27 Şubat 2010 Cumartesi

Galatasaray 1-2 Atletico Madrid: Pathetico Orta Saha


Moist'un yazmadığı ilk Galatasaray yazısını yazmak bana düştü, hem de blogda 2 adet daha Galatasaraylı varken; ama bu yazı için iyi bir mazeretim var. İyi bir maç olacağına ve de sürekli ertelediğimiz İstanbul gezimizi gerçekleştirmemiz için güzel bir fırsat doğduğuna inandığım için, 5 gün önce İnönü'nün Yeni Açık trübnünündeyken karşıma aldığım Galatasaray taraftarının arasına gitmeyi kabul ettim. Aslında 4 kişilik bir gezi olarak planlamıştık; ancak fazla bilet bulunamaması üzerine iki Galatasaraylıdan birine hak geçmemesi için moist'un yanında Eski Açık'ta ben bulundum. Altı saatlik otobüs yolculuğunun yorgunluğunu, Ortaköy'de içilen biraların ardından attık ve maç heyecanını yaşamaya başladık.


Öncelikle dışarıdan bir gözlemci olarak Galatasaray taraftarı ile ilgili gözlemlerimi aktarayım. Pankart ve maç öncesi şovlarına gayet iyi hazırlanmışlardı, bir örneğini de yukarıdaki fotoğrafta görüyorsunuz. Fotoğrafta moist ile ben de Aslan'ın midesine denk düşen noktada bulunuyoruz. Yine bir güzel not da kapalıda açılan "pathetico de madrid" pankartıydı, belli ki İspanyollarla temasa geçilip rakiplerin A.Madrid'e taktığı lakap öğrenilmiş. Biraz da negatif yönleri yazayım. Bu maça özgü mü oldu bilemem ama tribünleri organize eden taraftarın eski açığa hapsolması biraz organizasyon problemi yaratmış, karşı trübünü tezahürata çağırmak epey zaman alıyor. Bir de Franco'nun takımını destekleyen "Real Madrid" tezahüratı yakışmadı, bu taraftar Roma ile eşleşse Lazio bayrağı da açar diye düşünmeden edemedim.

Ayrı bir paragraf açmak istediğim için bu gözlemlerde son sıraya koymam gereken taraftarın Metin Oktay sevgisi oldu. İlk olarak kendisinin büyük boy posterini (siyah-beyaz poşet veren) GS store'da gördükten sonra takım ısınmaya çıkmadan önce ilk yapılan tezahüratın da onunla ilgili olduğunu gördüm. Bir klüp için taraftarın kendini özdeşleştirecek bir futbolcu bulmasının (ki buna dünya futbol lügatında bandiera denir) kupalardan daha önemli olduğunu gösteren önemli bir örnek. Taraftar geçen yıl yaptığı hatayı anlayıp, bu yıl genç bandiera Arda'yı ilk sırada trübünlere çağırırken, Metin Oktay tezahüratının anlamını daha iyi kavramış göründü gözüme. Maç öncesinden son bir not: Tribünlere çağrıldığında yumruk şov yapmayıp seyirciyi alkışlayan Mehmet Topal, Arda'dan sonraki dönemin kaptanlığına oynuyor.


Maç başladığında Galatasaray'ın, Beşiktaş maçındaki dizilişle 1-1'in avantajını kullanmak istediğini gördük. Kendi alanında beklerken, blok halinde savunmayı başarılı şekilde gerçekleştiren Galatasaray, bu alan savunmasında top kapmak için pres yapmayı düşünmeyince topun hakimiyetini A.Madrid'e bıraktı. Keita'nın etkinliği ile hücumda bir iki ani atak şansı da yakaladı; ancak genel olarak orta sahanın oyuna hiç dahil olmaması takımın fazla şans yakalamasını önledi. Devre arasında 4-3-3 taktiğini daha ofansif olarak kullanmayı seçen Sanchez Flores, bütün oyuncuların dahil olduğu pas sistemiyle Galatasaray'ı bunalttı. Pazar akşamı İnönü'de 30-45. dk. arasında Beşiktaş'ın baskısıyla gördüğüm tablonun benzeri 45-60. dk. arasında yaşandı, aradaki fark Beşiktaş'ın bulamadığı golü A.Madrid'in bulması oldu. Hatayı yapan Leo Franco'ydu; ama o topu taca atarken sahadaki Galatasarylılar top bana gelmesin diye dua ediyordu adeta, böyle olunca da golün gelmesi kaçınılmazdı.


Bundan sonra takımın toparlanışı ve 1-1'i bulması oldukça hızlı gerçekleşti, topla bu kadar kolay pozisyona girebilen bir takımın orta sahası neden golü yiyene kadar topu almamakta ısrar etti, anlamak zor. Bu golden sonra maç "atan alır" havasına girdi, Galatasaraylıların penaltı pozisyonunu gerçekten kırılma noktası olabilir, ayrıca sahaya 15 hakem de konulsa hakemlerin konuşulmasının engellenemeyeceğini gördük. Penaltı pozisyonunu hakem gibi biz de göremedik gerçi; ama 5 dakikada Caner'in iki sarı kart görmesiyle maçın A.Madrid'e döndüğünü görmek için gözlüğüme bile ihtiyaç duymadım. Umutların 30 dakika daha uzamasını engelleyen Forlan, yakaladığı tek pozisyonda Galatasaray'da neyin eksik olduğunu gösterircesine harika iki santrafor hareketiyle topu ağlara gönderdi ve Galatasaray'ı da annemizin şefkatli kucağına benzeyen ligimize emanet etti. Bize de geceyi Nevizade'de Yeni Rakı'nın şefkatli kollarında sonlandırmak düştü.

1 yorum:

moist dedi ki...

Ellerine sağlık abicim. Yazı çok güzel. Ben de yazıdaki sırayla değerlendirmeleri yapayım :)

Yazıyı yazamadım, yazamazdım da. Aklıma geldikçe içim cız ediyor hala. Teşekkürler gerçekten.

Real Madrid olayı ile ilgili "olur o kadar ya" diyelim. İnsanlar o heyecanla Real Madrid'in ne anlamlara geldiğini unutuyor. Hatta çoğunun bir fikri de yoktur o konuda. "Şu herifleri kudurtalım da ne olursa olsun" psikolojisi. Bende de oluyo ondan malesef :) Lazio bayrağı da açılır vallahi. Roma'da sağlam dayak yedik :) O defter hala kapanmadı bizim için.

Poşette Beşiktaş sayesinde alınan son şampiyonluğa mı gönderme yapılmış acaba? Biz onu Beşiktaşlılarla kutlamıştık sokakta :)

Lincoln konusunda ders alındığı da doğrudur. Geçen senenin sonlarında Lincoln'den bir cacık olmayacağı anlaşıldığında da Arda ilk çağırılan olmuştu yavaş yavaş. 10 numarayı alması pekiştirdi iyice. Ama bandiera mı? Bence değil. Genç bandierayı o anlamda söylediysen güzel bir söylem olmuş :) Arda'nın futboluna laf söylemiyorum kesinlikle. Ama bizim dırdır ettiğimiz "Galatasaraylılık" konusunda Metin Oktay'la aşık atamaz. Suçlamamak da lazım, 50 sene geçmiş, ne futbol aynı futbol ne aldıkları para aynı para, ne de Türkiye aynı Türkiye. Arda'yı sevmiyorum anlamı da çıkmasın buradan. Giderse içimiz cız edecek. Neyse, bu konuda yazı yazılır düşüncelerimi anlatmam için :) Sabri ve yumruk şovu diyim sadece, daha "taraftar" ruhlu olması açısından.

Abi hakem gibi biz de göremedik ama bi 100-120 metre vardı bizim pozisyonla aramızda :) Herifin 2 metre önünde olmuş. Neyse, hakeme gelene kadar Mustafa Sarp'la Mehmet Topal'a çare bulunsaydı. Veya Nonda konusunda benim gibi gaza gelip de "Giovani ulaaaan!" denilmeseydi keşke. Taraftarın gaza getirmesiyle yapılan bir transfer. Hata herkeste. (Evet Rijkaard'a ve yönetime toz kondurmicam :P )

Caner'in turu komple verdiğini, ilk maçtaki ilk golü de hatırlatarak not düşeyim.

Son olarak da; 88 Hollanda formanla ve formasına 1 Rijkaard yazdıran bir manyakla o imzayı haketmiştik :) Senin forma kesin ilham getirirdi maç öncesinde, ah ah...

Adam gibi bir Nevizade gecesinde, aynı "sünger" performansını uzun bir zaman dilimine yaymak dileğiyle :)