16 Şubat 2010 Salı

Otomatik Portakal - Anthony Burgess

Stanley Kubrick'in sinema perdesine taşıyarak ölümsüzleştirdiği Otomatik Portakal (A Clockwork Orange) kitabı, 20. yüzyılın klasik eserlerinden birisi. Geceleri çetelerin hüküm sürdüğü sokaklar ve güvenliğin kalmadığı kentteki çetelerden birine üye olan Alex'in sancılı büyüme sürecinin anlatıldığı kitap, şiddetin doğallığı ve bunun devlet otoritesiyle bastırılmasının muhtemel sonuçları üzerinde duruyor.

Alex, ergenlik çağındaki her genç gibi kendini toplumda kabul ettirmek istemektedir. Bu varoluşunu ispatlamak için ise şiddeti kendine yöntem olarak seçmiştir. Geceleri yaşlı insanları pataklamak, dükkanları soymak ve hanelere girip kadınlara tecavüz etmek Alex'in ve çetesinin gündelik uğraşları arasındadır. Farklılaşmak adına kendine özgü argo bir dil geliştiren ve arkadaşlarıyla bu dili kullanan Alex, çetede liderlik arayışına girince grup üyeleri tarafından dışlanır. Liderliğini ispatlamak için tedbiri elden bırakması da tutuklanmasına sebep olur.

Alex, devlet tarafından ehlileştirildikten ve şiddet uygulama refleksini yitirdikten sonra toplumun içine yeniden salındığında ise, varoluşunu ispatlayabildiği yegane insanların geçmişte şiddet uyguladığı insanlar olduğunun farkına varır. Ailesi onun varlığına katlanamadığı için, Alex'in yerine başka birini evlerine almış, adeta 30'lu yaşlarındaki bu adamı evlat edinmişlerdir. Politikacılar ise, onu kendi kişiliğinden bağımsız olarak bir politika malzemesi olarak görmektedirler, onun yok olmasının yaratacağı sansasyonel etkiyi, var olmasına tercih etmektedirler.

Anthony Burgess'in, Alex'in yaşadıkları üzerinden tartışmaya açtığı kavramların ilki, sistemin tek tipleştirdiği ve doğal reflekslerini yok ettiği insanlardır. Burgess, kitabın başlığına Otomatik Portakal başlığını koymasının nedenini şöyle açıklıyor: "...ona (insana) mekanik bir varlığa göre kanunlar ve kurallar dayatma girişimine karşı kalemden kılıcımı kaldırıyorum." Burgess kitabında, makinleşen insanlardan oluşan bir toplumun bireylerinin, özgür iradeyle hareket etmelerinin imkansızlığına değiniyor. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da totaliter sistemlere ilerleniyor. Bu ilerleyişte kaçınılmaz bir çatışma söz konusu: Hukukun soyutluğu şiddeti artıran bir unsur olarak ortaya çıkarken, artan şiddet toplumsal mutabakatın oluşmasını önlüyor ve soyut hukuka daha geniş alanlar açıyor. Sorunun kaynağında ise ahlaki değerlerin unutulması yatıyor; çünkü bu boşluğu doldurmak adına devletin hukuki (Alex'in tutuklanması) ve gayrı hukuki uygulamaları (Alex'in polislerce dövülmesi) devreye giriyor.

Tartışmamız gereken diğer bir sorun da şiddetin yok edilmesinin ne kadar gerekli olduğu. Şiddetin içgüdülerimizle olan ayrılamaz ilişkisi göz önüne alındığında, şiddetin devlet tarafından yok edilmesi durumunda, doğal hazlarını kaybetmesi söz konusu olacaktır. Ayrıca insanın müzikten edebiyata, sanatsal yaratım sürecinin de sekteye uğrayacağını öngörmek gerekiyor. Alex'in tedavi sırasında izlediği filmleri televizyon başında her gün izleyen bizler, ister istemez bir çaresizlik hissine kapılmaktayız. Düzenin değişmezliğine olan inancın yaratım sürecine vurduğu sektenin sonuçlarını çevremizde şimdiden görüyoruz; ancak elimizden Alex'in sorduğu gibi "Ee, ne olacak şimdi?" diye sormaktan başka bir şey de gelmiyor.

İnsan hakları, özgürlük ve demokrasinin yılmaz savunucusu olduğunu iddia ettiği halde, dünyanın liderliğini ele geçirmek adına atom bombası kullanarak, yani ahlak dışı bir yöntemle egemen haline gelen ABD'nin siyasal uygulamalarını gördüğümüzde, şiddetin dünya üzerinde güç elde etmenin bir numaralı yöntemi olarak baki kaldığını görüyoruz. Sürekli gelişmeyi kendine hedef seçen insanoğlu, şiddetin azaldığı bir dünyada yaşamayı düşünürken, atom bombasını icat etmekten, Nazileri iktidara getirmekten de geri kalmıyor. Bu ilerleme sürecinde insanoğlu, yok etme ve saldırganlık iç güdüsünü ehlileştirebilir mi? Sanıyorum bunun gerçekleşmesi için, çevrenin baskısıyla oluşan toplumsal ahlakın yerine, bireylerin kendi seçimleriyle oluşturdukları bireysel ahlakın geçmesine ihtiyaç var.

Kaynak:
Otomatik Portakal - Anthony Burgess, İş Bankası Yayınları
Şiddet- Cogito Dergisi Sayı 6-7, Yapı Kredi Yayınları

Hiç yorum yok: