13 Haziran 2010 Pazar

Teşekkürden Fazlası


Son günlerin en hareketli takımının Beşiktaş olduğu su götürmez bir gerçek. Ben de bir Beşiktaş sevdalısı olarak bütün bu gelişmelerin takibindeydim; ancak bir yandan finaller, bir yandan Dünya Kupası için 30'a yakın yazı yazmış olmam nedeniyle bu gelişmeleri değerlendirecek bir yazı yazamadım. Şimdi Schuster ve Quaresma transferleri ile başlayan yeni döneme ilişkin fikirlerimi belirtmeden önce Beşiktaş tarihine önce duruşu sonra da başarıları ile geçen Mustafa Denizli'ye emekleri için teşekkür etmeyi uygun gördüm. Bu yazı aynı zamanda Beşiktaş'ın son iki yılının ufak bir analizini de içinde barındıracak.

Öncelikle 2008 sonbaharında Beşiktaş'ın Metalist Kharkiv deplasmanından 4-1'lik mağlubiyetle döndüğü günlere dönelim. Ertuğrul Sağlam'ın, Demirören'in Lucescu ile görüştüğünü öğrenmesi üzerine istifa ettiği günlerde Beşiktaş yaşadığı sorunların yarattığı yumak içinde nefes almakta zorlanan bir takım haline gelmişti. 8-0'lık Liverpool hezimetinin ardından 4-1'lik bu mağlubiyet, taraftarın ve oyuncuların kendine güvenlerini kaybetmelerine neden olmuş, takım içinde sembol oyuncu olmaya aday iki isim İbrahim Üzülmez ve Toraman, terlik kavgası nedeniyle kaptanlıktan alınmış, kendini idare etmekten aciz olan Matias Delgado ve Aurelio kontenjanından Türk olan Nobre takımın kaptanlığına getirilmiş, Sinan Engin gibi Beşiktaş'ın ismine yakışmayan bir menajer yüzünden 105 yıllık kulübün ismi mafya babalarıyla bir arada anılmaya başlanmış, 5 yıldır şampiyonluk göremeyen kulüp bir de başkanının anlamsız açıklamaları nedeniyle rakiplerin antipatisini toplamaya başlamıştı. Şimdiden içinizin sıkıldığını ve okumayı bırkamaya hazırlandığınızı biliyorum; ancak bunların üstüne Seric, Schildenfeld, Diatta, Higuain gibi niye yapıldığını anlayamadığımız transferleri ve büyük yıldız diye getirilip taraftara oley çekerken şişmanlıktan memeleri sallanan Ailton gibi balonları, Youla gibi saç baş yolduranları ve Burak Yılmaz, İbrahim Akın ve tabii ki Tümer Metin gibi siyah-beyazlı formayı giymenin ne anlama geldiğini idrak edemeyen topçuları da gözünüzün önüne getirin ki tablo tam olarak anlaşılabilsin.


İşte bütün bu krizin içerisinde yıpranmaktan heba olmuş Beşiktaş'a 2008-09 sezonunun 6. haftasında Mustafa Denizli geldi. Takım 14 puanla liderlikteydi belki; ama oynanan futbol ve içeride yaşananlar kulübün krizin eşiğinde olduğunu gösteriyordu. Üstelik Mustafa Denizli ismi camianın üzerinde hem fikir olduğu bir isim de değildi. Özellikle taraftarlar on yıl önce Fenerbahçe'nin başında gördüğü bu teknik direktörün kendi camiasına bağlılığını sorguluyordu. Mustafa Denizli her fırsatta çocukluk aşkının Beşiktaş olduğunu dile getirmekyse de taraftara yaranamadı. Benim kendisine kanımın ısınmasını sağlayan olay ise gelir gelmez Sinan Engin'in görevinden uzaklaştırılması oldu. Böylelikle Beşiktaş adına yakışmayan bir isimden kurtuluyordu. Yine de takımın iyi gitmemesi ve devre arasına 5. olarak girmesi taraftarın Denizli'ye "takım niye oynamıyor" diye bağırmasına neden olacaktı.

Denizli'nin devre arasında yaptığı transfer hamleleri Beşiktaş'ın kaderini değiştirecekti. Yapıldığı anda değeri anlaşılamayan bu transfer hamlelerinden ilki olan Fabian Ernst yüksek maliyeti nedeniyle tartışma konusu olmuştu. Yusuf ise son dönemde Fenerbahçe forması giymiş bir sürü oyuncunun Beşiktaş'a gelmesi ve takıma katkı vermemesi nedeniyle pek çok kişinin eleştirilerine maruz kalmıştı. Ancak herkesin unuttuğu bir nokta vardı ki, Mustafa Denizli takımda geçirdiği 2,5 ay içerisinde takımın temel eksiklerinin farkına varmıştı. Öncelikle Fabian Ernst takıma ihtiyacı olan sertliği ve yırtıcılığı getirdi. Oyun kurma görevini de Cisse'nin üzerinden aldı ve ilk yarının en çok eleştirilen adamı Cisse, Ernst ile birlikte Appiah - Aurelio ikilsinden bu yana Türkiye'deki en sağlam orta saha ikilsini oluşturdu. Beşiktaş'ın az pozisyon üretme sıkıntısının üstesinden gelmeyi başaran isim ise Kara Şimşek Yusuf olacaktı.


Transferlerin takıma kattıkları kuşkusuz çok önemliydi; ancak Mustafa Denizli'nin takımın içinde yaptığı hamleler de bir o kadar belirleyici oldu. 4-3-3 sistemine dönen Denizli'nin Tello'yu orta sahaya çekmesi ve Tello'nun asist rakamlarında çift haneye ulaşması, Holosko'nun açıktan yaptığı bindirmeler ve Bobo'nun bitiriciliği takıma şampiyonluğu getirdi. Bunların hepsinden daha önemli olan ise Denilzi'nin pek çoğu şampiyonluk tecrübesi yaşamamış bu kadroya şampiyonluk inancını aşılamayı başarması oldu. Sonuç olarak Beşiktaş tarihinin ikinci dublesini yaşarken, Beşiktaş tarihinde şampiyon olmayı başaran ilk Türk teknik adam da Mustafa Denizli oluyordu. Bütün bunları başarırken son maçta İbrahim Üzülmez'e kaptanlık bandını takarak kaptana itibarını iade etmeyi düşünmesi Mustafa Denizli'nin farkını ortaya koyduğu hamlelerden yalnızca bir tanesiydi.

Bu büyük başarıya karşın kulübün yeniden bir krize sürüklenmesi uzun sürmedi. Yıllardır kulübün başında yöneticilik maharetlerini(!) izlemeye alıştığımız başkan ve ekibi önce "Mehmet Topuz Beşiktaş camiasına hayırlı olsun" diye açıklamalarda bulunup bir transfer hikayesiyle taraftarın daha şampiyonluğun sevincini yaşamayadan öfkelenmesine neden oluyordu. Tansferin son gününde 8 milyon euro'ya yapılan Tabata transferiyle oyuncunun daha kulübe gelmeden baskının altında ezilmesini sağlıyordu. Denizli'nin esas endişesi ise takımın defans anlayışını yukarı taşımaktı. Şampiyonluk yürüyüşünde dahi başta Gökhan Zan olmak üzere defans oyuncularının yaptığı fahiş hatalar can sıkmaktaydı. Yeni sezonda Şampiyonlar Ligi oynayacak olan Beşiktaş'ın daha sağlam bir oyun anlayışına dönmesi gerektiğine inanan Denizli, Ferrari transferiyle daha fazla geriye yaslanan bir takım kuracaktı.


Defans anlayışı tuttu tutmasına; ama hücum oyuncularının formsuzluğu ve Ocak ayındaki seçimler yüzünden taraftar ile yönetimin arasının iyice açılması takımın istikrara kavuşmasını engelledi. Koşuya sonradan başlayan Beşiktaş, kırılma maçlarını kazanmayı başaramayınca yarışın dışında kaldı. Tavşanları ve rakiplere göre taktik belirlemesi nedeniyle eleştirilen Denizli'nin hakkı ise; ancak Kadıköy'deki Fenerbahçe maçından sonra, takım yarış dışında kaldıktan sonra tribünlere çağırılarak ödenecekti. Bu sezondan bizlere kalan ise bir hafta içerisinde gelen 3-0'lık Fenerbahçe ve Old Trafford'daki 1-0'lık Manchester Utd. galibiyetleri oldu.

Sağlık sorunları nedeniyle takıma veda eden Büyük Mustafa, 2004 Ocak ayında İnönü'de oynanan 5 kırmızı kartlı Samsun maçından bu yana krizde olan kulübü bu krizden kurtaran isim olarak hatırlanacak. Zaten bu yönetim anlayışı içinde hangi Beşiktaşlı sağlık sorunu yaşamadı ki sen yaşamayasın hocam? 1,5 yılda bu kulübün en sevdiği isimlerden birisi olmayı başaran Mustafa Denizli; güleryüzü, rakiplere olan saygısı ve sahada terinin son damlasına kadar savaşan bu takımla İnönü'de Seba döneminden kalma bir hava yarattı. Bir Beşiktaşlı olarak emekleri için ona teşekkür etmeyi bir borç bilirim, her ne kadar bir teşekkürden fazlasını hak etse de benim elimden gelen bu. Umalım ki mevcut yönetim Mustafa Denizli'den Beşiktaşlıların beklediği duruşun nasıl olduğunu öğrenmiş olsun.

Hiç yorum yok: