8 Mart 2010 Pazartesi

Eskişehirspor 2 - 1 Galatasaray: Goller Koray'dan, Asistler Bülent'ten



İstikrar konusunu Kasımpaşa maçından sonra söylemiştim zaten. İstikrardan öte, Kasımpaşa'nın ekmeğimize yağ sürdüğünü... Eskişehir'in "ceza sahası içinde 7 adamla beklemece" oyununa ek olarak Keita ve Sabri de berbat durumdalardı bugün. Keita kadar hayal kırıklığı yaratmasa da, Arda'yı da fazla göremedik. Ama böyle oyuncuların arada bir böyle kötü oyun oynamaya hakları var diye düşünüyorum.

Sezon başından bu yana takımı en çok etkileyen eksiklerden biri duran toplar. Sezon başında attığımız gollerin yarısı korner ve serbest vuruşlardandı. Böyle goller hem rakibin açılmasına hem de morallerinin bozulmasına neden olduğu için çok önemli rol oynayabiliyorlar bir maçta. Ama artık kornere çıkan her topta "Of" çekip, kaleye 18-40 metre mesafede yapılan her faulde yastık yumruklamaktan canım sıkıldı. Senaryo aynı, rakip kafaya çıkar, topu alır. Arda duran topları Elano'ya devretse çok iyi olacak...


Bu maçın yazısını yazmayı zor hale getiren sebep -parmaklarımın ucuna kadar gelip, Bülent Yıldırım'ın yakınlarına kadar giden cümlelere ek olarak- özellikle son dakikalarda şişirilen toplar. Ulan bi' kafanızı çalıştırın! Adamlar kalenin önünde 8 kişi, bunlardan biri de adamların 2 metrelik kalecisi! Servet hala köklesin topun dibine. Anlamak mümkün değil. Tıpkı Caner'in sağ kanada attığı, taç çizgisine mümkün olduğunca paralel gitmesi gerekirken, aut çizgisine paralel giden, Gio'nun umutsuzca kafaya çıktığı sırada yitirdiği uzun topları gibi.

Bülent Yıldırım denen şaklabana gelecek olursak, kırmızı kart görüp yerin dibine girmek ile gol atıp kahraman olmak arasında ne kadar ince bir çizgi olduğunu gösterdi kendisi, helal olsun. En sonunda, başta Arda olmak üzere, taraftarlar ve diğer oyuncular çıldırınca Gio'nun orta kalitedeki kendini yere atma performansına penaltıyı veriverdi. Pozisyonun faul olmasından geçtim, içeride olduğundan bile şüphem var.

İşin en acı kısmı da bizim zavallı oyunumuz yüzünden bu skandalın yine araya karışıp unutulacak olması. Henry'nin kepçesi sonrasında taş taş üstünde kalmadı, ama bizim basınımız Rijkaard'ı asacak, Neeskens'i kesecek.

Sigarayı içip, tansiyonu düşürdükten sonra, Eskişehir'in beğendiğim tek yönüne değineceğim. Tribünler hakikaten enfesti, bando çok güzel bir hava katmış. Şehrin öğrenci profilinden de kaynaklandığını düşündüğüm bir enerji hakim stada. Bu kadar sıkıcı bir takımı bu kadar eğlenceli bir şekilde desteklemek takdir edilmesi gereken bir şey. Üç büyüklerin taraftarından sonra gördüğüm en keyifli tribündü. Hatta Fenerbahçe'nin sosyetik politikasından sonra Fenerbahçe'den bile iyiler diyebilirim.

Geçen hafta doğal olmayan güzellikte bir Kasımpaşa maçı, tüm hafta keyfini sürdük. Bu hafta da çok olağan ve doğalmış gibi gözüken bir yenilgi, tüm hafta asap bozukluğunu yaşayacağız. Sağa sola kulak asmadan yürüyedurun siz aslanlar...

Hiç yorum yok: