18 Ekim 2009 Pazar

Beşiktaş 2-1 Kasımpaşa: Hoşgeldin Bandiera


Bandiera İtalyanca bayrak anlamına geliyor. Bizim dilimize de "x bandıralı gemi" kalıbı ile girmiş. İtalyanların bu sözü aynı zamanda futbolda takımı simgeleyen, o takımın ismi söylendiğinde ilk akla gelen, bir anlamda takımın amblemi haline gelmiş futbolcular için de kullanılıyor. Futbolu geçen sezon bırakan Paolo Maldini'nin Milan taraftarı için önemini bu sözcük ifade ediyor. Totti - Roma, Gerrard - Liverpool, Puyol - Barcelona örnekleri de rahatlıkla bandiera kavramını anlatmak için kullanılabilir. Beşiktaş'ın son yıllarda yaşadığı en büyük sorun takımın bir bandiera'ya sahip olmamasıydı. Hem de forma için canını dişine takan oyuncuları kült efsaneler haline dönüştürmeye bayılan bu seyircinin (bkz. Pascal Nouma, İlhan Mansız, Khalid El-Amin, vs.) sahada sembol bir oyuncu görememesi bütün yenilgilere fazladan bir hüzün eklemekteydi. Geçen yıl Fabian Ernst'in gelişiyle bu konuda yaşanan kısmi rahatlama, bu yaz yapılan Nihat transferi ile nihai çözüme kavuşmuş gözükmekteydi. Beşiktaş'ın altyapısından çıkan Nihat, oynadığı dönemde forması için savaşan kimliğiyle taraftarın sevgilisi haline gelmişti. İspanya'da hem Real Sociedad hem de Villareal formasıyla attığı gollere bütün Türkiye'den bir nebze de olsa fazla sevinmekteydi her Beşiktaşlı. Milli takımda da hep bizi temsil eden isim olarak gördük Nihat'ı. Ve İspanya macerasının sonunda da güzel başlayan bir Beşiktaş hikayesinin devamını getirmek üzere tekrar Beşiktaş'a geldi, tam da Mehmet Topuz transferi sonrası krize giren Beşiktaş'ta "gerçek Beşiktaşlı" kavramının altını dolduran isim oldu.
Ne yazık ki Nihat'ın Beşiktaş'taki ikinci dönemi sıkıntılı başladı. Euro 2008'deki Hırvatistan maçı sonrası çok uzun süreli bir sakatlık yaşadı. Üstüne bir de askerlik yapmak için yaz kampına katılamaması fizik olarak iyice düşmesine neden oldu. Beşiktaş'ın genel olarak gol atmakta sıkıntılar yaşadığı bu dönemde Nihat da gol atamadıkça strese giriyor, strese girdikçe daha kolay gol pozisyonlarını değerlendiremiyordu. Dünkü maçta attığı gol onun tam anlamıyla Beşiktaş'a dönüşü oldu. Ben de buradan kendisine "hoşgeldin bandiera" diyor, daha nice yıllar Beşiktaş'ta mümkünse kolunda da kaptanlık pazubandının olduğu maçlara çıkmasını diliyorum.
Maçla ilgili bunun dışında söylenebilecek çok fazla bir şey yoktu açıkçası, Bobo Türkiye Ligi'nde Beşiktaş formasıyla 100. maçına çıkıp 38. golünü attı. Maç başına 0.38 gol ortalaması tutturmuş, dünyada 0.4 oratalama yeterli, 0.5 ve üstü ortalama iyi kabul edilir, bu istatistik de Bobo'nun biraz daha istikrarlı olması gerektiğini gösteriyor. Maçın son dakikalarında önce Ernst ardından da Ferrari'nin penaltı yaptırararak atılması stresli bir son beş dakika yaşattı, zaten yıllardır İnönü'de böyle maçlara alışkın olan taraftar bu maçta da adrenalin eksikliği yaşamamış oldu böylece. Haftaya Ernst, Ferrari ve Sivok'un cezalı olması Beşiktaş'ın ciddi sıkıntılar yaşayacağı anlamına geliyor, rakip de dişli bir takım olan Eskişehirspor. Kendileri benim ikinci takımım olurlar, o nedenle benim için futbolun doğasına aykırı bir maç olacak haftaya. Buruk sevinç tabirinin karşılğını Beşiktaş - Eskişehir maçlarında atılan gollerde anlıyorum, kaldı ki bir de Beşiktaş'ın şampiyon olup Eskişehir'in küme düştüğü bir maç vardır 81-82 sezonunda, onun da hikayesi bir başka yazının konusu olsun. Öncesinde oynanacak olan Wolfsburg maçı ise kritik bir randevu, Beşiktaş grupta hesaplara dahil olmak istiyorsa bu maçtan en az bir puan çıkarmak zorunda.

Hiç yorum yok: