30 Temmuz 2010 Cuma
2009 - Keita = 2010
Her şey aynı. Önde gidilirken maçın sonuna doğru takımın düşüş yaşamasından tutun da, duran toplarda kaçırılan adamlara, ceza sahasının önüne kadar gelip tıkanmalara, tamamen şanssızlık eseri yenen gollere kadar her şey...
Oyunu tamamen şahsi kalitesiyle değiştirebilme yükü Keita'nın gidişiyle tamamen Arda'nın üzerine binmiş durumda. Arda bu takımdan giderse tarihe geçecek bir hüsran yaşarmış bu takım, belli oldu. Arda'nın huyuna suyuna gitmesi lazım taraftarın bu saatten sonra. Öyle sinemaydı bilmem neydi konuşmamak gerek. Arda'nın kendi deyimiyle "Galatasaray'dan soğutmamak lazım" ki takım dımdızlak kalmasın ortada.
Pino için söylenebilecek tek şey, hareketli olduğu. Aynı şeyin kralını Giovani yaparken yerden yere vuruluyordu. Durum böyle olunca Pino'dan memnun olmak mümkün değil. Ayrıca fiziksel özellikleri bakımından Keita'nın tırnağı olamayacağı kesin. Kimse Pino'dan 2-3 kişiyle omuz omuza mücadeleden çıkıp tek başına ceza sahasına girip Baros'a "al da at" demesini beklemeyecektir zaten.
Mehmet Batdal geçen seneden farklı bir oyun anlayışını da beraberinde getirmiş gibi görünüyor. Son senelerin en verimli dönemlerinden sayılabilecek Lincoln - Kewell - Baros işbirliğinde gördüğümüz dikine ve adam eksilten paslar gitmiş, kanatlardan orta yapılan bir sistem yerleşmiş ileri uçta. Mehmet Batdal'ın hava hakimiyeti isabetli ortalarda çok da kötü değil. Ama havada topa hakim olup kafayı auta vurduktan sonra hiçbir anlamı yok.
Ayhan, Barış, Mustafa Sarp için çok konuştuk zaten. Onlara da bir "den den" koyalım. Kalan üç transfer takımın kaderini belirleyecek gibi duruyor. Şu halimizle bu seneyi de geçiniz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder