1 Mart 2010 Pazartesi

Galatasaray 4 - 1 Kasımpaşa: Jugador del día eres tú!


Çat pat İspanyolcamızla Yako İgual'in ağzından yakaladığım bir kaç kelime böyleydi maçtan sonra, Gio'ya arkadaşlarının onu maçın adamı seçtiğini söylerken. Nonda'nın gidişiyle gelmesi, orta sahadaki sorunlarla devam etmemiz ve bizi bunalımdan çıkaracak bir kurtarıcı arayışına girmemiz Gio'ya çok yüklenmemize sebep oldu. Meksika'ya CONCACAF'ı neredeyse tek başına getiren adama edilmeyen laf kalmadı. Bacak kadar çocuğu herkes her fırsatta yerin dibine soktular. Ben de "Barcelona ucuza satmıştı zaten..." diye şüpheyle bakmaya başlayanlardandım. Ama Gio'nun eleştirildiği her ortamda Elano örneğini gösteriyordum. Bonservis olaylarına hiç girmeyeceğim. Bu performansı sürdürür mü, Kewell kalır mı, başkası gider mi, çok bilinmeyen var. Şimdilik bu akşamki Gio'nun tadını çıkarmak, tekrar tekrar topu alışını ve havada süzülür gibi top sürüşünü izlemek en doğrusu.

Takımın böyle muhteşem görünmesinin arkasında ise iki farklı sebep var bence. Birincisi Rijkaard'ın ligdeki maçlarda uyguladığı, kendi deyimiyle, "weather the storm" felsefesini bir kenara atıp, sürekli pas yapmak isteyen Kasımpaşa'nın oyununu amansız bir presle bozmak istemesi. Yorucu bir Avrupa maçından sonra bunu başarıyla yerine getirmemiz şaşırtıcıydı. 60'tan sonra gelen yorgunluk beraberlik golünün habercisi olmuştu. Bu dakikadan sonra daha diri olan Jô ve Gio üzerlerine düşeni çok iyi yaptı.


İkinci büyük etken ise sahaya forvetle çıkmamız hiç şüphesiz. Jô ilk golden önce girdiği pozisyonlarda, özellikle Gio'nun sağdan yaptığı ortaya vurduğu kafada, golü daha erken bulabilirdi. Arda ileride oynadığında Baros ve Jô gibi koşular yapmayı düşünmüyordu, daha çok koşu yapanlara pas atmak oluyordu aklında doğası gereği. Ama Jô hem top hakimiyeti hem de Baros'tan alıştığımız koşular anlamında çok büyük bir eksikliği giderdi bugün.

Rıdvan İBB maçından sonra, nereden estiyse, Jô'ya verip veriştirmişti. Gio'ya Galatasaray'ın oyuncusu değil deyip duruyordu daha önce de. Gürcan Bilgiç Keita'ya Deivid'den kötü demiş, Elano için de "Santos as, Elano yedek" diye bir şeyler gevelemişti. Ne terbiyesiz oyuncularımız var yahu. Millete kapak yapa yapa iyice köpürttüler adamların ağızlarını.


Keita'nın yanına koyacak birini bulamadım. Görmedim ben böyle bir adam daha önce. Adamın taklası zaten ne kadar imkansız bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Bu kareyi yakalayana da helal olsun. Sami Yen'de de canlı canlı taklasını da gördüm ya, ölsem de gam yemem artık :)

Sabri için de bir iki şey yazayım. Maçtan sonra üçlü çektirdi yine stada. Ben dahil herkeste bir Sabri aşkı doğdu bu sene, sanki sihirli değnek değdi taraftara. Maçtan önce yine Eski Açık'ın dibine kadar gidip öyle yaptı yumruk şovunu. Yediğimiz golde muhtemelen aklında şunlar vardı: "Ulan Arda hatunu getirmiş, karizma tavan. Söylesek diziden bi hatun da bana yapar mı?" Gol dışında, takımın geri kalanı gibi, hatasız oynadı. Uğur'un ıskalayacağı bir çok topu kesti, tekmelere dalıp top kazandı. Özlemişiz vallahi.

Arda da beni çok etkiledi bu akşam. Her maç canı çıkana kadar koşan adam maçın ikinci yarısının ortasına doğru yine her topun peşindeydi. Takıma da bağırıp çağırıyordu koşmaları için. Oynama Honduras maçında falan be, otur dinlen biraz. "Sakatlandım" de falan. Sinem'le takıl. Takıl ama "dinlen".


Tuhaf oyun futbol. Perşembe maç çıkışı efkardan içiren takım Kasımpaşa'yı yendi diye kendini affettirebiliyor. Her şey unutuluyor. Takıma böyle bir azmi ve motivasyonu veren Hollandalı'larımızı da kutlamak lazım. Ben bu sene bu derece pres yapan bir takım hatırlamıyorum.

Şubat ağır hasarlı geçti. 25 gün, 7 maç, 2 galibiyet, 3 beraberlik, 2 malubiyet. Galibiyetler Antalyaspor ve Kasımpaşa maçları. Geçen sezondan devam eden bir yükseliş ve istikrarla bence Anadolu'nun en iyi takımı olan Bursa yakın takipte. Sivas'a benzemez. Ben bu akşamki performansı sürdürebileceğimize çok inanmıyorum. Kasımpaşa'nın tempoyu bizim istediğimiz düzeyde tutan bir oyun anlayışını benimsemesi bizim yardımcımızdı. Milli maçlar fazla mani olmassa her maça iyi dinlenip çıkacağız. İlk yarıdaki Ankaragücü maçında veya kupadaki ilk Antalyaspor maçında olduğu gibi takır takır pas yapan rakibe aval aval bakılmayıp bugünkü tepki verilirse kapanan Anadolu takımlarına karşı da daha rahat bir oyun ortaya koyabiliriz. Yönetim seçimi alsın, Rijkaard - Neeskens - Jan Derks üçlüsü kalsın, kalan hesapları yaparız bir ara.

Bu arada Jan Derks demişken, onun yanına gelen aslan yeleli büyük kaptan Tugay'a da hoşgeldin diyelim. Seçim şovu mu, mayısta Jan Derks'in gideceğinin işareti mi, yoksa Rijkaard'ın olası gidişiyle -aman Allah'ım koru yarabbim! - uygulanacak ve muhtemelen hoş olmayacak bir Guardiola denemesi mi, göreceğiz.

Ekleme: Frank, Johan! Bizim bi' Lincoln vardı, siz bilmezsiniz, taraftarın önüne geçip "Tapıyorum size" hareketleri yapardı. Her aklıma gelişinizde aynısından yapıyorum size!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazınız güzel olmuş ama blogda efsane kısmında Antalyaspor'a çirkef futbol oynatan bir kişinin fotografının bulunmasını yadırgadım.

Yaşar