19 Aralık 2009 Cumartesi

Beşiktaş 2-3 Bursaspor: Dikkat Kaygan Zemin



Sağanak yağmurun altında oynanan maçta Beşiktaş kaygan zemini göz önüne almayarak üç puan iki oyuncu kaybetti, devre arası da soluklanmak adına basketbolda alınan bir mola gibi yetişti. Öncelikle Rüştü ve Ferrari'nin sakatlıklarını önemsiz kılmsı açısından devre arası önemli; çünkü irikıyım İtalyan delikanlısı Ferrari'nin oynamadığı 15 dakikada bu yıl kolay gol yemeyen Beşiktaş defansının pamuk helva gibi dağıldığını gördük. Önce Ömer Erdoğan'a kaptırılan hava topu, sonra da Ozan İpek'in içine Messi kaçtığına inanmamıza sebebiyet veren çalımları Mustafa Denizli'yi Ekrem Dağ'ın sağ bek olduğu bir defans kurgusu hakkında yeniden düşünmeye itecektir. Yine de sahayı görür görmez "bu maçta her şey olur" dediğim için, dün alınan yenilginin çok da abartılacak bir tarafı olduğunu düşünmüyorum.








Maçın incelemesinde önceliği kazanan taraf olan Bursa'ya ayıralım. Zaten maçı hak eden tarafın, hem oyuncuların futbol oynamayı imkansızlaştıran yağmurda verdikleri mücadele hem de İbrahim Toraman ile Beşiktaş'ın kazandığı haksız penaltıdan dolayı Bursaspor olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Ertuğrul Sağlam'ın da Galatasary'dan sonra Beşiktaş'ı da benzer bir dizilişle mağlup ettikten sonra "4-3-3 böyle oynanır" tarzı bir demeç verme hakkı olduğuna inanıyorum. Ozan İpek - Sercan ve Volkan Şen'den oluşan 3'lü hücum hattı, çok çabuk bir şekilde önce olabildiğine açılarak defansın arasında boşluklar yartıyor, sonra da bu oyncular boşlukardan alabildiğine yararlanıyorlar. (İngilizce "exploit" sözcüğü bu yararlanmanın esas karşılığı, ama biz Türkçe'de sömürmek diye kullanmıyoruz). Defansın ortasındaki Zapo ve İbrahim ile önlerinde oynayan Hüseyin, yalnızca havadan oynamanın mümkün olduğu bu zeminde defanstaki hava hakimiyetini sağlayarak Beşiktaş'ın pozisyonlar bulmasını önlediler. Eğer zirve yarışında ligin sonlarına doğru da bulunabilirlerse, taraftar desteğiyle de birlikte geçen sezonki Sivasspor'dan çok daha ciddi bir şampiyonluk adayı olabilirler.




Maçın en dikkat çeken hikayelerine geçtğimizde iki ismin ön plana çıktığını gördük: Korcan ve Zapo. Genç kalecimiz Korcan'dan başlayalım. Kendisi Fevzi'den sonra altyapıdan çıkarak Beşiktaş kalesini koruyan ilk kaleci oldu. (Bir de Kayseri'de 2006-07 sezonunun 3-0 kaybedilen son maçında oynayan Erdem Köse var; ama onu da benimle anadolu kaplanı'nın dışında yurtta, yavruvatanda ve dış temsilciliklerde hatırlayan kimse yoktur sanırım.) Yediği gollerde hatası yoktu üstüne bir de Sercan ile karşı karşıya kaldığı bir pozisyonda iyi bir kurtarış yaptı, fiziği de kaleci olmaya oldukça müsait. Türkiye Kupası maçlarında da oynarsa kendisini hakkında daha sağlıklı yorumlar yapabilirim.


Zapo ise İnönü'ye en son çıktığında sahada fırdöndü gibi dolanarak şampiyonluk sevinci yaşamıştı, dün akşam son dakikada attığı golle maçın Bursa adına kahraman olurken Beşiktaşlıları da yıktı. Son dakikalarda gelen golün verdiği hüznü ve yağmur altında saatlerce beklemiş olmanın yarattığı terörize ortamı anlayabiliyorum; ancak ne olursa olsun geçen yıl şampiyonluğumuzda önemli rol oynayan, Sergen'in deyimiyle Zapotoçki'nin yuhalanmasını Beşiktaş taraftarına yakıştıramadım.


Dün akşam İnönü'nün zemini Turkcell Harikulade Ligi'ne bir metafor yaparcasına kaygandı. Dikkatli ve konsantre olunmaz ise, bu sezon iç saha ve deplasman maçlarının hemen hepsinde puan kaybı yaşanabilir. İkinci yarıda aynı geçen sezon olduğu gibi hedefine kilitlenmiş bir Beşiktaş izlemeyi arzuluyorum. Umarım ikinci yarıda "yeni transferlerimiz" Delgado ve Holosko takıma gereken isteği ve futbol kalitesini kazandırırlar.

Hiç yorum yok: