4 Aralık 2009 Cuma

Galatasaray 1 - 0 Panathinaikos: Avrupa'da neden Türk hakem yok?


Colin Kazım-Kazım Richards'la -tam adından hala emin değilim- sorularımız aynı. Ama bu soruya cevaplarımız tamamen farklı. Sahi, neden Avrupa'da Türk hakem yok? Bence olmalı. Ivan Bebek'in ne Bünyamin Gezer'den ne de efsane Ali Aydın'dan aşağı kalır hiçbir yanı yoktu bu gece. Son aylarda benden bu kadar küfür yiyen bir başka hakem yoktu. Bünyamin Gezer'e bile bu kadar sövmemiştim derbide. Sen atılan golü verip, gol sonrası şarkımızı çaldırıp, ortaya koşup, gole sevinen oyuncular dönsün diye beklerken, itiraz eden oyuncuların gazıyla kale arkası hakeminden ayarı alıp neden golü iptal edersin? Neden en başta yardımcılarına sormassın, "var mı ofsayt?" diye. En başından verme, hiç itirazım yok. 1-0 öndeyken bir bakmışsın skor 0-0 olmuş. Takımın motivasyonu, konsantrasyonu darmadağın oldu. Üstüne bir de Mehmet Topal'ın sakatlanması, tam oyundan çıkacakken son model cam stoperimiz Gökhan'ın sakatlanması takımı iyice afallattı. Sonra bir de ne görelim? Arda'nın karnına gelen topa el deyiverdi Bebek! Harry topu almış gidiyor, düdükten sonra topa vurdu diye bir sarı da ona! Kewell'ın topa vuruşunun hakeme tepkiyle uzaktan yakından alakası yok, Bebek! Neyse, Bebek'in marifetlerini saya saya bitiremeyeceğim. Son olarak sadece maç sonundaki frikik komedisini söylemiş olayım. Kendisine de Okan Bayülgen'in meşhur ettiği "O beybi, beybi" isimli şarkıyı armağan edeyim. Umarım seversin, Bebek!

Takıma geçelim. Yazıyı yazdığım şu sırada bile Elano'ya giydirmeye başlamışlar. Elano iptal edilen gole kadar harika bir oyun çıkardı. Hatta iptal edilen golün harika asistini de o yaptı. Geriye gelmesiyle, rakibin tüm oyuncularını yok sayan öldürücü paslarıyla, orta sahadaki pas trafiğini iyi yönetişiyle kendisinden hiç beklemediğim bir performans gösterdi. Golün iptalinden sonra takımdaki genel düşüş ona da yansıdı. Geride beklenenden fazla gözüktü ama 30. dakikadan sonra ileride yok gibiydi diyebiliriz. Elano için çok parlak bir oyun olmadı ama nasıl bir kapasitesi olduğunu gösterdi.

Maçın adamı Mehmet Topal'dı bana göre. Gökhan çıktığında sık sık başvurduğumuz ofsayt taktiğini yatıracak adam olmasından korktum Topal'ın. Servet'e göre ileri çıkışlarda biraz daha yavaş kalsa da başarıyla uyguladı ofsayt taktiğini. Hiç hoşlanmadığım bir savunma yöntemidir bu. Riski çok fazla. Ama Avrupa maçlarında şaşılacak bir başarı oranıyla uyguluyoruz bunu. Hayırlısı olsun. Topal ayrıca kritik müdahaleleriyle ve takımı savunmadan rahat çıkarmasıyla da etkili oldu. Ama Galatasaray'ın -belki de Türkiye'nin- genel bir problemi var: İstikrar. "Topal şöyle güzel, böyle şahane, hep stoper oynasın" demeden önce geçen seneki Beşiktaş maçını hatırlamak lazım. Bu maç geride böyle oynayan Topal, haftasonu aynı yerde oynasa kim bilir neler yapacak?

Topal dışında, hakem tarafından çileden çıkarılıp zorla sarı kart gösterilene kadar harika oynayan Arda'yı da not etmek gerek. Ama o karttan sonra o da çok fazla öne çıkamadı.

Takımda Topal dışında maç genelinde iyi diyebileceğim bir oyuncu yok. Ama takımın en önemli mevkisinde oynayan Mustafa'yla ilgili birkaç şey söyleyeyim. Mustafa Sarp iptal edilen golde, forvet güdülerinin iyi olduğunu gösterdi. Elano'nun o topuna harika bir zamanlamayla yetişti ve tam bir golcü gibi aşırttı. Sarp'ın zaman zaman harika parlamaları oluyor. İkinci yarıda orta sahada yaptığı ruleti de bunlardan biri olarak sayabiliriz. Ama bence Sarp'ın bir "temel" eksiği var. Televizyonda söyleyip dururlar ya "fundamental" diye, işte ondan. Kendisinden tehlikeli ara toplar veya yaratıcı paslar göremiyoruz çok fazla. Veya savunmada çok akıllı pozisyonlar alacağına kesin bir güvenimiz yok. Yine de formunda olduğu zamanlarda hırsla rakibe basması takıma çok top kazandırıyor.

Takımın birkaç haftadır devam eden hastalığını da PES ile açıklayayım. Jon Champion'ın bir sözü vardır oyunda: "...always providing options, always a man available to pass to." İşte bu yok takımda; ki bu, Rijkaard'ın, Neeskens'in takımında olması gereken en önemli unsur. 2000'lerdeki anlamıyla total futbolun hücum yönündeki olmazsa olmazı (ki aslında total futbol falan değil, Flying Dutchman'ın da harika bir şekilde açıkladığı gibi. Avrupalı'nın oynadığı, Barcelona'nın daha iyi oynadığı oyun işte.)

Yazıyı Frank ve Johan abilerime geleneksel sevgi gösterimi yaparak bitireyim. Adamsınız vallahi. Yürüyedurun aslan parçaları.

Hiç yorum yok: