçeğine karşın, bu durumu sadece gençleştirmenin başarı getirdiği iddiasıyla yorumlamamak gerekiyor. Özellikle Klose ve Podolski'nin milli takım ve kulüp performansları arasındaki fark, buradaki kenetlenmişlik halinin ve güven hissinin oyunculara yaptığı pozitif katkının önemli bir göstergesi. Bu arada Klose attığı ilk golle ilgili olarak: "Burada biraz şanslıydım. Bayern'de olsa direkten dönüp arkama düşecek olan top burada tam kafama isabet etti" açıklamasını yapmış.
Maç üzerine olan haberi burada noktalayıp federasyon başkanının açıklamalarına geçmek istiyorum. "Göçmen ailelerinden gelen Mesut, Khedira ve Boateng'in milli takımda oynadığını düşündüğümüzde, futbolun entegrasyon için sihirli bir formül bulduğunu söyleyebilir miyiz?" sorusu üzerine başkan Theo Zwanziger bunun sihirden çok futbolun temelindeki takım olma duygusu ile açıklanması gerektiğini söylüyor. Göçmen ailelerinden gelen çocukların hayatlarında fırsat eşitliğine ilk kez futbol oynarken sahip olduklarına vurgu yapmış. Futbolun göçmenlerin entegrasyonunda etkili bir silah olarak kullanılması gerektiğini savunan başkan, çocuklara futbolun kulüplerin yerine okullarda oynatılmasıyla daha çok göçmen çocuğu kazanabileceklerine inanıyor ve önceliği kadın futboluna veriyor. Kadınlar takımındaki Kosova asıllı milli oyuncu Fatmire Bajramaj'ın ağabeyinin desteğiyle babasından gizli olarak futbol oynadığını; şimdi ise babasının kızıyla gurur duyduğunu eklemiş.
Röportaja bu kadar geniş yer vermemin sebebi ise benzer politikaların Türkiye'de de uygulanabileceğini ve bu durumun Sabri'nin sol bek oynamasından daha fazla tartışılması gerektiğini düşünüyor olmam. İnanıyorum ki benzer uygulamalarla kendini Türkiye'ye ispat edebilen kadınlar ve farklı etnik kökenden insanlarla alacağımız galibiyetler bize bu 3-0'lık ağır mağlubiyeti daha kolay unutturacaktır. Bugün girişteki fotoğrafın Almanlara 3-0'lık bir galibiyetin çok ötesinde bir sevinç yarattığını görmem bana bunları daha da fazla inanarak söyletiyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
futbol kalbimizde yaradır oldu abi ya :) ben bile üzüldüm azerbaycan macından sonra ki milli takımla olan alakamı bilirsin :)
Yorum Gönder