23 Ağustos 2010 Pazartesi

Festivalden Kısa Kısa: Bibliotheque Pascal, Tilva Roş, Kars Öyküleri


Üzerinden üç haftalık bir vakit geçmesine karşın Saraybosna Film Festivali'nde tuttuğum notları henüz bitiremedim. Notlarım üzerinde yeterince çalışma yapamadığım için izlediğim üç filmle ilgili düşüncelerimi tek yazıda kısaca paylaşmaya karar verdim. Umarım bu filmleri izleme şansı bulabilirsiniz.

Bibliotheque Pascal


İlk sırayı Saraybosna'da izlediğim filmler içinde en beğendiğim olan Bibliotheque Pascal'a verdim. Evlilik dışı doğurduğu çocuğuna bakabilmek adına önce Almanya'ya göçmen olarak gitmeye karar veren, orada da mafya tarafından kaçırılıp İngiltere'de bir genelevde çalışmaya zorlanan Mona Paparu'nun hikayesi, bu dram havsından çok uzak bir tonda, masallar diyarına yapılan bir yolculukla anlatılmış. Sinemanın kendine has bir dil olduğunu pek çok sahnesinde yeniden keşfettiğimiz bu filmi, benzer bir konuya değinen Ken Loach'un It's a Free World filminin karşılaştırarak, It's a Free World'ün gerçekçiliğini nasıl alt üst ettiğini daha iyi anlayabiliriz. Filmin sonunda masalların bizleri nasıl etkisi altına alabildiğini bir kez daha fark etmiş oldum.

Tilva Roş


İkinci filmimiz Festivalin büyük ödülü olan "Saraybosna'nın Kalbi"ni kazanan Tilva Roş var. Bu filmin diğerlerine nazaran ön plana çıkmasında en büyük pay sanıyorum belgesele yakın bir kurmaca olması. Filmin merkezinde olan kay kaycı grup geröek hayatta da mevcut (kendilerini bizzat Saraybosna sokaklarında kay kay yaparken gördüm) ve youtube'a yükledikleri jack-ass tarzı videolar da gerçek. Filmin ana konusu Fransa'dan gelen kıza aşık olan iki arkadaş çevresinde şekillense de, yaz aylarının sonunda Toda'nın işsiz kaldığı gerçeği ve artık çalışmayan maden çevresinde düzenlenen protestolar sayesinde arka planda gençlerin işsizlik sorununun başarılı bir şekilde ele alındığını görüyoruz. Bu gençlerin hayatlarını doğal bir şekilde yansıtarak zamanın ruhunu (zeitgeist) yakalamayı başarıyor.

Kars Öyküleri


Son olarak Türkiye'den giden Kars öyküleri filmi hakkında izlenimlerimi paylaşayım. Gezici festivalin Kars ayağını düzenleyenlerin açtığı yarışma sonucunda seçilen 5 kısa filmin bir araya gelmesiyle oluşan bu filmde oyuncuların da gönüllü olarak rol aldıklarını not düşmek gerekiyor. İkisi çocuklara, ikisi aile bağlarına dair olan filmlerin yanına bir de Kars'lı bir toprak sahibinin hikayesi eklenmiş. Kısa filmlerin senaryoları yerli yerindeydi ve yönetmenler odaklandıkları konuyu anlatmayı iyi başarmışlardı. Ergenlikte başlayan kadınlaşma sürecinde annenin baskılayıcı rolüne ilişkin filmi başarılı, çocuklara ilişkin filmleri de oldukça sempatik buldum. Ayrıca belirtmekte fayda var, çocuklara ilişkin filmlerden biri olan Motoguzzi Özcan Alper'e ait. Aslında ben onun Yılmaz Güney'e göndermeleri olan filmi yönettiğini sanmıştım; ama yanıldım. Bu arada filmden sonra Q&A'de yer alan ve tanışmamızın ardından bana akşamki Baba Zula konserine bedava bilet ayarlayan film yapımcıları Başak Emre ve Ahmet Boyacıoğlu'na buradan teşekkürlerimi sunuyorum.

Hiç yorum yok: