12 Aralık 2009 Cumartesi

Antalyaspor 2 – 3 Galatasaray: Mide ağrısı

Yorucu bir hafta daha geride kalmışken biraz rahatlayayım diye geçtim televizyonun karşısına. Rahatlamak ne mümkün? 7. Dakikadan itibaren tüm hafta yakamı bırakmayan mide ağrısı tekrar başladı. Maçın bütünü Galatasaraylılar için tam anlamıyla “mide ağrısı” olarak tanımlanabilir zaten.

Cuma öğleden sonra Johan Cruyff’un Fanatik’e verdiği ropörtajı okumuştuk. Bu adam hakikaten peygamber falan olsa gerek, akşamki maç önceden malum olmuş kendisine. Cruyff ropörtajda yeni ofsayt kuralının saçmalığından bahsetmiş “Bir oyuncu ya ofsayttır ya değildir” diyerek. Kuralın savunulacak noktaları var muhakkak. Ama saçma tarafları da var. Yediğimiz iki golde de golü atan oyuncular şut çekmek yerine, pozisyon başlangıcında ofsayt olan oyunculara pas verse şimdi kıyamet kopmuştu herhalde. Adamlar ilk başta pasif olabilir, ama pozisyon başında kaleye yakınlık anlamında kendilerine avantaj sağlıyorlar. Ofsayt kuralı bu yanıyla tartışmaya çok açık. ((Yaz Helvası'nın notu: Bu pozisyonlarda geriden gelen oyuncular şut çekmek yerine bir önceki pozisyonda ofsaytta olan oyunculara pas verirlerse, bu oyuncular kendilerine avantaj sağladıkları için pozisyon yeni kurala göre de ofsayttır, gol iptal edilir.))
(Moist: Ben de gol iptal edilmez demedim zaten. Dediğim olsaydı gol iptal edilmeliydi, ama olmadı; ikisi de tertemiz goldü, dedim. Bkz. 5 satır aşağısı. Tartışmaya açık kısım şu: Böyle bir durumda ofsaytı takip etmesi çok zor, oyunu gereksiz yere karıştırıyor. Normal bir insan Antalya maçındaki pozisyonlarda pasifteki 4 adamın 4'ünü de o kadar kısa bir sürede aklında tutamaz bu adam pasif miydi, yoksa hiç mi ofsayt değildi diye. Maçta böyle bir hata yapılsa kan çıkardı herhalde.)

Yediğimiz iki golde de böyle bir şey yaşanmadı iyi ki. İkisi de tertemiz goldü. İlk golde en öndeki Antalyasporlu oyuncunun yemini geri dörtlümüz tek lokmada yuttu. Yaklaşan faciayı görebilen tek isim Elano olsa gerek, ki tek kişilik barajda beklerken var gücüyle bağırıyordu defansa, daha ileride durun diye. Savunma iki metre daha önde kurulsa Orhan Ak da ofsayta düşmüş olacaktı. Bu geri dörtlünün eti ne, budu ne? Ofsayt taktiği neyimize bizim?

Keita, Kewell ve Elano takımı ipten alan isimler oldu. Özellikle Keita 3. golü yoktan var etti. Hem bu kadar kuvvetli hem de bu kadar hızlı bir oyuncuya sahip olmak büyük avantaj. İlk golü yoktan var eden isim ise Kewell’dı. Dönerek vurduğu top harika bir şiddetle harika bir yere gitti. 2. gol ise Harry’nin ince düşüncesi ve Orhan Ak’ın ıskasıyla, Elano’nun soğukkanlılığının ortak bir ürünüydü.

Kewell ve Keita’yı konuşmaya zaten gerek yok. Elano için söyleyebileceğim tek şey kendisini “beş para etmez futbolcu” ilan edenlerin ağzını kapattığı. Hem de öyle çevir-aç kapakla falan değil, okkalı kapaklarla. Bunun biraz da şansın yardımıyla attığı golle hiç alakası yok. Verdiği paslardan zeka fışkırıyor. Orta sahanın ortasında verimli olabileceğine dair tüm umutlarımı kaybetmişken ortaya koyduğu mücadele, top kazanma çabasına katılması ve pas trafiğini sağlaması bu adamın neden Brezilya Milli Takımı’na kırk iki (42) kere seçildiğini gösteriyor. Herkesle iletişim halinde olmaya çalışıyor. Takımı hem savunmada hem hücumda koordine etmeye uğraşıyor. Yediğimiz ilk goldeki bağırışları bu farkındalığının en güzel örneği.

Geri dörtlümüz artık kabuslarıma girecek derecede korkutuyor beni. Birbirleriyle oynamayan bir dörtlü olması, Uğur’un acemiliği, Caner’in savunma oyuncusu bile olmaması, bu kabusu iyice büyüttü dün akşam. Uğur ve Servet çıkarken kullandıkları çoğu pası kaybetti. Hakan Balta nispeten daha başarılıydı bu konuda. Bunun nedeni ise, Servet’in aksine, her topu şişirmemesi.

Caner kaliteli bir oyuncu olduğunu kanıtladı – ama sol açık olarak. Sürekli oyunu sağdaki Keita’ya açma arzusu içindeydi. Hücumlarda sürekli tehlikeli yerlere kaçıp orta yapmak için top bekledi ama Arda tercihini Caner’den yana kullanmadı. Bunun yerine ya hatalı paslar verdi ya da 3-4 rakip oyuncunun arasına daldı. Caner hücumda etkili oldu gerçekten, ama savunma anlamında çok yetersiz şu an. Tabii bu -yaşını da göz önünde bulundurursak- Frank ve Johan ustaların ondan bir sol-bek yaratamayacağı anlamına gelmez. Zira onlar “Ol!” der o da olur :)

Sene başında Arda için düşündüklerimi aklıma getirince artık ben bile şaşırıyorum. Adamın yüzünden düşen bin parça. Performansı yerlerde sürünüyor. Kendisine “Metin Oktay’ın Forması” gibi ağır yükler yüklendikten sonra gözümde iyice büyüyen Galatasaraylılığı, Emre Belözoğlu abisi, Sinem Kobal kaçamakları, Acun Ilıcalı kankası, “ben milliyetçi bir futbolcuyum” sözü ve “beni Galatasaray’dan soğutmasınlar” açıklaması gibi unsurlar nedeniyle dibe vurdu. Seni Galatasaray’dan soğutabilecek bir güç varsa o kaptanlığın sana ağır gelmesinden daha doğal bir şey yok. Galatasaray taraftarı Arda’yı neredeyse içine sokacak kadar seviyor. Takımda taraftar tarafından en çok el üstünde tutulan oyuncu Arda iken taraftara “beni takımdan soğutmayın” demek nasıl bir psikolojidir, anlam veremedim.

Eğer Arda bu şekilde oynamaya devam ederse ikinci yarıda yedek klubesindeki yerini almasına hiç üzülmeyeceğim. Kaptan olarak da taraftarı en çok sevindirecek seçim, Hagi’nin bizde bıraktığı tahta çıkmaya adım adım yaklaşan Harry olacaktır.

Leo Franco da sene başından beri takımın en çok eleştirilen isimlerinden biriydi. Rijkaard ve Elano’yu da eleştiren bu basın doğal olarak laf söyeyecekti Leo’ya da. Bundan doğal bir şey yok. Ama Leo’ya söyledikleri tuttu sanki. Tuhaf bir kaleci. Çok top kaptırıyor. Kenardan gelen bir direktif mi bilmiyorum ama, inanılmaz ileride duruyor takım hücumdayken. İnşallah başımıza gelmez, ama bir gün Leo’yu 40 metreden avlayacaklar diye korkuyorum.

Maçı özetleyecek olursak, iki taraf için de defans faciaları skoru belirleyen faktörlerdi. Buna bizim şansımız ve yıldızlarımız eklenince kıl payı bir galibiyet aldık. Ama ne takım için ne de taraftar için hiç kolay olmadı bu. Kaptırdığımız her topta yüreğimiz ağzımızdaydı, varın direkten dönen topları siz düşünün. Antalyaspor’un duran toplardaki ofsayt yemi çok eğlenceli ve zekice bir fikir. Mehmet Özdilek iyi çalıştırmış takımı bu konuda. Galatasaray’ın en büyük problemleri ise hiç güven vermeyen geri dörtlü, önlibero eksiği ve önümüzdeki günlerde kansere dönüşme potansiyeli olan bir Arda sorunsalı.

Bu galibiyet takımı bir rehavete sürüklemez umarım. Çünkü Ankaragücü faciasının daha ağırı yaşanabilirdi yabancılarımız sazı eline almasa. Geri dörtlü bas bas bağırıyor takviye diye. Savunmamız Haldun Abi’nin ellerinden öper devre arasında.

2 yorum:

moist dedi ki...

editlerimiz uzadı biraz. kusura bakmayınız :)

ama kendini ifade etme isteği işte, yapacak bir şey yok :)

Yaz Helvası dedi ki...

pardon abi esas ben yanlış anlayıp senin yazıyı uzattım, keşke yoruma yazsa imişim; ama olan oldu artık bu da böyle bir yazımız olsun. (Gene de istersen notu silerim sonuçta senin yazın) Sizin maç sonrası Rıdvan, oyuncu pas verseydi gol geçerli olurdu diye yanlış bir yorum yaptı da ben o nedenle senin yazıyla Rıdvan'ın yorumu kafamda birleştirdim herhalde.