27 Aralık 2009 Pazar

Yılın En'leri #3: Spor Ödülleri Adayları


1.Yılın Sporcusu: Usain Bolt


Berlin'de ikamet edenler, 2008 Olimpiyatları öncesinde, bir yıl sonra kentlerinde düzenlenecek olan Dünya Atletizm Şampiyonası'nda doğaya meydan okuyan bir adamla karşılaşacaklarını muhtmelen bilmiyorlardı. 2008 yazında dünyaya ismini ezberleten "thunderbolt", adeta dalga geçerek kırdığı inanılması güç rekorları bu yıl bir kez daha yeniledi ve sporların temeli olan atletizm yarışmalarının yeniden gündeme oturmasını sağladı. Ne kadar iyi olduğundan kuşkulanan varsa, 9.71'le tarihin en iyi üçüncü derecesini yapan; ama bu derecesiyle gümüş madalyada kalan Tyson Gay'e sorabilirler. Bolt'un insanlığın limitlerini hangi noktaya çekeceğini tüm sporseverler olarak heyecanla bekliyoruz. Bu arada hiç bahsetmediğimiz bir "ufak ayrıntı" da bu yıl Bolt'un 200 metre dünya rekorunu da geliştirmiş olması.



2. Yılın spor olayı: Federer'in 15. Grand Slam Şampiyonluğu

Evet, Bolt inanılması güç bir işe imza atarak hem 100 hem de 200 metre dünya rekorlarını kırdı; ama biz bu filmi esas geçen sene gördüğümüzde küçük dilimizi yutmuştuk, bu yıl zaten bir beklenti vardı. Bu nedenle yılın spor olayı adayımı Federer'den yana kullandım. Aslında geçen yılın kabus gibi geçmesinin ardından (kabusun adı da Nadal'dı), bu yıl da Federer için hiç de iyi başlamadı. Mayıs'a kadar turnuva kazanamayan Federer'in 2009 Avusturalya Açık finalinde Nadal'a bir kez daha kaybetmesinin ardından döktüğü gözyaşları ise taraflı tarafsız herkesin yüreğini burktu. (Tabii ben taraflı olduğum için benim yüreğim biraz daha fazla burkulmuştu.) Federer'in gözyaşlarının esas sebebi ise Nadal'a kaybetmekten daha çok "13" rakamında takılı kalmış olmasıydı. Sampras'ın rekor 14 grand slam şampiyonluğu majestelerinin gözünde gittikçe daha fazla büyümeye başlamıştı ki, Nadal'ın inanılmaz 2008 performasına dizlerinin "e yeter be kardeşim" diyerek isyan bayrağını çekmesi sezonun kaderini değiştirdi. Fedex, önce Fransa Açık'ı kariyerinde ilk kez kazanarak rekora ortak oldu, sonra da 2003'de efsanenin başladığı yer olan Wimbledon'da, tüm zamanların en çok grand slam kazanan erkek tenisçisi olarak tarihe geçti.


3. Yılın Takımı: F.C. Barcelona

"Mes que un club" sloganıyla bir klüpten daha çok kendilerini bir kimliğin temsilcisi olarak tanımlayan Barça'lılar, bu sezon uzun yıllar akıllardan çıkmayacak bir perormansa imza attı ve bir sezonda kazanbileceği bütün kupaları kazanmayı başardı. Bu klübü unutulmaz kılan en önemli faktörlerden birisi de hiç kuşkusuz kulübün bütün bu başarıları kulüp politkasına uygun şekilde kazanması oldu. Kulübün saha dışı politikasını altyapı faktörü, saha içi politikasını ise yardımlaşma ve hücumu ön plana çıkaran güzel oyunu benimseme maddeleri belirliyor. Yine de şu an düzülen bütün bu övgüler, Iniesta'nın Londra'da umutlar tükenmek üzereyken attığı gol olmasa rafa kaldırılabilirdi. Artık merak edilen soru, "tüm zamanların en iyi sezonunu geçiren bu takım, acaba gerçekten tüm zamanların en iyi takımı mı?". Bunu ispatlamak için tek yapmaları gereken ise, alıştıkları şekilde kazanmaya devam etmek. (Bu arada resimde Iniesta'nın çizimi çok şeker olmuş, ona da dikkat çekmek istedim.)




4. Yılın Maçı: Federer - Roddick Wimbledon 2009 Final Maçı
Nadal'ın sakatlığı nedeniyle katılamadığı Wimbledon'da bütün gözler bir ay önce Roland Garros'u kariyerinde ilk kez kazanarak bütün Grand Slam turnuvalarını Agassi'den sonra kazanmayı bşaran ilk isim olan Federer'in üzerindeydi. Bu turnuvayı kazandığı takdirde Sampras'ı geride bırakarak tarihin en iyi tenisçisi ünvanına ulaşacaktı. Finalde karşısına dikilen isim ise daha önce yaptıkları 20 maçın 18'ini majestelerine kaybeden, ve aynı Tyson Gay gibi kariyerinde tüm zamanların en iyi ismine tosladığı için bşarı olarak hak ettiğinin altında kalan Andy Roddick'ti. Roddick bu maça çıktığı ilk andan itibaren bütün bu yılların acısını Federer'den çıkarmak istercesine hırslı başladı ve 200 km/saat'lik mükemmel servisleriyle Federer'i oldukça zorladı. Maçın ilk kırılma anı ise 3. setin tie-break oyununda yaşandı. Tie-break'de 6-3 öne geçen ve tam dört set sayısı şansı yakalayan Roddick'e; Federer yalnızca kendisini yapabileceği türden bir geri dönüşle cevap vererek üst üste beş sayı aldı ve oyunu 8-6 kazanarak setlerde 2-1 öne geçti. Roddick bu noktadan sonra da yılmadı ve 4.seti 6-3 kazanarak maçı final setine götürmeyi başardı.
Final setinde yaşanan dramayı anlatmak dahi nefes kesici, zaten setin 16-14 bitmesi çok şeyi anlatmaya yeter. Bu sette ise maçın gerçek kırılma anına şahit olduk. Durum 8-8 iken Roddick, Federer'e karşı iki servis kırma puanı yakaladı, bunlardan birini değerlendirebilseydi Federer'in taç giyme töreni bir başka bahara kalacaktı; ama Federer burada da sinirlerine hakim olarak (ve 50. ace'ini atarak) oyunu çevirdi ve 4 saat 17 dakika sonunda krallığını ilan etmeyi başardı.


5. Yılın Bön Libero'su: Maldonado
Maldonado'nun blogumuzun isim babası olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz herhalde; zira blog için isim aradığımız gece vakitlerinde Akın K. bu ismi önerirken, gözünün önünden geçen isim, yağlı saçlarını atkuyruğu şeklinde toplayan bu Güney Amerikalı'dan başkası olamazdı. Belki de Josico geçmiştir tabi onu bilemeyiz; ama zaten Josico-Maldonado ikilisi Xavi-Iniesta gibi (!) ayrı düşünülemez bir ikili olduğu için bu adaylık biraz da Josico'nun eseri. Transfer günü çektirdiği bu pozda sol elinin havaya kalkan baş parmağı, kendine güvenen karakterinin ve soğuk kanlı oyun yapısının ipuçlarını vermiş zaten. Sen bu ülkeden ayrılsan da biz seni unutmayacağız Maldonado, bu nedenle blogumuzun en prestijli ödülüne seni aday gösteriyorum.

Hiç yorum yok: