Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ona sorarsanız: ''Lafı bile edilmez, mikroskobik bir zaman.''
Bana sorarsanız: ''On senesi ömrümün.''
Bir kurşun kalemim vardı ben içeri düştüğüm sene.
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
Ona sorarsanız: ''Bütün bir hayat.''
Bana sorarsanız: ''Adam sen de, bir iki hafta.''
(...)
Şimdi on yaşına bastı,
Ben içeri düştüğüm sene, ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, ince, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.
(...)
Nazım Hikmet Ran
Umuyorum ki hayatım boyunca kodese girmeyeceğim. Fakat Nazım Hikmet'in her kelimesinde, kendi ömrüyle zeytin fidanlarınınkini naifçe karşılaştırmasında parmaklıkların çevrelediğinden daha öte bir mahpusluk duygusu var.
Hapsolmanın çeşitleri var tabii. İnsan belki en çok medeni bir varlık olmaya çalışırken hayvanlığını unuttuğu için acı çeker, ki toplum denilen şeyin hapsidir bu (yeterince direnen, hapisten ve toplumdan aynı anda çıkar); ve birçok insan da kavanoz balıkları gibi kendi kafasının içi kadar bir alanda yaşar ve tükenir. Ama bunlar, ne olursa olsun, benim gözümde bir yere kadar hayata dahil olabilmiş mahkumlardır.
Ben en çok dünyaya hapsolmuş insanı düşünüyorum. Bir şekilde var olan her vücut, intihar etme cesaretini kendinde bulmadığı takdirde bir insan ömrü süresince dünya denilen yerde vakit öldürmeye mahkum. Diyorum ya, burada ya vakit öldüreceksin, ya kendini.
Her zamanki önerim geçerli: İnsanlığın toplu bir ölüm orucuna girmesinden mantıklı ne olabilir? Yetkili merciden herhangi bir açıklama yapılıncaya dek izne çıkmamız gerekirken çocuklar doğuyor hala. Sonra hep birlikte çalışıyoruz; ömrümüz bitene kadar ve belki onu bitirmek arzusuyla. Özgür olmayışımızı düşünmemek, hatta toptan düşünmemek için, bilinçli ya da bilinçsiz ama bunun için çalışıyoruz. Görüyor musunuz, 'Arbeit Macht Frei' yazıyor giriş kapısında.
Dünya, bazen gözlerimi yaşartacak kadar güzel bir hapishane; ama ne olursa olsun. Doğmak da, ölmek de bu kadar kolay olmamalı.
7 yorum:
Sevgili her türlü assumption ve approximation yapılır, (ne zor ismin var yahu)
Blog yazarlarımızdan Yaz Helvası da senle aynı fikirdeydi ve şunu yazdı cevaben:
http://bonlibero.blogspot.com/2010/03/arhaveli-ismailin-hikayesi.html
Ama takdir edersiniz ki bazen insan bir portakala bakıp ağıt yakacak ruh halinde olabiliyor :)
bekliyorum iyimser yazılarını o zaman, takipteyim :)
haklısın, itirazım yok :)
Yorum Gönder