Gariplik, yabancılık, yuvasından, yurdundan veya kentinden uzakta olma durumu diye tanımlamış gurbeti, Türk Dil Kurumu. Fransızca'da gurbet (eloignement); uzaklık, uzak olma durumu ya da exil; sürgün, sürgün yeri olarak geçmekte. İngilizce'de ise gurbet (homesick); evine ya da yaşadığı yere özlem duyma anlamına geliyor. Bu genel tanımlamalar dışında gurbet hepimiz için, evinden uzakta hiç kalmamış olanlarımız için bile farklı bir şeyler ifade ediyor: anne kokusu, tanıdık bir sokak, bir dost gülüşü, sevgili bakışı...
Gurbet en çok memleketinden uzakken insanı buluverir. Yıllarca karşısında çayını içtiğin, dostlarınla ya da sevdiğinle sahilinde buluştuğun, hayata küsmüşken sana yaşama sevinci veren deniz gider; yerine hiç tanımadığın, rengine aşina olmadığın en kötüsü de senle konuşmayan, eski dostunun yerini almaya çalışan bir başkası gelir. Nazım da özlemiş denizi, hasret çekmiş orada ölmek isteyecek kadar:
Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Bazılarımız da hasret çeker yaşamak istediği yere. Yıllarca yaşadığı yer gurbet gibi gelir, düşüncelerindeki ülkeye, şehre özlem duyar. Can Yücel'in de dediği gibi:
başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava.
bir başka yolculuk dalından düşmek yere
yaşadığından uzun
bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
ağacın yüksekliğince
dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
vardığın çimen yeşilliğince
nerde gördüklerim
nerde o beklediğim
rengi başka
tadı başka.
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava.
bir başka yolculuk dalından düşmek yere
yaşadığından uzun
bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
ağacın yüksekliğince
dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
vardığın çimen yeşilliğince
nerde gördüklerim
nerde o beklediğim
rengi başka
tadı başka.
Bir de hasretliği, gurbeti içinde büyütenler, onu kendi parçası haline getirenler var. Kemalettin Kamu'nun Gurbet şiirinde anlatılan bu olsa gerek:
Gurbet o kadar acı
Ki, ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı
Hepsi başka biçimde
Eriyorum gitgide
Elveda her ümide!
Gurbet benliğimi de
Bitirdi bir biçimde
Ne arzum ne emelim
Yaralanmış bir El’im
Ben gurbette değilim
Gurbet benim içimde
Ki, ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı
Hepsi başka biçimde
Eriyorum gitgide
Elveda her ümide!
Gurbet benliğimi de
Bitirdi bir biçimde
Ne arzum ne emelim
Yaralanmış bir El’im
Ben gurbette değilim
Gurbet benim içimde
Gurbette insan öyle bir değişir ki özlem duyduğu yere geri dönünce aradığını bulamaz: ya kendi değişmiştir ya da hasretini çektiği. Bu paragrafa ilerde bir parantez açacağımı belirterek Oruç Aruoba ile bitiriyorum yazımı:
Özlediğin, gidip göremediğindir;
ama, gidip görmek istediğin
Özlem, gidip görememendir; ama
gidip görmek istemen
Özlediğin, gidip görmek istediğin-
ama gidip göremediğin
Özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen
ama, gidip görmek istediğin
Özlem, gidip görememendir; ama
gidip görmek istemen
Özlediğin, gidip görmek istediğin-
ama gidip göremediğin
Özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder