Başlıktan bahsedilen bir puandan fazlasını alan takım Diyarbakır. Bu akşamın yazısını Beşiktaş'tan devralmayı hak ettiler; çünkü sezon başından beri paralarını alamayan oyuncuların yanına Ankaraspor'un küme düşmesi üzerine parasını almayacağını bilerek de olsa kulübe gelen ve bugün yıldızlaşan kaleci Gökhan'ın eklenmesi ile oluşan bu "toplama takım"ın mücadelesi yazılmaya değer bir hikaye. Futbolun iki ekiple oynanan bir oyun olduğunu unutmaya başlayan biz taraftarlar, rakibin de aynı sahada mücadele ettiğini unuttuğumuzdan olsa gerek, her maçın sonucunu kendi takımımızın oyununa bağlamaktayız. "Nobre'den forvet olmaz, Arda mevkisinde oynamıyor, Fener sahaya çift forvatle çıkmalı" diyerek maçlara son noktayı koyuyoruz, sanki büyük takım doğru diziliş ve oyncularla sahaya çıktığında rakip takımın topa dokunma hakkı ortadan kalkıyormuş gibi... Rakip ise bizim için yalnızca üzerinden egomuzu tatmin ettiğimiz bir yabancı olabiliyor ancak; son dakikalarda yerde yatarak maçtan dakika çalan, üçkağıtçılık yapan, oyuncularımızı sakatlayan muhtemelen eşcinsel(!) insanlar topluluğu. Hele bir de bu rakip topluluk, bizim kimlik yoksunluğu nedeniyle yalnızca düşmanlar üzerinden tanımlayabildiğimiz milliyetçilik anlayışımızın potansiyel tehditleri ile ilişkili bir yerden geliyorsa (örneğin Diyarbakır) artık her türlü muameleyi hak ederler.
Sevindirici olan bu akşam oynanan maçta bu tip olayların yaşanmaması oldu; ancak Diyarbakır bütün bir sezon boyunca bu ağır psikolojik yük ile mücadele etmek zorunda kalacak. Bu yalnızca bu yıla özgü bir durum da değil ne yazık ki, 2005-06 sezonunda Beşiktaş'ın içeride Diyarbakır ile 1-1 berabere kaldığı maçtan sonra iki puanı kaybetmenin hıncıyla bütün taraftarların "PKK dışarı" diye bağırdığı günler benim hatırımda. Bugün son dakikalarda Diyarbakırlı oyuncuların yere yatmalarının esas sebebi ise dakika çalmaktan çok hafta içi 3 gün idmana çıkmamaları ile açıklanmalı; ancak ısınmadan spor yapmaya çalışıp oyun sırasında lifi atmış insanların anlayabileceği bir durum, PES'te başımıza gelmiyor ki ne demek olduğunu anlayalım! Bu akşam Şener soyunma odasına giderken "Tazameta'nın pozisyonu ofsayt mıydı?" diye sorduğu anda aklından geçenlerin birazı da bu kaygıların hafiflemesi içindi aslında. İstanbul'da alınan 1-0'lık Beşiktaş galibiyeti bütün bu sıkıntıların yanında şüphesiz üç puandan fazlası demekti. Alınan bir puan da bir puandan fazla ediyor bu durumda.
Futbolun gerek saha içinde gerekse saha dışında satılan bilgisayar oyunlarıyla artık bir tüketim malzemesi haline geldiği bu dönemde rakibe karşı sempatimizi her geçen gün kaybetmekteyiz. Arsa, bahçe yerine bilgisayar başında futbol öğrenen insanlar yetiştikçe spor da salt tüketimi tetikleyen rekabetler yaratmak zorunda kalıyor. Bunun dışında kalan hikayeler ise çok kolay göz ardı ediliyor; ama biz etmeyelim ve kümede kalmayı başarırsa Diyarbakır'ın hikayesini daha geniş olarak bu bloga ekleyeceğimizin sözünü verelim. Sanıyorum Zerdüşt'ün yazmayı tercih edeceği bir hikaye olacaktır, tam da bu hafta yazdığı gurbet yazısının üstüne Diyarbakırlı futbolculardan onu gülümsetecek bir haber almış oldu böylece. (Yarın benzer bir Anadolu hikayesini Es-Es ile Fenerbahçe'ye karşı yazmak da bana nasip olur inşallah)
Beşiktaş'ı sorarsanız size kısa bir şekilde takımın durumunu özetleyeyim: "Nobre'den forvet olmaz" :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder