8 Ocak 2010 Cuma

Haftanın Notları #6



Bu haftanın notlarına, kara kıtanın güneyindeki kara yazgılı bir ülkeye yolculuk yaparak başlıyoruz. Bu pazar günü başlayacak Afrika Uluslar Kupası'nın ev sahibi ülkesi olan Angola, esasında yer altı zenginlikleri, özellikle de elmas ve petrol açısından dünyanın en önemli ülkelerinden birisi konumunda. Ne yazık ki bu zenginlik, sömürünün kapısını araladığı için, onlara refah ve mutlulluk yerine ölüm ve iç savaşı getirmiş.

1975 yılına kadar bir Portekiz sömürgesi olan Angola, Portekiz'de diktatör Salazar'ın devrilmesinin ardından bağımsızlığını kazanıyor. Ancak bu bağımsızlık ülkeye huzur getirmiyor, aksine 27 yıl sürecek olan bir iç savaşın başlangıcına yol açıyor. İç savaşın başlamasında iç dinamikler etkili olsa da, sahip olduğu doğal zenginlikler nedeniyle egemen güçler hemen savaşa dahil oluyor ve kayıplar gittikçe artıyor. CIA World Factbook'a göre bu iç savaşta ölenlerin sayısı 1,5 milyona, göç etmek zorunda kalan insanların sayısı ise 4 milyona yaklaşıyor. MPLA (Doğu Bloğu destekli) ve UNITA (ABD destekli) arasında devam eden iç savaş, 2002 yılında UNITA liderinin ölmesi üzerine son buluyor. Bugün itibariyle Angola, nüfusunun %43'ü 14 yaş ve altında olmasına rağmen, dünyada ölün oranı en yüksek 2. ülke durumunda. Bunun da temel sebebi ülkede sıklıkla görülen salgın hastalıklar ve ülke içinde barış sağlansa da çevre ülkelere sığınmış bulunan UNITA üyeleri ile devam eden çatışmalar.

Bütün bu koşullar göz önüne alındığında, Afrika Uluslar Kupası'nın Angola'nın yeni bir sayfa açması için önemli bir fırsat olarak değerlendirebiliriz; ancak gerçekçi olmak gerekirse önemli yer altı zenginliklerine sahip bu ülke daha uzun yıllar sömürünün kıskacında acı çekecek gibi görünüyor.





'Akşam, Marie beni görmeye geldi, kendisiyle evlenmek isteyip istemediğimi sordu. “Bence bir ama istersen evleniriz,” dedim. O zaman, kendisini sevip sevmediğimi öğrenmek istedi. Bir başka zaman da söylediğim gibi, “Bunun bir anlamı yok, ama herhalde sevmiyorumdur.” diye karşılık verdim.'


Yabancı - Albert Camus

Haftanın Notları'nda sıra kara kıta doğumlu bir yazarı anmaya geldi. Pazartesi günü, yani 6 Ocak 2010, Cezayir doğumlu Fransız yazar Albert Camus'nün 50. ölüm yıl dönümüydü. Yaşamı, ölümle, yani yoklukla, sonlanan bir süreç olduğu için 'saçma' bulan ve kendisi itiraz etse de varoluşçu felsefenin önemli bir ismi olarak kabul edilen Camus; özellikle Yabancı, Düşüş ve Veba isimli eserleri ile tanınıyor. 1957 yılında Nobel edebiyat ödülünü kazandığını ve hayatının bir döneminde kalecilik yaptığını da notlarımız arasına ekleyelim ve ölüm yıldönümü vesilesiyle Camus'ye bir saygı duruşunda bulunalım.





Son paragrafı ise Tenis'e ayıralım. 2009 yılının kadınlar tenisinde sönük geçtiğini geçen yılın değerlendirmesini yaptığım yazılarda sıkça belirtmiştim. Bu yıla dair en büyük umudum da Belçikalı iki yıldız ismin dönüş kararlarını almalarıydı. Clijsters zaten geçen yıl sonu yaptığı dönüş sonrası katıldığı Amerika Açık'ı kazanarak iddiasını ortaya koymuştu. Bu yıl geri dönen Justine Henin'de aynı seviyeye çıkabileceğinin ilk sinyallerini sezonun ilk WTA turnuvasında gösterdi ve finale kaldı. Peki bu ilk finalde rakibi kim olacak diye sorarsanız, ben size iki Belçikalı'nın finali olduğunu söyleyeyim, gerisini siz tahmin edin. Sol taraftaki fotoğraf da ipucu verebilir. Gelecek hafta başlayacak olan Avusturalya Açık tenis turnuvası için şimdiden benim ve benim gibi tenis severlerin ağzı sulanmaya başladı bile.

Hiç yorum yok: