27 Eylül 2010 Pazartesi

Kralsın...


Uzun süre sonra rahat, stressiz ve mutlu bir maç izleme fırsatımız oldu. Duran toptan yenen gol sinirlerimizi biraz bozsa da, bu takımın 4 hafta üst üste maç kazanacağını söyleseler, inanmazdım.

Maçın hemen başından itibaren methiyeler düzmeye başladığım kralımız Baros, oyundan çıkana kadar pırıl pırıl parladı. Her yerde kalışında yüreğim ağzıma geldi, sakatlandı sakatlanacak diye. Sonunda zaten nazarımız değdi kendisine... Haftaya Baros yokluğunda nasıl bir kabızlık çekecek bu takım, göreceğiz.

Peki takımdaki gözle görülür değişimin sebepleri neydi? En büyük sebep haftalardır sağ beksiz oynayan takımın Ali Turan'dan kurtulması. Serkan'dan uzun vadede bir şeyler beklemek için hala çok erken de olsa dün oynadığı oyun takıma 2 gol getirdi. Ben bu takımda kafasını kaldırıp, içeride kim var kim yok diye bakan, ortasını da ondan sonra yapan bir sağ bek izlemeyeli çok zaman geçmiş. Pozisyonunu kaybettiği anlarda hemen geriye koşarak yerini aldığını, defansif anlamda da takımı geride eksik bırakmadığını not etmek lazım.


İkinci olarak aylardır yokları oynayan Ayhan'ın sıradışı bir patlama yapması. Top da kazandı, pas da dağıttı. Serkan gibi Ayhan'ın da bir süreklilik göstereceğini zannetmiyorum, ama Mustafa ve Barış'a muhtaç bırakmamasını umuyorum.

Üçüncü etken ise Lorik Cana. Mustafa'dan fersah fersah daha iyi bir oyuncu. Topu ıskalayıp az daha gol yediriyordu ama özellikle topsuz oyunda Mustafa gibi milleti seyretmek yerine topa basıyor hemen. Ayrıca ıskaladığı topta da topun savunmadan sekmesi nedeniyle kontürpiyede kaldı. Zaten Cana çıkıp Mustafa oyuna girdiğinde iki Galatasaray arasındaki farkı çok açık bir şekilde gördük. Ernst gibi yaratıcı bir oyuncu olmadığı bir gerçek. Ama Mustafa'nın kırk yılda bir -o da şansına- atacağı ara pası maçın başlarında Baros'a vererek kralı gol pozisyonuna sokuverdi. Cana'yla ilgili tek endişem sezon boyunca bir hayli kart görecek olması. 1-2 kırmızı kart Cana için çok iyimser bir tahmin olacak gibi.

Baros ise her zamanki Baros'tu aslında. Ama takım çalıştı mı Baros da çalışıyor. Seviyorum seni be kral.

Beni çıldırtan iki isim ise Aydın ve Pino'ydu. Pino'nun Serkan'a attığı topuk pası dışında hiçbir faydalı hareketi yoktu. Pino'yu beğenen birçok taraftar var ama Pino yerine Keita'yı izleyebilsek, bu takım kimbilir kaç gol atacaktı dün akşam....

Aydın'a ise geleneksel Türk spor medyası diliyle seslenmek istiyorum. "Aydın futbolcu değil", "Ben de oynasam ancak o kadar oynarım", "Bank Asya'da bile oynayamaz."

Gelecek haftalar ile ilgili umutlu muyum? Değilim. Baros Karabük maçında yok. Mehmet Batdal sakat. Santrfor olmayan santrforla çıkıp, kanserlerden kanser beğeneceğiz yine. Aydın'ın yerine sol kanadı bir an önce devralması gereken Arda da muhtemelen oynamayacak. Takımın güven vermemesinin en büyük sebebi ise Ayhan ve Serkan gibi isimlerin bu seviyeyi koruyacağının hiçbir garantisi olmaması.

Son olarak da çok eleştirilen Insua'nın banko oynaması gerektiğini söyleyeyim. Çünkü alternatifi Hakan Balta'nın ne vaziyette olduğu ortada. Misimoviç ise maçın sonlarına doğru hareketlenip biraz umut verdi. Zaten maç boyunca atmaya çalıştığı ince düşünülmüş ara pasları nasıl bir yaratıcılığı olduğu hakkında fikir veriyor. Fizik olarak çok parlak bir oyuncu olmadı hiçbir zaman, ama sanki birazcık göbek var şu anda... Ha gayret be Misi.

Kral'a selamı çakıp, yazıyı bitireyim. Umarım vakit bulur ve daha çok yazarım. Bunun Insua'sı, Neill'ı, Ufuk'u, Elano'su, Serdar Özkan'ı var, ama gel gör ki vakit yok.

Philips Stadion'a dev ekranlardan Galatasaray atkısı sallayan moist Eindhoven'dan bildirdi. Görüşmek üzere.

Hiç yorum yok: