13 Temmuz 2010 Salı

Rammstein - Liebe ist für alle da


Sonisphere'in gazı yavaş yavaş geçmeye başladı; ancak 25 Haziran Cuma günü Rammstein'in göstermiş olduğu performansı unutmak neredeyse imkansız. Lav sillahları, havai fişekleri, hücumbotları ve savaş toplarıyla(!) tozu dumana kattıkları konserlerinin bana hatırlattığı gerçeklerden biri de geçen yılın en iyilerinden biri olan "liebe ist für alle da" albümünü bloga yazmayı atlamış olmamdı. Şimdi Sonisphere vesilesiyle daha da içili dışlı olduğum bu albümü, konserden de bazı notlar ekleyerek incelemek istiyorum.

Bu gecikmenin önemli nedenlerinden birisi şüphesiz Rammstein'in çok tartışılan bir grup olmasından kaynaklanıyor. Bu albümün içeriğinden ziyade "p...." şarkısına çekilen 18+ kliple hatırlanıyor olması. Bu rammstein grubunun kendi tercihi aslında, çok ciddiye alınmaktan ziyade; daha ziyade kolay hazmedilmeyen, tartışmalı bir imge olarak hafızalarda kalmak istiyorlar. Kendilerini açıklamak gibi bir dertleri yok. Yine benzer şekilde grubu tanımaylanlar tarafından yöneltilen Nazi yakıştırmalarını reddetmek için herhangi bir eyleme imza atmıyorlar, aksine bu savı destekleyebilecek işleri gözümüze sokuyorlar. Gitaristin kırmız kol bantlarından, konser açılışlarını dev Alman bayraklarıyla yapmaya, (sözde) erkek üstünlüğünü sözlerle ve şovlarla vurgulamaya sürekli olarak devam ediyorlar. Yani şiddetten ve ırkçı yaklaşımlardan uzak dursalarda, faşizmin çekirdeğinde yer alan duygulardan sürekli olarak besleniyorlar. Durun, dahası da var. Bir dini ayin havasında izleyicilerini şarkılarının içinde "rammstein" diye bağırmaya zorlayıp kendilerini efsane ilan ediyorlar, narsiszmin son noktasına varıyorlar.


Bu kadar tartışmalı bir grubu savunup albümlerini övmek de haliyle cesaret istiyor. Benim de bu adımı atmak için bugüne dek beklemem gerekti. Grubun bu düşünceyi yaymaktan ziyade amaçları sahte bir imge yaratmak, bu imgeyi özellikle cinsellik üzerinden hafızalarda daha iyi kalmasını sağlamak ve mümkün olduğunca kullanılan bütün iletişim ağlarını bu imgeyle doldurarak şöhret kazanmak. İmgeyi sürekli tekrar etmek, rammstein'in beste ve güftede de uyguladığı bir yöntem. Akılda kalıcılığı bu şekilde sağlamayı başarıyorlar. Gerçeklik algısı oluşturmak istemiyorlar, onlar yarttıkları "sanal" imgenin içinde Rammstein olarak kalıyorlar. Bu gerçeği göz ardı etmek, toplumda var olan şiddeti görmezden gelip artan şiddetin kaynağını televizyon dizilerinde aramaya benzeyecektir.

Sanıyorum grubun bu tavrını gösteren en iyi örnek bu albümde yer alan Wiener Blut şarkısı. Öz kızını evinin altında hapsedip, ona yıllarca tecavüz eden Avusturyalı Jozef Fritzl'in hikayesinin anlatldığı bu hayli sert parçada davul ve basın sustuğu noktada Till Lindemann şu cümleyi söylüyor: "wilkommen in der wirklichkeit" (gerçeğe hoşgeldiniz). Övdükleri erkek egemen yapı çirkin bir gerçekliğe dönüştüğünde grup üyeleri tepkilerini koymayı uygun görmüşler.


Burada grubu tartışmayı bırakıp müziğe odaklanalım. Rammstein pek çoklarının endüstriyel metal olarak tanımladığı, klavye ve elektronik altyapı üzerine oluşturdukları metal şarkıları ile meşhur oldu. İlk albümleri olan Herzeleid ve ikinci albümleri Sehnsucht'dan akılda kalan pek çok şarkı temposuyla dinleyici çoşturmayı hedefliyordu. Du Hast, Sehnsucht, Du Riechst So Gut bu tip şarkılardan ilk akla gelen örnekler. Konserlerinde de hala en çok ilgiyi bu şarkıları görüyor.

1990'lı yılların sonundaki bu albümlerin ardından 2001'de gelen Mutter albümüyle grubun nispeten daha aklı başında müzikler yapmaya başladı. Tempo yine oldukça hızlıydı; ancak dizginlerin elde tutulduğu da belli olmaktaydı. 2009'da gelen Liebe ist für alle da albümünde ise davulun iyice öne çıktığını, klavyenin iyice arka planda kaldığını görüyoruz, Rammstein tekno-metal geçmişini biraz arkada bırakmışa benziyor. Yine de albümün en bilindik parçaları olan "P...." ve "Haifisch" klavyeyi ve dolayısıyla Flake'i hatırlamamızı sağlıyor. Buradan konsere dönersek Flake'in bir botla seyircilerin üsütnde yolculuk yaptığı Haifisch performansının oldukça başarılı olduğunu söylemeliyim.


Albümün giriş parçası Rammlied, Weidmann's Heil ve Wiener Blut'un girişinde ortaçağ esintileri dinleyiciyi karşılıyor. Bunlar aynı zamanda albümün sert ve keskin parçaları ve bu parçalar albüme gotik bir havanın hakim olmasını sağlamış.Bu üçlüye Bückstabü'yü ve Ich tu dir weh'i de eklediğimizde Sonisphere'in açılışındaki beş parçasını dinlemiş oluyoruz. Daha önce Rammstein konseri görmediğimiz için de alevler arasında kalmış olmanın şokunu henüz atlatamadığımız dakikalar. Bu beş parçanın ardından konser liebe ist für alle da'nın 6. parçası olan frühling in paris ile devam ediyor. Konserden albüme geçersek; albümde temponun durulduğu, nispeten huzur bulduğumuz dakikalar başlıyor. İlginç bir şekilde Rammstein albümlerinde 6. şarkılar gruptan beklenmedik derecede melankolik ruh haline uygun şarkılar olmuştur. (Mutter, Stirb nicht vor mir)Sanıyorum beş parça sonunda yeniden enerji depolamak için bu yönteme başvuruyorlar. Ancak konserde Frühling in Paris çalarken patlatılan havai fişekler nedeniyle temponun düşmesine izin yok.

Albümde yer alan diğer parçalar Mehr, Roter Sand ve albüme ismini veren Liebe ist für alle da. Bu şarkıların Sonisphere'da çalınmadıklarını, zaten albümün geri kalanıyla kıyasladığımızda geride kalan şarkılar olduklarını da söyleyeyim. Albüm niyetiyle başlayıp pek çok konuya değindiğim yazının sonunda eğer rock-metal müzik ile haşır neşirseniz Liebe ist für alle da albümüne bir şans vermenizi öneririm. Bir Rammstein konserini ise rock müzik dinlesin dinlemesin her faninin ölmeden önce yapılması gerekenler listesine alması gerekiyor. Konserden gözleriniz faltaşı gibi açık şekilde ayrılacağınızı garanti ediyorum.

Hiç yorum yok: