6 Mayıs 2010 Perşembe

Vavien - Dikkat! Otomatik Kapı Çarpar


Bu yıl beklentilerin ötesine geçen ve son olarak İstanbul Film Fesitvali'nin Ulusal Yarışma bölümünde en iyi film ödülüne layık görülen Vavien, hem festival seyircisine hem de parasını haftasonu bir filme gitmek için ayıran ve iki saatlik bir eğlence talep eden seyirciye hitap eden ender sayıdaki filmlerden biri olarak dikkat çekiyor. Filmin yönetmenleri olan ve daha önceki flimleriyle bir nebze hayal kırıklığı yaratan Taylan biraderler, Coen biraderlerden görmeye alıştığımız türde bir kara komediye imza atmışlar ve Engin Günaydın'ın sağlam senaryosu sayesinde bu işin altından başarıyla kalkmışlar.

Derviş Zaim'in Alüvyon Türk Sineması olarak tanımaldığı son dönem Türk sinemasında taşranın ayrı bir önemi var. Dünyada yaşanan büyük dönüşümlere karşın taşranın içinde barındırdığı saflık, ve bu saflığın iyilik, kötülük, ahlak gibi kavramları daha kolay tarışılabilir kılması yönetmenlerin bu tercihinde önemli bir etken. Bunun yanında durağanlığı, sıkışmışlığı anlatmak isteyen yönetmenlerin de ortak durağı kasabalar. Bana kalırsa, Nuri Bilge Ceylan'dan Taylan biraderlere, şehrin dinamiklerinden ciddi ciddi bunalmış bir yönetmen portföyüyle karşı karşıyayız. Ya da kent kültürünü yaratmakta yetersiz kalan ülkemizde, günahlarıyla sevaplarıyla geride bıraktıklarımıza bir yeniden dönüş hikeyesi aranıyor taşrada.


Vavien filminde, taşranın muhafazakarlığı ve tutuculuğu ön plana çıkaran atıl yapısı, aile ve çevre ile sürekli kontrol altında tuttuğu adamı zıvanadan çıkarıyor. Hikayenin merkezindeki Celal karakteri, taşralı bir esnaf olarak kasabalı orta sınıfın tipik yükselmez alçalmaz adamının portresini simgeliyor. Küçük hesapların peşinden koşarak hayatta yükselmeye çalışsa da çevresini değiştiremiyor. Aynı aile, aynı çevre, aynı işler, aynı gelir düzeyi, aynı konular ve bitmeyen borçlar arasında sıkışıp kalan bu adamın en büyük beklentisi ise bu hayattan kaçıp kurtulabilmek. Kaçış için ilk olarak pavyonda çalışan bir kadın kullanılıyor; ancak bu kaçışa alt-orta sınıftan bir adamın hakkı olmadığı, gelir düzeyi daha yüksek bir adamın kadını kapatmasıyla ortaya çıkıyor.

Kasaba hayatının statik yapısının getirdiği umutsuzluk, sıkışmışlık duygusunun yol açtıkları filmin ana konusunu oluşturuyor. Kendi hayatından kaçamayan Celal için yok ederek kurtulmak tek çözüm haline geliyor. Belki de hayatın ona iktidar şansı tanımamasına böyle isyan ediyor. Karısının ondan para saklaması ve Celal'in para saklanması gereken bir adam olması güven temeline oturmayan bir aileyi ortaya çıkarmış durumda. Hal böyle olunca, Celal sorunun kaynağı olarak gördüğü ailesini yok etmek istiyor. Hayatında, içi taş dolu bir çuval gibi taşınması zor bir yük olarak gördüğü karısından, yani Sevilay'dan kurtularak kendine bir çıkış yolu arıyor; ama nafile. Sevilay, adeta bir hortlak gibi Celal'in hayatına geri dönüyor ve Celal'in kısır döngüsünü kırmasına izin vermiyor.


Senaryonun arka planında tartışılan kavramın ahlak olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Günümüzde, bir taşra kasabasında geçen bu hikaye, çıkarcı bir adam ve onun etrafında konuşlanan ve taşranın ahlaki değerlerini genel olarak benimsemiş inanların hikayesi. Celal'in karısı Sevilay'ın hayattaki yegane amacı kocası tarafından sevilen bir kadın olabilmek. Celal'in ağabeyi Cemal'in hayattaki felsefesi ise oldukça basit: "Dünyada iki tip insan vardır. İyi insanlar ve kötü insanlar. Kötülerin aklında 40 adet plan vardır, iyiler ise öyle değildir." Bu adamın görüşlerini karısını kaybeden bir adamın hayatı basite indirgemesi olarak görebiliriz. Belki de taşranın kanunun hayatı basite indirgemek olduğuna inanan bu karaktere hayat veren Settar Tanrıöğen'den harika bir performans görüyoruz. Settar Tanrıöğen, taşranın statik adamını çok iyi yansıtıyor ve Binnur kaya ile Engin Günaydın'ın performanslarını dengeleyen bir sacayağı rolü üstleniyor.

Komedinin ağır bastığı hikayede gerçekçilikten ödün verimemesi ve (Sevilay'ın geri dönüşü haricinde) olayların olağan dışı gelişmemesi hikayeyi sağlamlaştırıyor. Filmi ahlaki bir dönüşümün hikayesi olarak yorumlamak pek doğru değil; ancak çevredekilerin değerlerini anlamak üzerine bir film Vavien. Ahlaki bir dönüşüm geçirmemesine karşın Celal'in mutluluğa kavuşması, Vavien'i seyirciye oynayan klasik filmlerden ayırıyor. Film bu sayede kendine özgü bir noktada durmayı hak ediyor. Finalinde gördüğümüz mutlu aile tablosu bu sıkışmışlık içinde ne kadar devam eder veya Celal'in karısıyla çocuğunu eve bıraktıktan sonra 75.000 euro ile kaçmayacağını kim garanti edebilir bilemiyorum. Yine de seyirciler olarak, otomatik kapıyı yaptırdığı ve bize de bu güzel hikayeyi dinleme olanağı sunduğu için karısı Sevilay gibi Celal'e teşekkür etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

1 yorum:

julia dedi ki...

beğeneceğini biliyordum:)