16 Ekim 2010 Cumartesi

Yaşayarak Öğrenme


İnternetin yaşamımızı tümüyle kontrol altına aldığı şu günlerde, yaşadığınız yerde ne olup bittiğini anlamak için başvurulacak bir numaralı kaynak hala gazeteler. İnternet sayfalarının yanıp sönen ışıkları, sağdan soldan fırtlayan reklamları arasında konuyu anlama çabası göstermek yerine, sessiz sakin bir vakit bulduğumda bana okuyacağım konuya yoğunlaşma şansı verdiği için ciddi hususlarda her zaman gazeteleri tercih ederim. Almanya'nın doğusu ile batısının yeniden birleştiği 3 Ekim tarihinde cumhurbaşkanı Wulff'un "Artık İslam'da Almanya'ya aittir" sözleri üzerine başlayan tartışmalar da bu ciddi hususların başında geldiği için konuyu Alman gazetelerinden öğrenmeye karar verdim.

Maalesef bu araştırmayı yaparken atladığım bir başka konu vardı ki, o da gazetelerin hiç de tarafsız yayın kuruluşları olmamasıydı. Bu meselenin bana sorun çıkaracağını uçakta yaşadığım bir başka olaydan çıkarmam gerekirdi aslında. Hamburg uçağında yanımda oturan Alman öğretmenin "Hürriyet" Turkish Daily News gazetesini bana gösterip "Hürriyet Kemalist mi yoksa İslamist mi?" diye sormasının ardından, "Aslında ikisi de değil ama İslamcı gazeteler radikal sınırları zorladığı için ister istemez Kemalist sınıfına giriyor; ama hükümet gazetenin patronu Aydın Doğan'ı milyar dolarlık vergi borcuyla korkuttuğu için vs. vs. vs." diye bir açıklama yapmak yerine kısa yoldan "Kemalist" dediğimde, gazetelerin nasıl çeşitlilik gösterebileceklerini de anlamıştım.

Bu diyaloğu Hamburg'a indikten sonra unutmuş olmalıyım ki, geldikten sonra Alman gazetelerinin politik tutumları hakkında bir araştırma yapma gereği görmedim. Almanca kursuna bir sanat haberi götürmem gerektiği vakit yaptığım araştırmada Marilyn Monroe'nun günlükleri ile ilgili bir habere rastladığım için de Die Welt gazetesini satın aldım. Bu tanışıklığın yarattığı sempatiyle de Almanya - Türkiye maçı ve "İslam Almanya'ya aittir" tartışmasını takip etmek için gazetenin pazar sayısını da edindim. Belki Almancam biraz daha iyi olsa kapaktaki haberleri okuyarak gazete hakkında biraz fikir sahibi olabilirdim; ama sınırlı bilgim buna engel oldu. (E peki gazeteyi nasıl okuyorsun diyenler için not: Şu andaki Almanca düzeyim gramer kalıplarını ve cümle kuruluşlarını bilecek düzeyde; ama kelime bilgim sınırlı olduğu için yazılanları sözlük yardımıyla anlıyorum)

Sekiz sütuna manşeti "İslam bize ait mi - yoksa? (Der Islam gehört zu uns - oder?)" şeklinde çıkan gazetenin ilk sayfasını sağcı Alman politikacılarının İslam sözcüğünden duydukları korkunun tezahürleri kaplamış durumda. İktidardaki Hristiyan Demokrat CDU'nun üyesi Volker Bouffier (ki bu şahsın iç sayfada kendisinin bilgi düzeyini gösteren bir röportajı da mevcut) "(İslamiyet'in Almanya'ya ait olması için)Önce İslam modern yaşamla uyumlu olmalı ve 21. yüzyılda laik bir devletin standartlarına erişebilmeli" gibi nereden tutsan elinde kalacak bir açıklama yapmış. İslam kültürünü, Almanya'ya vize almak için gelen 3. dünya ülkesi proleterlerinden ibaret sanan, kendisini de büyük elçiliğin vize memuru ilan eden Bouffier, sanki İslam'ın Almanya'dan kabul görme ihtiyacı varmış gibi bir de İslam'a modern yaşama uyma yükümlülüğü getiriyor. Bir de İslam laik bir devletle uyumlu hale gelmeliymiş. 1937'de Türkiye laik bir devlet haline geldiğinde babalarının kuşağı Yahudi avlamaktan dış gelişmelere pek önem vermemiş olacak ki, Bouffier beyin Türkiye'de laikliğin Almanya'dan önce hayata geçtiğinden haberi yok. Ayrıca gören de sanacak ki laiklik Hristiyan kiliselerinin desteğiyle Avrupa'da kabul gördü. Röportajında sanki engizisyon mahkemelerini Yavuz Sultan Selim kurmuş gibi Hristiyanlık ve Hümanizma'yı aynı cümle içinde rahatlıkla kullanan ve "Tabii Müslümanı da, dinsizi de bizim vatandaşımızdır" diye Tayyipvari bir egemen kültür - alt kültür çatışması yaratan Bouffier'in en büyük hayali vatandaşlık vereceği "öteki" kültüre mensup insanlara yüz soruluk Almanya testi yapmak.

Cumhurbaşkanı Wulff'un açıklamasının uzun versiyonu şu şekilde: " Hristiyanlık şüphesiz Almanya'ya aittir. Yahudilik şüphesiz(!) Almanya'ya aittir. Bu bizim Hristiyan - Yahudi tarihimizden gelmektedir. Ancak, günümüzde İslam'da Almanya'ya aittir." Tayyip Erdoğan bu açıklama hakkında "adam haklı beyler" mealine gelen "Bir gerçeği dile getirmiş" yorumunu yapmış. Ama Almanya'nın sağ görüşlü politikacılarının bu basit gerçeği görmeye dahi tahamülleri yok. CDU'nun din kardeşi CSU'dan Hermann "Kimse buradan İslamı Almanya'ya entegre etmek istediğimiz sonucunu çıkarmasın" açıklamasıyla 21. yüzyıl Nazisi Sarrazin'in korkularını paylaştığını göstermiş.

Bu açıklamalarla sinirim tepeme çıktığı için Bouffier'in röportajının yanındaki papazın açıklamalarını okuyamadım, eminim okusaydım ondan da pek çok özlü söz çıkarırdım. Sözün özü, gazete okumak ciddi iştir. Araştırmadan aldığınız takdirde sinir kriziyle sonuçlanabilecek derecede büyük yan etkileri olabilir. Die Welt'i gönül rahatlığıyla çöpe attıktan sonra Die Zeit'a geçiş yapmak niyetindeyim, umarım beni yanıltmazlar. Yine umarım ki bir daha hayat boyu sağcıların sığ görüşlü yorumlarını okumak zorunda kalmam. İyi haber: Buradaki sağcıların ve statükocuların da bizim ülkemizden zerre kadar farkı yok. Türkiye'nin dışına çıkınca ülkemizin kazanımlarını çok daha iyi görebilirsiniz.

Hiç yorum yok: